17 Aralık 2010 Cuma

İki Çarşaf Arasında Türkiye


Türkiye CHP kurultayına kilitlendi. Öbür yandan , bir belediye başkanının işleriyle ilgili tartışmalar, aldı başını gidiyor.

CHP solcu muymuş, solcu nasıl olunurmuş, Güneydoğu’da kişi başına düşen geliri arttıracak sosyal demokrat önlemler nasıl alınırmış gibi bir alay palavra gündemimizi işgal ediyor. Hiçkimse ağaların düğünlerinde yerlerde sürünen dolarlardan, gelinlere takılan eşek yükü altınlardan bahsetmiyor.

İki büyük gelişme son günlerde bir çığ gibi üstümüze geliyor ve iktidarla muhalefetin bütün dertleri, bir belediye başkanı hakkındaki soruşturma ve parti kurultayı!

Etnik ırkçı PKK taşeronu BDP, “İki dilliliğe fiilen geçiyoruz!” diyerek fiilî bir bağımsızlık ilânı yaptı, ne iktidardan ne muhalefetten ses var! Hayır hakkını yememek lâzım MHP bu duruma derhal tepki verdi ama sosyalist enternasyonalde BDP ile itibarlarını düşünen CHP “halkların kardeşliği” adına olsa gerek bu duruma gıkını bile çıkarmadı! Varsa yoksa çarşaf, torba, hokka bilmem ne listeler!

Öbür olay Ermeni’lerin toprak taleplerine imkân veren ABD temyiz mahkemesi kararı!

Normalde, bir memlekette, milletin seçtiği bir hükûmet,i devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik hele toprak ve bağımsızlık gibi talepleri nasıl karşılar? Bunların ikisine de itiraz eder, uluslar arası arenada diplomatik ilişkilerini buna göre tanzim eder, ve kendini seçen milletin ezilmemesi için elinden geleni yapar, değil mi?

İmdi… Bu memleketi binyıldan fazla bir zamandır vatan yapıp kendi adını bu topraklara veren, bu toprakların fatihi ve meşru egemeni olan bir milletin kendi coğrafyasında, birileri, bir yerlerin adını Türk Milleti’nden izin almaksızın, hatta onu hiçe sayarak değiştirmeye kalktığında, bu açıkça işgal ve bölünme anlamına gelir! Çünkü bir yere ad vermek oranın sahibine düşer! Bir yerin adını değiştirebilen kişi yarın oranın sahipliğini de değiştirebilir demektir. Yani yapılan hiçbir iş anlamsız ve birbirinden bağımsız değildir! Birilerinin tutup da yerleşim yerlerinin adlarını değiştirmesi fiilen haritayı değiştirmektir! Harita bir kâğıt parçası değildir! Harita egemenlik alanımızın tapu senedidir ve bu senedi, bedeli ödenmeksizin kimseye devretmeyiz!

Ermeni’ler de kendi vatanımızı bizden “mahkeme” yoluyla almaya çalışıyorlar. Normal değerlere sahip ve millete ait bir hükûmetin ne demesi lâzımdır? “kardeşim, bu topraklar üzerindeki mahkeme haklarınızı, bu toprakların sahibi olan Türk Milleti’ne ihanet ettiğinizde kaybettiniz!” Kaldı ki soykırımla suçlanan Türk Milleti tehciri geçici bir çözüm olarak düşünmüştü. Bu durumu kalıcılaştıran kendisi değil, düvel-i muazzamanın politikaları ve Ermeni’lerin bu politikalara alet olmalarıdır. Ermeni’ler hem Türk vatandaşı olmamak hem de bu topraklarda hak talep etmek istemektedirler. Bu vatanın parçası olmayan insanların bu topraklardan bir şey talep etmesi mümkün değildir.

Bu vatanın bir parçası olanların da bu vatanı dille, coğrafyayla, siyasetle bölmeye hakları yoktur! Çünkü onlara bu vatanı sağlayan, Türk Milletidir! Eğer Türk Milleti, kendinden güçsüz, milletleşememiş, kendi başına siyasi irade kurması imkânsız toplulukları da kendinden bilerek siyasi iradesine ortak etmeseydi, bugün Anadolu’da etnik ırkçılık yapabilecek Kürt kalmazdı. Türk Milleti’nin tabiatından gelen büyük hüsn-ü kabulüne ihanet edenlerin acilen vatandaşlıktan çıkarılmaları, bu vatana sadık insanlara karşı vicdanî bir borçtur.

Peki değerli hükûmetimiz, insanların masumiyetlerini kendi yandaşı medya ile sürekli karalamaya çalışırken, suçları ispatlanmamış insanları vicdanen çoktan mahkûm edip yaftalarken, fiilen her gün cürm-ü meşhud olarak işlenen Anayasa suçlarına neden sessiz kalmaktadır?

Memleketimizde “Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun” kalkması “vatana ihanet” suçunu ortadan mı kaldırmıştır? Vatan mı yok olmuştur, yoksa hıyanet mi de bu gün “ Kürtler hayatınızı cehenneme çevirecek!” diyen adamın milletvekilliği ve hele vatandaşlığı hâla sürmektedir?

CHP gerçekten özüne dönmüş, göründüğü kadarıyla… Vatan ve milletle ilgili bütün duyarlılıkları “faşizm” ve “ırkçılık” olarak damgalayan o enternasyonalist, köksüz solculuk görünen o ki Gandhi Beyle yeniden vücut bulmuş.

Bundan sonra kolay kolay tek başına iktidar olamayacak bir ütopist sol partinin ne yaptığı belki çok önemli olmayabilir ama sözde “millî iradeyi” temsil eden bir hükûmetin, etnik ırkçılığın Türk düşmanlığına, açıkça işlediği ırkçılık ve nefret suçuna, terör taraftarlığı suçuna ve “millî iradeye” açıkça başkaldırdığını söyleyenlere karşı, ellerinde hiçbir güç bulunmayan Silivri sanıklarına gösterdiği öfkenin onda birini bile göstermemesi çok düşündürücüdür.

Vatanımız fiilen bölünmektedir! Toplumsal yapımız etnik ırkçılığın etkilerine karşı savunmasızıdır ve hükûmetin bu konuda hiçbir hassasiyeti yoktur! Çünkü hükûmet olan partinin Türk adıyla, Türk Milleti ile uzaktan yakından alâkası yoktur! “Türk adı Anayasa’dan çıkarılmazsa demokratik açılım ilerleyemez” mealinde beyanların kapanma sebebi sayılmadığı bir memlekette, bağımsızlıktan da hürriyetten de bahsetmek abesle iştigaldir! Çünkü böyle bir şeyi ancak Türk düşmanı işgalci bir yönetim söyleyebilir. Alman Anayasası’ndan Alman adı , Fransız Anayasası’ndan Fransız,ABD Anayasası’ndan Amerikan ismi çıkarılmazken Türk adını en temel hukuk metninden silmek demek, fiilen Türk devletinin bitirilmesi demektir!

Yakında Doğu ve Güneydoğu’ya “özerk güvenlik birimlerinin” (PKK) denetiminde gidilip gelinebilirse, bir yerin ismini sorduğunuzda “Öyle bir yer yok burada!” denip de Kürtçe ismini bilmeye mecbur bırakılırsanız ki şu anda olmakta olan budur, hâlâ kardeşçe ve demokratik bir ülkede bir bütün halinde yaşadığınızı iddia edebilecek misiniz?

CHP’nin ezelden istediği şey buydu ve bu gerçekleşmek üzere olduğundan gönül rahatlığı içinde çarşafıyla, nevresimiyle oynayabilir, CHP’den bu vatan için herhangi bir duyarlılık beklenmemesi gerektiği bundan otuz yıl önce zaten anlaşılmıştı.

İktidar partisi ise, Arapçı enternasyonalist siyasi dinciliğiyle zaten Türk adına duyduğu soğukluğu her gün dile getirmektedir. Ve bu halde hâlâ bir “millî iradeden” bahsedebilmektedir. İradesine vekillik ettiği milletin adını silmeye çalışan bir iktidar olabilir mi? İradesine vekillik ettiği milleti “etnik grup ” diye küçülten bir hükûmet hangi ülkede vardır?

Kayserililer her gün önünden geçtikleri Sahabiye Medresesi’ni, Gevher Nesibe Şifahanesi’ni eğer müteahhite verip yıktırmadılarsa, yazın göğüslerine Kur’an asıp kursa yolladıkları çocuklarına o binaların kitabelerini bir okutsunlar! İlk gençliği Kayseri’de geçmiş bir insan olarak etnik ırkçılıkla mücadelede kırka yakın şehit vermiş bir kadim Selçuklu şehrinin, Arapçılıkla, Türk düşmanlığıyla nasıl barışık kalabildiğine gerçekten şaşıyorum. Bırakın sevgili Kayserililer! Size belediye başkanı mı yok? Tutun ki belediye binanız yandı bitti, kül oldu! Vatan elden giderken neden sesiniz çıkmıyor?! O medrese’nin önünden geçerken hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

Atatürk’ün partisi olmakla övünüp sosyalist enternasyonalde kalmayı itibar sebebi sayan CHPli’ler! Bu size tuhaf ve yaralayıcı gelmiyor mu? Ülkeyi bölmeye çalışan Marksist bir ırkçı parti ile aynı platformda, aynı sıralarda oturmak vicdanınıza zul gelmiyor mu? Aynı sıraları paylaştığınız “enternasyonalist” sosyalistlerin hangisinden vatanınızın bütünlüğüne bir destek bulabildiniz?

Bu gün biri sosyalist, diğeri siyasi dinci iki enternasyonalist parti bu vatanın kaderi üzerinde söz sahibi ise bu korkunç bir çelişkidir. Demokrasi, milletin seçimle yok edilmesi, intihara sürüklenmesi, değildir! İnsanın kendi kendini öldürmeyi seçmesi dahi irade ile meşrulaştırılamazken, “millî irade” adıyla milletin yok edilmesi, adının silinmesi hiç kabul edilemez! Birinin listesi çarşaf, öbürünün kıyafeti! Türkiye iki kirli çarşaf arasında yalpalayıp duruyor, inşallah tökezleyip düşmez!


Hiç yorum yok: