21 Ekim 2018 Pazar

Distopyalar ( Kara Ütopyalar) Neden Marksist Olmak Zorundadır?


 Distopyalar ya da kara ütopyalar, bildiğimiz  toplumsal düzenin bitmesine dayanan “kara/karanlık hayallerdir”.

Temel  dayanakları, mevcut  toplumsal düzenlerimizin “en iyisi” olmayabileceği ama geliştirebileceğimiz en iyi şeyler olduğu, düşüncesidir.

Kara ütopyalar, özlerinde “kendiliğinden doğmuş toplumsal düzenler” ile “inşa edilmiş düzenler “( Hayek) arasındaki farkı bize göstermek isterler.

Yaygın bir kavrayışla onlar kitleselliği, bireyselliğin karşısında öldürücü bir düşman olarak görür.

Kara ütopyaların en bilineni herhalde George Orwell’ın “1984”üdür.

Kara ütopyalarda bireyselliğin yok edilmesi, doğrudan doğruya insanlığın silinmesidir. Ya yaygın bir makine egemenliği ya da makineleştirilmiş insanların mahkûm edildiği bir otomatizm düzeni tasvir edilir. Her iki halde de kendi aklına ve vicdanına başvurması engellenmiş insanlarla karşı karşıyayızdır.

Distopik toplumlarda, belki bildiğimiz anlamda din yoktur ama dinleştirilmiş bir ideoloji , bu toplumların düzenlerinin omurgasıdır.

Distopik toplumlarda bireyi işaret eden her şey kesin şekilde engellenmiştir. Hiç kimse dokunulmaz bir mülkiyete sahip olamaz. Hiç kimse bırakınız siyasal bir eleştiri öne sürmeyi, memnuniyetsizliğini  bile ifade edemez.

Bütün bu olumsuzlukları  yaratan  ideoloji, kolektivist,  kitleci, immoralist ve otoriter olması gerekir ki bu niteliklerin hepsini haiz tek bir ideoloji vardır: Marksizm.

Marksistler Marx’ın, bireyin gereksinimlerden bağımsızlığını hedeflediğini iddia etseler de Marksizm, özünde bir dindir. O din, bildiğimiz evrenin bir günah evreni olduğunu düşünür ve bu günahın giderilmesi için “devrim” denen “kıyametle” her şeyin yıkılıp yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyler.

Tüketimin üretimden, işbölümünden ve kişisel fayda  tutkusundan ayrı bir şekilde otoriter bir fayda odağınca belirlenmesi fikri Marksizmin temelini teşkil eder ki distopik toplumlar, tam da böyledirler.

Kara ütopyaların aslında birer hayalden ibaret olmadıkları, SSCB tecrübesiyle anlaşıldı.

Bazı kara ütopyaların “liberal cehennem tasavvurlarının” dayandığı entrikaların, özünde yine “devletin müdahale ettiği” toplum  düşüncesine dayandığını nedense kimse görmek istemiyor. Oysa özgürlüğün, temel hakların, “müdahalelerle” devlet ya da toplum lehine kısıtlandığı her düzen, ideolojik skalada sosyalizmin komşuluğundadır.

Bildiğimiz ve yaşadığımız liberal demokrasi, şüphesiz pek çok istismara ve yanlışa açıktır. Fakat burada hiç dikkat edilmeyen nokta, bütün bu yanlışlardan dönmek, aksaklıkları düzeltmek imkânına da sahip olduğumuzdur.

Oysa Tanrısal iyilik odaklarının hepimizi iyi olmağa zorladığı mekanik bir toplumda tam da Marx’ın, “yabancılaşma”  dediği şey, onun tasavvur ettiğinden çok daha geniş bir çapta ortaya çıkar.

Meleklerin ya da Tanrı’ların iyilik makinesi bir toplum kaçınılmaz olarak bizi soluksuz bırakacak ve en nihayetinde öldürecektir.  Marx’ın hayallerini gerçekleştirmeğe kalktığımızda karşımıza çıkacak tek şey, kaçınılmaz olarak bir kara ütopya olacaktır.



2 yorum:

Unknown dedi ki...

Wikipedianın "Marksizim"başlığının tamamını okudum ve sonunda tabletin ekranı dondu.Anladım ki yalnız "sosyal demokratlar değil benim tablette proleter dikta ve devrim fikrini beğenmemiş.Ama siz benim tablete inanmayın bu uzak asya malı meret ne sosyalist ne revizyonist bu alet tamamen anarşist belki devrimden sonrada "devlet"varlığında ısrar ettiği için marksizme gıcık olmuştur(benim gibi).İşçi sınıfının sömürülmesi,toprak ağaları, burjuvazinin "puştluğu"konusunda haklılar ama sonrasında fazlazıyla yapay,(aşırı yüceltici,olmazsa olmazcı,hepçi hiçci (Niçe'yi tenzih ederim.) Fraksiyoncu;bizim şia bile bunlarla baş edemez) bir zırva.Zaten çöpe atılmış.

Afşar Çelik dedi ki...

Çok güldüm. Çünkü nefis ve zeka dolu bir özet... Devlet saydığınız haksızlıkların hiç birine köklü bir çözüm getiremediği halde sosyalizmde Tanrılaşmak istediği için koşullardan tokadı yedi galiba. Gene gelin, hep gelin. Saygılar.