2 Ocak 2017 Pazartesi

Bin Bir Surat Şeiatla Beraber Yaşamak


 
Eve geç geldik.

Çok sevdiğimiz arkadaşlarımızla epey eğlenmiştik. Ve  memleketin her yerinde insanlarımızın aynı şekilde eğlendiğini düşünüyorduk.

Sabah olduğunda aldığımız haber, hepimizi kahretti.

Memleketin en büyük şehrinde, en büyük eğlence yerinde, bir takım alçaklar düpedüz katliam yapmıştı.

İşin garip tarafı kapıdaki güvenliği aşıp bu işi yaptıktan sonra  hiçbir çatışma yaşanmaksızın çekip gitmişler.

Demek ki böylesi bir katliam yapıp rahatlıkla kaçılabiliyor.

Düz mantık yürütünce karşıma şöyle bir manzara çıkıyor:

Polisin biri, Rus Büyükelçisini kalleşçe katledip üstüne bir vaaz  verip hepimizi tehdit ediyor. Çok geçmiyor,  memleketin her yerinde  yılbaşı düşmanları milleti taciz ediyor. Gene çok geçmeden de bir eğlence yerinde “ şeriatçı” oldukları tespit edildiği söylenen insanlar katliam yapıyor.

Bir kere şu anlaşılmalı: Bu ülkede Müslümanlar, Belçika’da, Fransa’da, Almanya’da oldukları gibi kontrol edilebilir bir azınlık falan değil. Bu ülkede “Müslümanlar”, ezici çoğunluk ve dahası kadir-i mutlak iktidar.

Bu ülkede kendilerine Müslüman diyenlerin sizin, benim Müslümanlığımızı  kabul etmediklerini öteden beri biliyoruz. Ayrıca da “doğru Müslümanlığın”, ancak kendilerine ait olduğuna inandıklarını da biliyoruz.

Dolayısıyla böyle bir ortamda, metro çıkışlarında insanlara din propagandası yapan insanlar,  herhangi bir azınlık adına masum bir ifade hürriyeti hakkını falan kullanmıyor; doğrudan doğruya gayrı resmi bir baskı yapıyor.
Büyükelçiyi vuran kalleş polis bize, “ Kravatımızla, takım elbisemizle içinize girer ve siz ne olduğunu anlayamadan hepinizi katledebiliriz!” mesajını verdi. 

Yılbaşı düşmanı yobazlar da “ Cübbemiz ve sarığımızla hayatınıza müdahale ederiz!” demiş oldular.

Dinciliğin iki  eyleminin satır arası şu: “Öyle ya da böyle sizin hayatınıza sızacağız ve sizi yok edeceğiz!”

Aslında “dincilik” diye ayrı bir kategori yok ama bu ayrı bir tartışma konusu. Kafam gerçekten çok dağınık. Ama şu bir yarı karanlık olarak beni daha çok  ürkütüyor:

Artık açıkça laik ve akılcı dileklere katılmayan herkes , kılığı kıyafeti ne olursa olsun zihinsel olarak şeriatçı terörle aynı tarafta sayılabilir. İşler bir iç savaş derecesine ulaşmamış olabilir ve çok sayıda dindar tanıdığımız da olabilir. Ama unutmayalım ki büyük elçiyi vuran alçak da “normal” bir Türk ailesinden devşirilmişti.







2 yorum:

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Sayın yazar, her türlü terörist saldırı, insanların yaşama hakkına, yaşam tarzına ve özgürlüklerine karşı düzenlenmiştir. Ellerinize sağlık.

Afşar Çelik dedi ki...

Efendim, vakit ayırıp okuduğunuz ve yorum bıraktığınız için sizin elinize ve aklınıza sağlık.