....
Günümüz gecekondu dindarlığının toplumsal kurumu olan cemaatlerin durmaksızın tekrarladığı şey “İmanı kurtarmaktır”. Cemaatler hadlerini aşarak kendileri dışındakilerin imanları hakkında sürekli bühtan ederler. Hatta kendilerine dahil olmayan sıradan dindarların imanı hakkında ciddi endişe duyarlar.
Onlara göre iman her an kaybediliverecek bir şeydir. O kadar ki herhangi bir yanlış söz, herhangi bir yanlış hareket, herhangi bir yanlış akıl yürütme derhal insanı imanından ediverir.
Çünkü cemaatçiler için insanın imanı, onun kendisi tarafından elde edilmiş bir şey değildir. Cemaate mensup olmanın özü zaten imanı, beraber hareketle korumak yönündeki derin endişe ve korkudur. “İmamı olmayanın imanı olmaz!” lâfı sıradan Müslümanları korkutarak cemaate biat ettirmek için telaffuz edilmiş sayısız hurafeden birisidir.
İmandaki insan iradesini ortadan kaldırdığınızda geriye sadece “nasıl iman edileceğine iman eden” bir tür robot kalır.
Çok sevgili “biladerim” bana robotlardan bahsettiğinde, işin özünün o çok “janjanlı” takım taklavattan ziyade, onları harekete geçiren algoritma ( Her halde “iş akışı şeması” diyebiliriz?)olduğunu nihayet anlamış idim. Her ne kadar “biladerimin” ne iş yaptığını hâlâ tam anlayamasam da… Belki Modern Warfare 2’nin hata mesajı hakkında da ona danışmalıyım? Robot tasarlayabilen adamlar herhalde bir bilgisayar oyunundan da anlar, değil mi?
İşe böyle bakınca cemaatin “iman” anlayışının farkı daha rahat anlaşılıyordu.
Cemaatler, insanı, her biri, birbirinden farklı birer zekâ parıltısı olarak görmüyordu. Cemaatler için “insan” birilerinin kurguladığı ve adına “din” dediği bir algoritmaya göre hareket ettiği takdirde…
Cümlenin devamını “mutlu olacak…” diye getirmek istiyordum ama… Cemaat için “mutluluk “ da hedef değildi ki…
Cemaat sizin, benim mutluluğumuzla ilgilenmiyordu ki…
Cemaat, sadece kendisine uyulmadığı takdirde, insanın imanının kaybolacağına dair kesin bir inanç beslediği “iman otomatizmi algoritmasıyla” ilgileniyordu.
Bu nokta önemli! Bu şuna benziyor: Bir motosiklet kullanırken.. Ben motosiklet kullanmadığım ve kullanmaktan da zevk almayacağım için şöyle bir örnek vereyim: Diyelim ki Crysis Warhead oyununda, maden girişindeki rafineri tesisindesiniz ve etrafınızda amele askerlerin yanı sıra çakma nano elbiseli Kuzey Kore ajanları cirit atıyor. O sırada elinizdeki uzun menzilli suikast silâhının felsefesini yapmazsınız! Bütün dikkatinizi kendinizi korumaya verirsiniz. Hadi motosiklet örneğine dönelim; orada da bütün amacınız, düşmeden, kimseye çarpmadan yolunuza gitmektir.
İşte cemaatin yaptırmaya çalıştığı da budur:
Siz normalde yürüyerek gittiğiniz bir yolda, sararan çınar yapraklarının taşıdığı sayısız tondaki uyuma dikkat edip sadece kaldırımdan yürüyerek emniyetinizi sağlar ve hikmete ermeye çalışırken..
Cemaat sizi kendi motosikletine bindirir ve onun dediklerini yapmanızı ister. Zaten yapmak zorundasınızdır, çünkü bir motosiklete binmenin normal insanlar için tek bir yolu vardır.
Cemaat sizi düşünmekten alıkoyarak imanınızı ancak böyle koruyacağınıza inandırmak ister. Öyle ki iman hakkında düşünmek kabiliyetiniz ortadan kalkar.
Siz motosikletle mecbur olduğunuz güzergâhta ve mecbur olduğunuz otomatizmle giderken artık sizin için ne sararan yaprakların giyindiği güz tonları ne yazın kavrulmuş arsalarda, güz yapraklarının altında yeniden baş veren çimenlerin yeşili vardır.
İş bu sebeptendir ki insanları, sürekli imanlarını kaybetmekle korkutan insanlar, iman hakkında en az düşünen insanlardır…
İmanı kaybetmek korkusunu sıradan bir insana aşıladığınızda artık onu kaybetmemesi için istediğiniz her şeyi ona yaptırabilirsiniz.
Gecekondu dindarlığının “Müslümanlar” derken kendileri dışındaki Müslümanları tefrik etme terbiyesizliğinin altındaki psikoloji budur!
Başka hiçbir korku insanı bu derece güdüleyemez.
“İmanı kaybetmek korkusu” ile insan “ne pahasına olursa olsun” onu korumak için her türlü otoritenin veya iktidarın emrine girmeye razı olur.
Bu gün Türkiye’de siyaseten sömürülen şey işte bu “imanı kaybetmek korkusudur”.
Cemaatin dayattığı algoritmanın mantığı, bu algoritma dışında imanın var olmadığı şeklindedir. Size başınızı örtüp örtmemek hususunda aklınızın ve vicdanınızın ne dediği sorulmaz. Size sadece “Allah’ın size örtünmeyi emrettiği” şeklinde bir algoritma sunulur. Buradaki en önemli nokta, insanın, imanını elde etmekte kullandığı aklının devre dışı bırakılıp “Allah adına” konuşan birilerinin aklının güdümüne sokulmasıdır.
Sizin “ Ben Nur Suresi’nin 31. Ayetinden sizin anladığınızı anlamıyorum!” demek şansınız yoktur! Sizin, imanınızı o sureden anladığınıza dayandırmak şansınız ve iradeniz, cemaat algoritmalarıyla elinizden alınmıştır. Sizin bütün yapmanız gereken “anlayan” birilerinin emirlerine boyun eğerek imanınızı “otomatik bir korumaya” almaktır.
Bundan dolayıdır ki cemaatler için bir insanın zahiren Müslüman olmasının bir önemi yoktur.
Bugün Türk siyaseti, ve daha kötüsü Türk toplumu, kemikleşmiş ve osteosarkom ( hadi bunu da Google ödevi olarak size bırakalım ) olma yolunda hızla ilerleyen bir cemaat yapısının oy sayısına göre şekillendirilmektedir. Nasıl iman edeceği kendilerine kırmızı kaplı kitaplarla ezberlettirilen insanlar, akıllarını ve vicdanlarını, imanlarının düşmanı olarak kapının dışında bırakıp oylarıyla “Türk” adının “din dışılığından” ülkeyi temizlemeye soyunmuşlardır. Türk adını anayasadan silmeye çalışanlar, milletin imanı hakkında ahkâm kesenlerdir.
“Ne mutlu Türküm diyene!” sözüne düşmanlık besleyenler, İslâm’ın hali hazırda da bayraktarlığını yapan mücahit ve gazi bir milletin imanı hakkında da bühtan edenlerdir!
İmanın “Allah’ın emirlerine itaatle” aynı şey olduğunu savunanların, kendilerinin Allah adına kimlerin emirlerine itaat etiklerine dikkat etmeleri, imanları açısından elzemdir!
İnsanlıkla ilgili endişesi olanların, kendilerine sormaları gereken soru şu olmalıdır: Motosiklete binmenin bedeli düşünmekten ebediyen vazgeçmekse, buna değer mi?
Allah’ın hikmetlerini kendi akıllarıyla düşünmeyi bir yana bırakıp da cemaate uymayı iman sananlar için ufak bir hatırlatma yapmakta fayda var… Yarınki ahret sınavında soruları aşırabilen herhangi ir cemaat mensubu henüz anasının karnından doğmadı. Daha da kötüsü yarın “Ben bilmem ağabeylerime sorun!” demek şansınız da olmayacak.
Hakikaten en güzeli halkın otobüsüne binmek! Az önce unuttum ama arada şekerleme bile yapabiliyorsunuz…
BİTTİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder