3 Kasım 2010 Çarşamba

Terör Siyasetin Konusu Değilse Kimin Konusudur?



İktidar partisi başkanı “Terör üzerinden siyaset yapılmamasını” adeta emrediyor.
Yani terörü siyaset üstü bir konu haline getiriyor.
Bu durumda şöyle bir çelişki meydana geliyor.


Terör örgütü başının örgütü yönetmesine ses çıkarmayan, etnik ırkçılığın hak ve demokrasi istismarını engellemeyen, terörü her beyanlarıyla destekleyen etnik ırkçı sözde siyasetçilere ses çıkarmayan hükümetin başı, diğer partilerin terör hakkındaki fikirlerini, siyaset dışına itmeye çalışıyor.

O halde bilmelidir ki çok yanılıyor.
Zira ordunun kanunlarla yönetildiğini söyleyip de orduyu ezmeye çalışırken bunu siyaset sayan, her söylediği toplumu doğrudan harekete geçirirken “ alevi” yargıçlardan bahsederek dinî ayrımcılık yapan, yürekleri yanık şehit yakınlarına “yaygaracı” diyebilen ve bütün bunları milletin kendisine bağışladığı siyaset yapabilmek yetkisiyle yapan birinin, kime nasıl siyaset yapılacağını öğretmesi en hafif tabirle ayıptır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyaset arzcılarının buluşma noktasıdır, milletin siyaset pazarıdır.
Millete kendi fikirlerinin hayata geçirilmesi halinde en fazla faydayı vaat eden ve milletçe tercih edilen partiler, geçici olarak bu pazarda yerini alır. Dolayısıyla mecliste yer almak hakkını elde etmiş her partinin söyleyeceği bir şeyler olacaktır.


Her partinin ideolojisi, programı onun siyasî malıdır! Bazıları malına müşteri bulamaz, meclise giremez ama gene de pazarın bir yerlerinde fikirlerini satmaya devam eder.
Dolayısıyla bu pazarda önemli olan fikirlerdir, söylemlerdir.
Bir fikrin siyaset pazarında yerinin olmadığını söylemek o kadar kolay değildir.
“Terör üzerinden siyaset” nasıl yapılır?

Bu iki şekilde olur:


Birincisi etnik ırkçıların yaptıkları gibi, terörün, şiddetin , ırkçılığın ve ayrımcılığın çürük mallarını siyaset pazarında satmaya çalışarak…

Veya terörü önlemek için fikir üreterek.


Hükümetin başı, bu yollardan birincisine sesini çıkarmazken, ikincisini engellemeye çalışıyor.
Etnik ırkçı siyaset, terörü meşrulaştırmaya,”doğallaştırmaya”, “sosyolojik bir vakıa/gerçeklik” haline getirmeye çalışıyor ki bu siyasetin en çirkin istismarıdır.
Zira siyaset, yaptırımların hak ihlallerine karşı yürütüldüğü bir düzende ikna yoluyla temsil etmek/yönetmek demektir.


Şüphesiz özel müşteri kitlelerine yönelik fikirler de üretilecektir ama kimsenin bu fikirlere dayanarak kendisini pazardan ayırmaya çalışması ve hele müşterileri ayırmaya çalışması düşünülemez. Hiçbir iç çamaşırı satıcısı ayrı bir pazar talep edemez, ancak ve yalnız pazarda belirlenen yerde, diğer satıcıların uyduğu kurallara uyarak satışını yapar.
Siyasetin veya medenî ülkelerde siyasetin aldığı şekille demokrasinin gereği, satıcının müşteriyi beğenme şansının olmamasıdır.

Beğenmek ve satın almak hakkı ancak müşteriye, yani millete aittir. Hiçbir satıcının müşterilerini, dinî inançlarına, ırkî kökenlerine göre belirleme şansı yoktur. Bunu yapmaya kalkan derhal pazardan atılır.


Çünkü pazarda satılan şeyler “faydalardır” ve ahlâk süzgecinden geçirilmemiş hiçbir fayda mülâhazası da geçerli sayılamaz. Domates satanların, Antalyalı’ları, Finikeli’leri, Çukurovalı’ları çağırmak gibi bir tercihi olamaz.


Dolayısıyla bütün domatesler birbirine benzese dahi, nasıl renk, koku, lezzet açısından ufak tefek farklar taşıyorlarsa nasıl her domates satıcısına pazarda yer olacaksa, bütün meşru siyaset satıcılarına da siyaset pazarında yani demokraside yer olmalıdır, olacaktır.


Dolayısıyla terör gibi bir konu siyaset pazarının dışına atılamaz. Eğer terör, siyaset üstü bir konuysa o konuda hükümetin başı dahil hiçbir siyasetçinin konuşmaması gerekir ki bu da böyle can alıcı bir konuda milleti susturmak, onun taleplerine meclisi kapatmak demektir. Bu durumda konu doğrudan bürokrasiye havale edilir ve onun yaptıkları da sorgulanamaz. Bu durumu hali hazırda demokrasi dışı bulanların, terörü siyaset üstü bir konu gibi göstermesi en başta ahlâk dışıdır.

Konu terör olduğunda iki karşımıza iki problem çıkmaktadır.

Birincisi terörün dayandığı etnikçi/ırkçı ayrılıkçılık…

İkincisi etnik özellikli sözde siyasetin şiddetle olan gayri meşru ilişkisi…


Etnik ırkçı siyasetin temel özelliği, siyasî arzını yapabildiği pazarın kurallarını tanımamasıdır. Bu durum, siyaset arzcılarının ve siyaset müşterilerinin huzurunu kaçırmaktadır. Domateslerini hemşericilik bağı ile satmaya kalkan satıcının çirkinliği, etnik ırkçı “siyasetçininkiyle” aynıdır.
Etnik ırkçı siyasetçi, müşteri beğenmeye kalkan, kendi beğendiği müşteriler dışında diğerlerine hiçbir fayda sunmayan, ancak ahlâk süzgecinden geçirilmiş ve dahası hukukî meşruiyet denetimi yapılmış fikirsel malların satıldığı pazarı, ırksal farklılık ile istismar etmeye çalışan ahlâkdışı insandır.

Bunun yanı sıra etnik ırkçı “ siyasetçi”, müşterileri kendisinden alışveriş etmeleri, etmeseler de karşılıksız olarak kendisine menfaat temin etmeleri, pazarın kurallarını hiçe saymasında sessiz kalmaları için şiddet yoluyla tehdit ederek hatta doğrudan öldürerek var olmaya çalışan bir istismarcıdır.

Bundan dolayıdır ki pazarın meşru yapısı içinde kalarak terörle ilgili fikirlerini ve eleştirilerini getirenler siyaset pazarının dışına atılamaz. Terörün çözümü için fikirlerin pazarın dışına atılması halinde meydana gelecek fikir karaborsası ve şiddet kültüründen, doğrudan doğruya pazarı kendi lehine kısıtlamaya çalışan iktidarlar sorumlu olacaktır. Hükümetin başının söylediği şey, kendilerinin terör politikalarına hiçbir şekilde karışılmamasıdır. Böyle bir yaklaşımın siyaset piyasasında yeri olamaz.

İşte tam bundan dolayıdır ki pazardan atılmak için ancak pazarı var eden millî iradeye düşmanlık göstermek gerekir. Etnik ırkçılığın siyaset pazarına sokulmaması gereği buradan çıkar.

Hükümetin başı terörle ilgilenen meşru partilerin eleştirilerine değil asıl terörü meşrulaştırmaya, milletin kafasına yerleştirmeye çalışan ahlâk yoksunu siyaset arzcılarına pazarın kapısını göstermelidir.


Hiç yorum yok: