Hacimce küçük, içerikçe ağır bir
kitap, hem de bayağı ağır bir kitap.
Berkeley idealist bir filozof
sayılmakla birlikte aynı zamanda geleneksel idealizme ciddi eleştiriler
getiriyor.
Kitap tanıtımı yapacak değilim.
Ama Matrix’te Neo’nun “ Matrix’te ölürsek gerçek hayatta da ölür müyüz?”
sorusuna Morpheus’un verdiği “ Bilinç öldüğünde yaşayamazsın.” Cevabı baba
Berkeley’nin kitabının özünü yansıtıyor gibi geldi.
Berkeley “ İdeaların varlıkları,
algılanmalarından ibarettir.” Önermesi tam da bu sorunun cevabını oluşturuyor.
Bunlar sizin bir işinize yarar
mı? Bilmiyorum.
Dün ayrıca Fallout 4 oynamağa
başladım ve sanırım daha fazla oynamayacağım. Tuhaf gelecek ama oyun atmosferi
bana çok üzücü geldi.
Şimdi bazılarınız, “ İnsan bir bilgisayar oyununu bu kadar ciddiye alıp
da ona üzülür mü?” diye sorabilir. Bilmiyorum… Ama şunu görüyorum ki
okuduğumuz, seyrettiğimiz her şey ama her şey, beynimizde bir takım izler
bırakıyor.
Buradan aklıma şu geldi: “O halde
Türk insanının her gün seyrettiği Kürt feodalitesi dizileri, şiddet-servet
melezi gecekondu dizileri vs. onun
idrakinde nelere yol açıyor?”
Bir silah ortaya çıkıyor ve bütün
sözler o anda siliniveriyor. Herkes kendi adaletini kendisi sağlıyor.
Konuşmanın bir anlamı kalmıyor. Tuhaf başörtülü Kürt hanımağaları, kirli sakallı, pahalı takımlı hanzolar
idolleştiriliyor ve meselâ doğuda, düğünlerde, dizilerden fırlamış gibi duran bir
alay kabadayı gençle halaya duruveriyorsunuz.
Dizlerde algıladığı şeyin
gerçekliğini yaşayan bir yabancılar sürüsünde Matrix’ten bahsetmek de gülünç…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder