18 Temmuz 2019 Perşembe

Soldaki Bölücü Damar



Bugün Çok Üzüldüm

Evet… Bugün çok üzüldüm. Atatürkçü bir ağabeyimin, HDPKK oluşumuyla uzlaşılabileceği, Kürtçülerin ikna edilebileceği  gibi düşünceleriyle  çok üzüldüm.

sol ve PKK ile ilgili görsel sonucu
Bu gerçek mi? Sadece soruyorum...
Beni daha çok üzen şey,  bir katil ve hain sürüsünün “gerçekliğini” kabul etmem gerektiğini düşünmesiydi. Ona göre sayıları milyonları bulan HDP seçmeni “meşru” ve makbuldü. Ona göre arkasında milyonlar olan bir ayrılıkçı örgüt “kabul edilmesi gereken” bir  gerçeklik/realiteydi. Ona göre HDP’ye oy veren milyonlara seçmen, otuz küsur yıldır oy verdikleri partinin ya da siyasetin aslında bölücü bir  yapısının olduğunu bilmiyor ya da buna inanmıyordu ve “ikna edilebilirlerdi.” Ona göre PKK ile silahlı mücadele bırakılmalı ve onunla “konuşulmalıydı”.

Bu düşünceler şu anda  eğer yanlış anlamıyorsam, adına “ulusalcı” denen ana akım solun temel düşünceleri. Ulusalcılar, anlayabildiğim kadarıyla sol içinde olup olabilecek en milliyetçi “fraksiyon” fakat onlar bile Kürt ayrılıkçıları sırf aynı ideolojik dili ve geçmişi paylaştıklarını düşündükleri için kendilerine Türk milliyetçilerinden daha yakın görüyorlar.

Kendisine PKK ile ne konuşmamız gerektiğini sorduğumda, ulusal devletin neden gerekli olduğunu anlatmamız gerektiğini söyledi. Yani neredeyse kırk yıldır Türk  kanı içen bir örgüt, sırf biz “sınıfsal/marksit” bir izah getirdik diye silah kullanmaktan vazgeçecek ve ulusal devletin neden gerektiğini anlayıverecekti. Ona anadilde eğitimi mi  kabul etmemiz gerektiğini yoksa ikinci bir göndere  bir  başka bayrak mı çekmemiz gerektiğini sorduğumda, bunların zaten olamayacağını söyledi.

Üzüldüğüm şey şuydu ki   devletin ulusal yapısı, egemenliği kullanan öznenin kimliği ve tarihi gibi konular onu hiç ilgilendirmiyordu.  Ona bu tip sorular sorduğumda, bana “sağcı” kimliğime izafeten vatansız şeriatçı sağ egemen kitlenin kötü örneklerini sıralayarak popülist sağın  ihanetlerini üstüme yıkmağa çalıştı.

Anladığım iki şey vardı: Birincisi “teorisinde” , “sağ” diye nitelediği şeylerden eser yoktu. Dolayısıyla Türk kimliğinin, Türk tarihinin, Türklük bilincinin onun teorisinde bir yeri yoktu. Dolayısıyla yargılarında da Türklük bir ölçü olarak yer almıyordu.

İkincisi, Stalin’in “Ulusal Sorun”  yavesinden yararlanmağa kalkan Kürtçülere kızıyor buna mukabil Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu fikri Türkçülüğe de  aynı gerici- faşist  nitelemesiyle yargılıyordu.
Ona Kürtçülerin sınıfsallıkla ya da Marksist yavelerle ilgilenmediklerini, Kürtleri PKKlılaştırmağa çalıştıklarını, ülkenin bir bölümünü Kürdistan olarak bölmek için iç savaşı bile planladıklarını  söylediğimde, beni derhal “Kürt düşmanı” olarak yaftaladı. İşte bu nokta Türk solunun, Türk insanına, Türk Milleti’ne, Türk vatanına, Türk tarihine, Türk olarak değil de  enternasyonalist ve kimliksiz bir Marksist gözüyle baktığının  kanıtı gibiydi.

Bana solun içinde  altmışa yakın fraksiyon olduğundan bahsetti. Solu toptan yargılamamalıydık. Sorun şuydu ki “Atatürkçü” olmak iddiasındaki bir solcu bile Türk Ulusal egemenliğinin, Kürtçü katillerle “tartışılabileceğini” düşünebiliyordu…

Evet… Bugün gerçekten çok üzüldüm…





Hiç yorum yok: