Ülkemizde yıllardır süren bir “mozaik” söylemi vardır. Buna göre ülkemiz birbirinden farklı renklerde toplumsal yapılardan oluşan ve bu yüzden tek bir adla anılamayacak bir toplumdan meydana gelmiştir.
Bunu söyleyenler her “etnik” saydıkları gruba bir soy sop, kan, ırk, genetik analizi yapar… Ne tuhaftır ki bunun, ırkçılığın ta kendisi olduğunu asla düşünmez…
Hümanist yönümüz hemen gıdıklar bu mozaik söylemi… Bizi “Ege’de” antik maceralara sürükler, Truva’nın, hatta Atina’nın torunları olduğumuzu rüyaların beşiklerinde sallar.
Öyle ya, bu koskoca mozaikte, bu koskoca medeniyetler yatağında üç beş çadırlık Türkmen aşiretlerinin ne önemi olabilir? Zaten onlar değil midir, antik Anadolu’yu talan edip herkesi öldürüp Anadolu’yu Türkleştirmeye kalkan?
Bu saçmalıkların sonu gelmez. Antik Yunan’dan sonraki Romanın dünyanın bu kısmında neler yaptığı, varisi Bizans’ın neler yaptığı gibi şeyler, romantizmimizi gıdıklamadığı için es geçilir.
Mozaikçi söylemin dikkat etmediği şey şudur…
Bir mozayik ayrı ayrı renklerde taşlardan meydana gelmiştir belki ama o taşların her birinin bir bütünü oluşturması elzemdir. Aksi takdirde bir mozayiği değil çamuru meydana getirirler. Mozaik belli bir ahenkle , “şekli” oluşturur.
Orada her bir renkli taş grubuna ayrı ayrı bakmak mozaiği anlamamıza yetmez. Bütün renk gruplarını ayrı ayrı ele almanız, onların birbirileriyle ilişkilerini açıklayamaz. Daha sonra da resmin tamamının anlamını tamamen kaybedersiniz.
Sayısız renkli taşı bir araya getirip onlardan bir anlam , bir ifade yaratmaktır mozayik. Bu anlam kaybolmasın diye o taşlar, birbirlerine kenetlenmiştir, aynı zemin üzerinde.
Artık o taşlara tek tek bakamazsınız. O taşların renkleri ancak diğer taşlarla ilişkileri ile anlam kazanmıştır ve tek bir resmi oluşturmuştur.
O halde mozaik söylemi yaygın kanaatteki gibi atomizasyonu, etnikleşmeyi, ırk ayrımını değil asıl milletleşmeyi temsil etmelidir.
Sayısız renkli taşı bir araya getirip onlardan bir anlam , bir ifade yaratmaktır mozayik. Bu anlam kaybolmasın diye o taşlar, birbirlerine kenetlenmiştir, aynı zemin üzerinde.
Artık o taşlara tek tek bakamazsınız. O taşların renkleri ancak diğer taşlarla ilişkileri ile anlam kazanmıştır ve tek bir resmi oluşturmuştur.
O halde mozaik söylemi yaygın kanaatteki gibi atomizasyonu, etnikleşmeyi, ırk ayrımını değil asıl milletleşmeyi temsil etmelidir.
Mozaiği temellendiren zemin vatandır. O vatan üzerinde ayrı ayrı taşların oluşturduğu büyük bütün, millettir. Mozaiğe hakim rengini veren taşlar büyük kültürü temsil eder. Ve o mozaiği oluşturan irade “hukuk birliği yönünde gösterilen iradedir!”
İşte bir ucu “Türkiye’de otuz altı etnik grup var!” ırkçılığına varan mozaikçiliğini daha en başında yerle bir eden gerçek budur! Çünkü otuz altı etnik gruptan bahsetmek, mozaiki oluşturmadan önce darmadağınık halde bulunan taşlara atıfta bulunmaktır.
Bu söylem, önce taşların birbirinden ayrı durmasını sonra da kendiliğinden mozaiği oluşturmasını istemek gibidir.
Oysa her memleket bir millet tarafından “vatanlaştırılır!” Her memlekette hukuk birliği, devlet nizamı tek bir millet tarafından oluşturulur. İşte bundan sonradır ki toplumun renkleri anlam kazanıp diğer renklerle ilişki kurar. Bu ilişki, eğer “hukuk sağlayıcı bir egemen” olmazsa, meydana gelemez! O egemen, mozaiğe hakim rengini veren, her rengin kendi ağırlığında yerinde durması için ahengi gözeten adalet sağlayıcıdır. Böylece millet büyür. Her renk büyük resimde bir yer alır ve o büyük resmin parçası olarak anılır!
İşte millet, ırkçı gerilimleri, hukuk biriliğiyle bastırıp renklerin ahenkle birbiriyle buluşmasını sağlayan o büyük resmin, büyük mozaiğin yaratıcısıdır!
Bu yüzdendir ki milletin oluşumundaki soyutluğu anlayamayanlar, asıl ırkçıların ta kendileridir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder