Distopyalar ya da kara ütopyalar,
bildiğimiz toplumsal düzenin bitmesine
dayanan “kara/karanlık hayallerdir”.
Temel dayanakları, mevcut toplumsal düzenlerimizin “en iyisi”
olmayabileceği ama geliştirebileceğimiz en iyi şeyler olduğu, düşüncesidir.
Kara ütopyalar, özlerinde “kendiliğinden
doğmuş toplumsal düzenler” ile “inşa edilmiş düzenler “( Hayek) arasındaki
farkı bize göstermek isterler.
Yaygın bir kavrayışla onlar
kitleselliği, bireyselliğin karşısında öldürücü bir düşman olarak görür.
Kara ütopyaların en bilineni
herhalde George Orwell’ın “1984”üdür.
Kara ütopyalarda bireyselliğin
yok edilmesi, doğrudan doğruya insanlığın silinmesidir. Ya yaygın bir makine
egemenliği ya da makineleştirilmiş insanların mahkûm edildiği bir otomatizm
düzeni tasvir edilir. Her iki halde de kendi aklına ve vicdanına başvurması
engellenmiş insanlarla karşı karşıyayızdır.
Distopik toplumlarda, belki
bildiğimiz anlamda din yoktur ama dinleştirilmiş bir ideoloji , bu toplumların
düzenlerinin omurgasıdır.
Distopik toplumlarda bireyi
işaret eden her şey kesin şekilde engellenmiştir. Hiç kimse dokunulmaz bir
mülkiyete sahip olamaz. Hiç kimse bırakınız siyasal bir eleştiri öne sürmeyi,
memnuniyetsizliğini bile ifade edemez.
Bütün bu olumsuzlukları yaratan
ideoloji, kolektivist, kitleci,
immoralist ve otoriter olması gerekir ki bu niteliklerin hepsini haiz tek bir
ideoloji vardır: Marksizm.
Marksistler Marx’ın, bireyin
gereksinimlerden bağımsızlığını hedeflediğini iddia etseler de Marksizm, özünde
bir dindir. O din, bildiğimiz evrenin bir günah evreni olduğunu düşünür ve bu
günahın giderilmesi için “devrim” denen “kıyametle” her şeyin yıkılıp yeniden inşa
edilmesi gerektiğini söyler.
Tüketimin üretimden, işbölümünden
ve kişisel fayda tutkusundan ayrı bir
şekilde otoriter bir fayda odağınca belirlenmesi fikri Marksizmin temelini
teşkil eder ki distopik toplumlar, tam da böyledirler.
Kara ütopyaların aslında birer
hayalden ibaret olmadıkları, SSCB tecrübesiyle anlaşıldı.
Bazı kara ütopyaların “liberal
cehennem tasavvurlarının” dayandığı entrikaların, özünde yine “devletin
müdahale ettiği” toplum düşüncesine
dayandığını nedense kimse görmek istemiyor. Oysa özgürlüğün, temel hakların, “müdahalelerle”
devlet ya da toplum lehine kısıtlandığı her düzen, ideolojik skalada
sosyalizmin komşuluğundadır.
Bildiğimiz ve yaşadığımız liberal
demokrasi, şüphesiz pek çok istismara ve yanlışa açıktır. Fakat burada hiç
dikkat edilmeyen nokta, bütün bu yanlışlardan dönmek, aksaklıkları düzeltmek
imkânına da sahip olduğumuzdur.
Oysa Tanrısal iyilik odaklarının
hepimizi iyi olmağa zorladığı mekanik bir toplumda tam da Marx’ın, “yabancılaşma” dediği şey, onun tasavvur ettiğinden çok daha
geniş bir çapta ortaya çıkar.
Meleklerin ya da Tanrı’ların
iyilik makinesi bir toplum kaçınılmaz olarak bizi soluksuz bırakacak ve en
nihayetinde öldürecektir. Marx’ın
hayallerini gerçekleştirmeğe kalktığımızda karşımıza çıkacak tek şey,
kaçınılmaz olarak bir kara ütopya olacaktır.
2 yorum:
Wikipedianın "Marksizim"başlığının tamamını okudum ve sonunda tabletin ekranı dondu.Anladım ki yalnız "sosyal demokratlar değil benim tablette proleter dikta ve devrim fikrini beğenmemiş.Ama siz benim tablete inanmayın bu uzak asya malı meret ne sosyalist ne revizyonist bu alet tamamen anarşist belki devrimden sonrada "devlet"varlığında ısrar ettiği için marksizme gıcık olmuştur(benim gibi).İşçi sınıfının sömürülmesi,toprak ağaları, burjuvazinin "puştluğu"konusunda haklılar ama sonrasında fazlazıyla yapay,(aşırı yüceltici,olmazsa olmazcı,hepçi hiçci (Niçe'yi tenzih ederim.) Fraksiyoncu;bizim şia bile bunlarla baş edemez) bir zırva.Zaten çöpe atılmış.
Çok güldüm. Çünkü nefis ve zeka dolu bir özet... Devlet saydığınız haksızlıkların hiç birine köklü bir çözüm getiremediği halde sosyalizmde Tanrılaşmak istediği için koşullardan tokadı yedi galiba. Gene gelin, hep gelin. Saygılar.
Yorum Gönder