17 Eylül 2010 Cuma

Kürdistan Hayali Irkçılığın Medeniyete Duyduğu Düşmanlıktır


İçinde bulunduğumuz çağın başlarına kadar sadece bir etnik grubun yoğunlukla yaşadığı yerlerin genel adı iken bölgede Türk hâkimiyetinin zayıfladığı, enerjinin ciddi bir politik silâh haline getirildiği dönemlerde “Kürdistan” ismi, aslında içermediği siyasal bir anlam yüklenmiştir ve sorunun bütün özü de budur.


Keza aynı durum Ermenistan için de geçerlidir.
Bu durum, “belli bir coğrafyada sınırlanmış etnik grupların” konuma bağlı anlamları ile, belli bir coğrafyaya bağımlı kalmayıp büyük dağılım gösteren ve içinde, bahsedilen etnik gruplar gibi sayısız grubu, kavmi, kabileyi barındıran millî yapıların adları arasındaki devasa farkı anlamamızı bazen engellemektedir.


Dikkat edilmeyen nokta şudur: Etnik diye anılan toplulukların, adlarıyla anılan coğrafyalar dışında ne bir varlıkları ne de bir devlet tecrübeleri vardır.
Modern devletlerin oluşumları, mahallî toplulukların, mahallî ve keyfî egemenliğine resmen son vermiştir. İmparatorluklar döneminde rastladığımız, bu tip toplulukların devletle gevşek ve çoğu zaman bozulmaya müsait ilişkisi modern devletler döneminde artık bitmiştir.
Çünkü modern devletler, artık imparatorlukların yaşatılma maliyetlerinin arttığı, geniş yayılımların yönetilmesinin güçleştiği ve bundan dolayı da kurucu egemen milletlerin artık milletleşmenin sürdürülebildiği topraklarda kendiliğinden yükselttiği siyasal yapılar olarak karşımıza çıkmıştır.


Modern devletlerin en önemli özelliği “milli devletler” oluşlarıdır.
Burada sömürge sonrası “tasarlanmış”, sınırları cetvellerle çizilmiş devletleri Weberyen manada bürokrasi oluşturmuş, teşkilatlı ve kurallı devletler olarak saymamız mümkün değildir.
Çünkü bu devletler, yukarıda bahsedilen etnik yapıların, coğrafî adları üzerine giydirilmiş bürokratik kılıflar olarak kalmaktadır. Bu tip “yerel” harita devletleri ya küçük kabilelerin keyfî egemenliğinin modern bürokrasisi veya gene bu kabilelerin birkaç tanesini içinde barındıran zorakî bir koalisyon şeklinde var olmaktadır.

Bu tip etnik esaslı “devletlerin” dayandığı şey millî devletlerin dayandığı kurallar değildir. Bu yerel bürokratik otarşilerin dayandığı şey somut kan bağı, ırki benzerlik ve dil aynılığıdır.
Bu, “etnik devletlerin” kaçınılmaz gereğidir. Çünkü bir millî devletin kendilerine dayandığı kurallar bütünü ve işleyişi, bu zahirî devleti kuran etnik topluluğun yapısında mevcut değildir.
Çünkü bu tip toplulukların sınırlı coğrafyaya uzun zaman bağlı kalmaları onların ırkî çeşitliliğine imkân vermemiştir. Bu tip topluluklarda yüzyıllara dayanan soy ağaçları yegâne övünç vesilesidir.

Etnik topluluklar için soyun saflığı, karışmamışlığı doğrudan doğruya bire bir tanınan ailelerle kurulan ilişkilere dayanmaktadır. Bu açıdan etnik toplulukların “saflık” anlayışı, modern ırkçılığın aslında tam da temelidir. Bundan dolayıdır ki “başka kültürlerle ilişki kuracak” kültürel donanımdan mahrumdurlar. Bu mahrumiyet, ciddi bir yabancı korkusu ve yabancılarla karışmamak refleksi olarak etnik asabiyeyi karakterize eder.
Etnik toplulukların modern zamanlara uyumsuzluklarının temelinde, işte bu iki unsur çok yerleşik şekilde yer alır.

Bundan dolayıdır ki etnikçi siyasetlerin yürütülme şekli, modern millî devletlerin oluşma şekline ciddi bir direnç göstermekle tezahür etmektedir. Dikkat edilirse istisnasız bütün etnikçi partilerin söylemi, “asimilasyon” korkusuna dayanmaktadır. Şüphesiz asimilasyon sömürgecilik döneminin ciddi bir politikasıdır.

Ama bu, hukukun ilişkilerimizdeki belirleyiciliğinin yerleştiği şu dönemlerde artık herhangi bir önem arz etmeyen bir kelimedir. “Asimilasyon”, “büyük kültürle” meydana gelecek bir kendiliğinden benzeşmeye duyulan korkuyu ifade etmekten öte bir anlam taşımaz.
Ve bunun yanı sıra etnikçi siyasetin mensup olduğu homojenliğin, büyük kültürden yalıtılması dışında söyleyebildiği hiçbir şey yoktur.
İşte etnik devlet taleplerinin temelinde bu yalıtılmanın, büyük kültürden korunmanın resmi hale getirilmesi arzusu vardır.

Fakat iş bununla bitmemektedir. Çünkü etnik yapıları oluşturan aile, aşiret, ve en büyüğü belki kabile tarzındaki toplumsal yapılar için “benzerlik” ancak ve yalnız kan bağına dayandığından, başka ailelerin, aşiretlerin, kabilelerin varlığı dahi kabullenilemeyen, yabancı sayılan şeyler olarak kalmaktadır. Ruanda’da Hutu- Tutsi gerilimi, Kuzey Irak’ta Barzan aşiretinin diğer aşiretlere zor kullanarak uyguladığı egemenlik, Afganistan’daki Peştun zorbalığı, Ermenistan’ın Ermeni dışındaki toplumlardan arındırılmış hali, Güney Kıbrıs’ın helenik ırkçı arındırma tavrı, Balkan “devletçiklerinin” dayandığı ırksal saflık hep bu etnikçi yalıtılma durumun birer örneğidir.
İşte Türkiye’deki etnikçi Kürtçü siyasetçilerin sosyalist söylemlerinin arkasında sakladıkları ırkçılık aynen bundan ibarettir.

Onlar Kürdistan’dan bahsettiklerinde ya “etnik” açıdan temizlenmiş, Türk’ten arındırılmış bir Kürdistan – ki Kerkük’te 2003’ten beri yapılan Türkmen soykırımı bu niyetin açık delilidir.- veya Türk adının kesinlikle anılamayacağı ifade edilemeyeceği yalıtılmış bir sosyalist etnik bürokratik otarşiden bahsetmektedirler.

Sürekli “demokrasiye dayana bir kardeşlikten” bahsetmekle beraber, Türk adının herkese sağladığı kanun önünde eşitlik idealinin kendi hayallerindeki devlette yaratılıp yaratılmayacağından bahsetmemektedirler. Çünkü onlar için önemli olan, genetik aynılığı açıkça bilinen, yani ırk bağı birebir ilişkilerle sabit aile, aşiret ve kabilelerin kendi keyiflerince zor kullanabilecekleri resmi bir coğrafî alandır.

Bu yüzdendir ki Kürdistan hayali ırkçı ve geri bir hayaldir. Bu hayal, Anadolu topraklarındaki hukuk birliğine, kanun önünde eşitlik idealine adını veren, büyük kültürün sahibi ve taşıyıcısı büyük “Türk” adına karşı, karşısındakini ancak görerek tanıdığında güvenebilen kabileci ilkelliği geri getirme hayalidir.


Bu yüzdendir ki etnikçi siyaseti “siyaset” sayarak onu demokrasinin haklar takımından faydalandırmak insanlığın zararınadır. Etnik siyaset, sadece siyasetin sahasında, siyasetin söylemlerini kullanan ırkçı ve şiddete dayalı, ahlakdışı bir iştir.
Hırsızlara, katillere, tecavüzcülere parti kurdurmak hayali ne kadar saçma ise Kürdistan hayalinden bahseden ırkçıların ifade hürriyetinden bahsetmek de o kadar saçmadır.





Hiç yorum yok: