Doğadaki
tek kötü, insandır.
Çünkü
doğadaki yok oluş ve filizlenme döngüsünü tek yönlü kırabilen üsteli bunu bile
isteye ve zevk alarak yapabilen tek canlı insan.
Kötülük
ne? Başımıza gelmesini istemediğimiz şeyler mi? Peki ama başımıza gelmesini
istemediğimiz ama engellememizin de mümkün olmadığı olaylar “kötü” sayılabilir
mi? “Kötülük” bu kadar keyfi
belirlenebilir mi? Çünkü taabi olduğumuz
doğa yasaları doğanın dengesini sağlıyor
ve bu açıdan bu yasalar varoluşun ta
kendisi. Bu durumda varoluşun dayanakları “kötü” sayılabilir mi?
Peki
o halde doğanın dokunulamaz yasalarına tabi
eylemler dışında kalan bir şey var mı? Evet… Ve şey de insan eylemi. İnsan
eylemi bir değişim arzusundan ve bu biçimsiz arzuya belli bir amaç
atfedecek iradeden kaynaklanıyor.
Sorun şu ki insan eylemi her zaman doğa
yasaları gibi varoluşu desteklemiyor.
Doğa
yasalarının içinde kendi anlayışımızın sınırlarıyla bulduğumuz uyumun, kendi
aramızda da “anlamlandırılmış” sınırlamalarla sürdürülmesi gerektiğine dair sezgilerimiz
“kuralları” yarattı. Ve zaman zaman
anlayışımızın sınırlılığının değişen şartlar karşısında gösterdiği yetersizliği görünce “kendi
aramızdaki uyumu” sağlamak için kendi kurallarımızı değiştirmemiz gerektiğini
gördük. Bütün bunlardan amaç evrimsel var olmak güdüsünün farkına varabilmekti.
Biz, anlamlandıramadığı hiçbir şeyi algılayamayan bir türdük. Bunu nereden mi
biliyorduk? Rüyalarımızda, daha önce görmediğimiz bir varlığı asla göremiyorduk.
Kuralların
“icadı” keyfi bir egemenlik güdüsüyle olmadı. Kuralların icadı, kavrayışımızın
sınırlılığıyla farkına vardığımız var
oluşsal düzenlilikleri önce anlamlandırmak sonra da onlardan kendi anlayışımıza
uygun olanları yaratmak gereksiniminden doğdu. Neden? Çünkü insanların ,
aslanlar gibi doğuştan gelen “varoluş yazılımı” ya da “varoluş kodu” yoktu.
Bu
noktada insan var olmak istemeyebileceğini de keşfetti. Aslanlar var olmağa
mecburlardı. Oysa insanlar kendileri dahil her şeyi isterlerse yok
edebiliyorlardı. O zaman belki evrimsel bir hatadan belki de duygusal bir
karmaşadan ve belki de hiç bilmediğimiz bir “yok edici özden” dolayı
bazılarımız dayandığımız bütün varoluşsal şartları ve kayıtları yok etmek
istedi. Ve işte o zaman kötülük doğdu.
Kötülüğü
kaynağında yok etmek için dinler saysız çabalar sergiledi. Gerçi hepsi bunun
yaratılıştan geldiğini savunuyordu. Fakat… Varoluşu sürdürmek için kendi yok oluşuna
razı olanların her ne kadar az sayıda olurlarsa olsunlar, “kötü olmayabilmek”
ihtimalini kanıtlamalarıyla kötülüğün bir insan eylemi olduğu ortaya çıkıyordu.
Kötülük
varoluşun dayanaklarına düşmanlık etmekti. Dikkat edilirse varoluşun kime ait olduğundan
bahsetmiyoruz. Bizimki kadar güçlü olmasa bile yok olmamak için uğraşan bütün bilinç türlerinin
varoluşun kanıtı olduğunu iddia
ediyoruz. Kötülük işte bu bilinci inkar etmek ve ayrıca onu yok etmek arzusuydu.
Varoluşumuzun
yolları fedakârlığın, sevginin ve aklın çabalarıyla bin bir zorlukla
döşenmişti. İşte bu yolları yok etmek arzusu, kökeni ne olursa olsun muhtemel ve fiili sonuçlarıyla kötülüktü. Bu
yollar döşenirken doğru ve yankıl hakkında sayısız muhakeme yapıldı. İnsanlar
yanıldı, pişman oldu ve sonra gerçeğe yakınlaşan sözlerle ikna olarak yollarına
devam ettiler. İşte bu noktada kötülerin gölgelerinden beliren şekillerini
gördük.
Onlar
fedakârlık, sevgi ve aklı sevmiyorlar, istemiyorlardı. Onlar var olmak istemedikleri
gibi var oluşumuza da karşıydılar.
Onlar
akılla ve sevgiyle inşa edilen her şeye karşıydılar. Onlar bizi insan yapan değerlere
yabancılaşmış bir gruptu ki eylemleri ve düşünüş biçimiyle artık “varoluşu
destekleyen, farkındalık ve irade sahibi”
insanlığa karşıtlıklarıyla insan olmaktan çıkıyorlardı.
Kötüler
aslanların ve çakalların ve akbabaların ve kurtların “kendiliğinden” va
yargısızca süregiden hayatlarını kendi iradeleriyle seçerek bunu seçmeyen herkesi öldürmek iradesi
gösteren ve fakat bunun Homo sapiens merhametiyle ve kanunlarıyla korunması
gerektiğini savunan insansılardı. Ve bugün neredeyse tüm dünyaya yayıldılar.
Bu yüzden
de dünyada ki terör coğrafyasına baktığınızda, bu coğrafyanın içinde bulunduğu
şartları değiştirmekte isteksiz ve dolayısıyla insanlığa direnç gösteren bir
başka primat türünün yayılma alanını görüyor olacaksınız: Homo simplex.
Kötülük doğadan gelmez.
Kötülüğü
yaratma gücü yalnızca insana aittir.
3 yorum:
Bu bir kerede okunacak (anlaşılacak)bir yazı değil.Keşke cahilleride"beni" düşünerek bir öncül yazı yazsaydınız.Neyse önemli olan yazmanız...
Bir cevap verme hakkım olsaydı, "Yukarıdan"derdim.
İlteriş Bey,
Yazarın ne kadar cahil olabileceğini bilseydiniz, eminim bu yorumu/ yorumları yazmazdınız.
Herhalde 2006'dan bu yana "kötülük" üzerine düşünüyorum. Neden?
Çünkü "kötülük" batı dünyasını allak bullak eden kavramların neredeyse başında geliyor. Bundan sonraki bir yazıda muhtemelen "Tanrı ve kötülük" üzerine kafa yoracağız. Ama dediğim gibi kafa bu; yoruluyor. Bunun onun hacmiyle ilgisi hakkıdna kaygılanmıyor da değilim doğrusu.
Siz de yeter ki yorum bırakın ve blogu cevapsız bırakmayın. Yorum, blogun "kanıdır". İlginize ve merakınıza sonsuz teşekkürler. Her zaman bekliyoruz .( Blogu, yazmağa değer görmeyen diğer bütün yazarlarımız adına da...)
Sağlıcakla ve saygılar.
Yorum Gönder