Mankurtlaşma bir roman
kahramanının başına gelen hayali bir kavram mı?
Son İstanbul seçimlerinin
sonuçlarını gördüğümden bu yana bana hiç de öyle gelmiyor. “Kim kazandı, kim kaybetti?”, “ Kim
kime ne dedi?” gibi güncel siyasal dedikodulara falan dalmak istemiyorum.
Sorun memlekette artık “ Ne
olmalı?”yı tartışamamamız… Hiç kimse ne yapması gerektiğini bilmeden sürekli
bir şeyler yapıyor. “Abi ne yapıyorsun? Yaptığını niye yapıyorsun?” diye sorsak
hiç kimsenin verecek adamakıllı bir cevabı yok.
Öncelikle insanlar gönüllü bir
cehalete daldı… “ Öğrensek ne olacak ağabeyciğim?
Parasını verip cep telefonu alıyor muyum? Alıyorum. Cep telefonu yapmayı
öğrenmenin ne lüzumu var?” kolaycılığı
hepimizin beynini doldurdu.
Ha bir de gönüllü bir soysuzluk
hali var ki o iyice akıllara ziyan… Komşularımız sohbetlerimizde “Canım
Türk olmuş, Kürt olmuş ne fark eder, insan olsun…” diyerek insaniyet taslıyor.
Tamam da bunların, başlıkla ne ilgisi var, değil mi?
Bir şeyleri öğrenmek istemezsen
sevgili kardeşim, besi hayvanı seviyesine düşersin. Bir inek için
yediği samanın kökeninin bir önemi yoktur. “ Abi yiyoruz ama bu samanı
kim nasıl üretiyor yahu?” falan diyen bir inek yoktur.
Soysuzluk nedir? Dün yüzme
havuzunun soyunma odasında , “Herif Ankaralı, “Ben artık Bruki oldum!”
diyordu” diyen birine rastladım… “Bruki”, bir Kürt aşireti. Ankaralı bir Türk
gele gide kendisini bir Kürt aşiretinden hissetmeğe başlamış.
Herhangi bir Bruki’ye “ Sen Brukisin ama Türk Milletindensin!” diyebiliyor
muyuz? Hayır. O zaman kendisini Bruki sanan Ankaralı’nın “insan” olup
olmadığını Ankara’daki komşu ablama sormak istiyorum. Kendisini “Bruki” sanan
Ankaralı abinin “İstiklâl Marşı”, “Türk
Bayrağı”, “Andımız” vs. hakkında artık ne düşündüğünü de ciddi ciddi merak
ediyorum.
Öğrenmek istemeyen insan,
insanlığından vazgeçiyor demektir. Öğrenmek istemeyen insan, bilincini terk eden insandır. Bir komşum “Abi, bana göre namus dışında her
şey alınır satılır!” diyerek hayat dersi veriyordu. Başka bir genç komşum “ Abi
biz ekmeğimize bakıyoruz…” diyerek memleketin haliyle ilgili hiçbir şey
bilmeksizin ekmek kazanmak istediğini söylüyordu.
Soyundan vazgeçen insan da
dilinden, bilincinden, geçmişinden, ailesinden vazgeçiyor demektir.
“İstanbul seçimi diyordun… O ne
ayak abi?” diye soracaklara cevap vereyim şimdi:
İstanbul seçimlerinde büyük bir
farkla dükalık el değiştirdi. Tamam da kaybeden tarafın oy oranı kaç? Kaybeden
tarafın oy oranı: %45! Bu neredeyse toplumun yarısına yakın bir oy oranı. Yani?
Yanisi şu: Toplumun yarısının, aylarca
süren seçim propagandalarında, ortaya konan üsluba, bilgiye-bilgisizliğe, kabalığa/hoyratlığa,
bağnazlığa, Türksüzlüğe, bakıp da hâlâ cehalete, bağnazlığa, vatansızlığa,
bilinçsizliğe onay/oy verdiğini görünce dehşete düştüm.
Bu %45, “ ekmeğine bakan”, “öğrenmek
istemeyen”, “ soyunu küçümseyip de Bruki olmak isteyen”, “Türklüğü umursamayan” insanların oranı demek.
Bu %45, memleket bir işgale uğrasa, cepheye
koşmak yerine “ ekmeğine bakacak”, “ kendi köyü dışında memleketin gerisine ne
olduğunu öğrenmek istemeyecek”, “ Bruki olduktan sonra Türklüğe ne olduğunu
umursamayacak” insanların oranı demek.
Bu oran “kendi kendisine” ihanet
eden, “kendi kendisini inkâr eden” , koskoca bir toplum demek!
İşte bu kadar lâfın, başlıkla
ilgisi bu…
Bilmem, anlatabildim mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder