Bugün , ne zamandır aklımı meşgul
eden iki sorunu çözdük. Aslında pahalıya patladı ama değdi doğrusu.
Ve ne zamandır düşünüyorum: Nedir
bu milletin en büyük sorunu?
Bu bir sanalağ günlüğü. Normalde
bugün neyiyip ne içtiğimden falan bahsedip alabildiğine alâkasız şeyler yazıp
insanların salaklığa en gönüllü olduğu
frekanslarda dolaşmam lâzım.
Doktora derslerime gidemedim,
bugün hangisi vardı, onu bile bilmiyorum. Sabahtan tembellik etmek şansım
doğdu, çünkü tesisatçıyı, fayansçıyı ve PVC doğramacısını bekleyecektim. Sonra
beni arayıp akşam üstü geleceklerini söylediler. Öyleyse niye bütün gün evde onları bekledim?
Kate Atkinson diye bir yazar var, elimin altında ve bir türlü iştahla
okuyamıyorum onu. Yazmam gereken bir öykü dosyası da var ona da elim ermiyor.
İş eninde sonunda dönüp
dolaşıp siyasete dayanıyor galiba.
Siyaset? Siyaseti parti taraftarlığına, bayağılığa, hırçınlığa veya bir çeşit
dindarlığa indirgeyen bir ahali içinde,
yapılanların neye benzediğini düşünmek
mümkün mü?
Tesisatçıyla birlikte gelen
fayansçı( Banyomuzdan alt kata sebebi anlaşılamayan bir sızıntı söz konusuydu.
İnsan biraz fantastik bir şeyler hayal etmek istiyor. Kate Atkinson buna benzer
şeyler söyleyecekmiş gibi gelmekle beraber İngiliz’lerin sıradanlığa sövüp
saymak dışında ne gibi bir fevkalâdeliği olduğunu merak ediyorum ki sanırım
iştahımı azaltan en büyük sebep de bu!) krizin en çok inşaat sektörünü
vurduğunu, demircilerin neredeyse topu attığını söyledi.
Eeee? Yani? Bütün kızları devlet
zoruyla kapatmak, bütün okulları imam
hatip lisesi yapmak, Atatürk’ü seven herkesi, Atatürk’e hakaretlerle kızdırmak,
dolar alıp para kazanıp kazanmıyormuş gibi yapmak, karısını ve kızını kapatırken “ Ne olur daha fazla açık kadın
göreyim!” diye gizlice dua etmek, “Bu
ülke Müslüman ülkesi!” diye böğürürken ülkeyi tanıtırken tek bir türbanlıyı
bile göstermemek, müttaki gönülleri rahatlatıyor mu? Sanırım rahatlatıyor. Ve
ben altı üstü fayanslara derz çekecek esnafın şikâyetlerini ondan daha fazla düşünüyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder