Türkçülük neye benzer?
O
bütün dünyayı kedine düşman bilip de herkesi öldürmedikçe rahat
etmeyecek faşistlerin uydurduğu bir kabile aidiyeti midir?
Yoksa uzlaşmaz, lâftan anlamaz, kibirli insanların
uydurdukları bir tür politik tavır mıdır?
Yoksa kafatasçı, kökten ırkçı,
tehlikeli ve saldırgan insanlara özgü bir
ruh hastalığı mıdır?
Bana öyle geliyor ki kendilerini “milliyetçi” addedenler bile Türkçülüğü,
buradaki tanımlardan birine yakın bir tür anomali
olarak görüyor.
Türkçülüğün neden böyle görüldüğü
ayrı bir tartışma konusu. Fakat söz
konusu memleket meseleleri olunca nasıl
davranılması gerektiğine dair tutum
tercihi bu üç tanımla şekilleniyor.
Bu üç yaklaşımın ortak yanı Türk’e
“dışarıdan bakmaları”.
Özellikle liberaller,
sosyalizmin feci çuvallamasından sonra
Türkiye’de hayatı toptan izah etmek
işini devraldılar. Sorun şuydu ki
liberaller de sosyalistler gibi yaşadıkları ülkenin ve mensubu oldukları
milletin gerçeklerinden habersizdiler.
Dolayısıyla Türk Ulusuyla ilgili her şeyi kendi teorik hayal dünyalarına göre
yeniden izah etmeye kalktılar. İktisat okumaktan sosoyolojiyi gözlemeye ve
tarihi okumaya zamanları kalmamıştı. İdeolojinin bütünselliğinin bütün hayat izah edebildiğini
sanacak kadar kesin inançlıydılar. Bu noktada sosyalistlerle yolları kesişti. Ve
ne garip ki Stalinist Kürt ihanetiyle
aynı enternasyonalist düzlemde, ortak Türk düşmanlığında buluşuverdiler.
Açıkça kollektivist ve açıkça
ırkçı olan bütün Kürt hareketlerine Türk
karşıtı tutumlarıyla destek oldular.
Bütün gelişmiş ulusal devletlerin burslarından yararlandılar ama Türk
ulusal devletinin varlığını bir türlü içlerine sindiremediler.
Adı federasyon olmakla beraber açıkça
ulusal birliğe dayanan gelişmiş ülkeleri
görmezden geldiler. Mesela ABD’de “federal”
kurumların özlerinde ne tür bir hukuk ve siyaset birliğini sağladıklarını asla
düşünmediler, görmek de istemediler.
Türk’ü ve Türkçüleri itham
ederlerken bebek katillerine insan haklarının ve hukukun şemsiyesini sunmaktan
çekinmediler.
Amerikansız bir ABD, Almansız bir
Almanya, Fransızsız bir Fransa olamayacağın kabul ederlerken “Türksüz” bir
Türkiye olması gerektiğini, insan haklarını
Kürt etnik terörü ve İslamcı zorbalık lehine alabildiğine sömürerek savundular.
Böylece hem liberalizmin bütün
fikri itibarını çar çur ettiler hem de Türk vatanının bölünmesine hukuki zemin
hazırladılar.
İhanetleri, Türk Milleti’nin
refahı ve özgürlüğü için
kullanılabilecek akılcı bir ideolojinin her türlü etnik ve dinci ahlaksızlık
için bir kılıf haline gelmesine sebep oldu.
Hepsinden kötüsü, Türk çocuklarının
kendi uluslarının tarihine ve
kimliğine yabanclaşmasına sebep oldular.
Bu gün karşımıza birer terörist adayı olarak çıkan her çocuğun vebali köksüz ve
immoralist liberallerin boynunadır. Çünkü onlar türban fitnesinden medrese,
tarikat, cemaat ihanetlerine kadar bütün kötülüklerin aklayıcısı oldular.
“Bebek katilini” “sayın”
yapanlar, etnik ve dinci katillerin beyanlarına ifade hürriyeti hakkını peşkeş çekenlerin ta kendileridir.
2 yorum:
Sayın Yazar, ellerinize sağlık. Bizim eski tüfek komünistlerin -özellikle sosyalist yerine kullanıyorum- hemen tamamı çok yenilikçi(!) oldukları için liberal oldular. Aslında yeni kimlik altında tam gaz ihanete devam ettiler. Kimlik yazık ki kişliksizliğe çare olamıyor.
Nefis yorum! Aklnıza elinize sağlk. Bu arada liberallerin bir kısmı da eski dincilerden... Yani en nihayetinde enternasyonalist köksüzlük liberalizmi mundar etti.
Yorum Gönder