Kimsenin, İsrail’in operasyonunu meşru saydığını sanmıyorum. Gemi karasularına girdikten sonra gerekli uyarılar yapılıp salimen istenen limana çekilebilirdi. Bana öyle geliyor ki mesela Aden Körfezi’ndeki deniz haydutlarına karşı yapılan operasyonlarda bile daha az kan dökülmüştür.
İşte masumiyetin lekelendiği nokta da burası… Şöyle ki İsrail’in bir hafta evvelinden açıkladığı kararlığına karşın silâhsız sivillerin hayatlarının riske atılmasında hiçbir insanî gerekçe öne sürülemez.
Bu başka bir tartışma konusudur…
Meselenin bizi ilgilendiren bir başka yönü sivil bir girişim aracılığıyla Türkiye’nin dinci siyasetin enternasyonalizmine angaje edilmesi…
Bunun sebebi de Türkiye’de iktidarın dünya görüşüne mensup kemikleşmiş bir kesimin, millete ve milliyete yabancılaşmış zihniyeti…
Önceleri kökten dinciler ve ortalama dindar kesim birbirlerinden daha belirgin şekilde ayrılırdı. Kökten dinciler Türk adına nefretlerini gizlemezler, muhayyel bir İslam milletinin “millî görüşünü” savunurlardı. Ortalama dindarlar ise Türk adını bilir, tanır ve bununla gurur duyarlardı.
İktidar partisini iktidara taşıyan da onu kendisi gibi sanan toplumun ekseriyetini oluşturan bu kesim olmuştur.
İktidar partisinin ilk günlerinde toplumun geniş kesimlerinde, paylaşılan ortak değerlere daha sıcak bakan ılımlı bir partinin başa geldiği kanaati çok kısa süre sonra değişmiştir.
Çünkü iktidara gelen parti, toplumun müşterekleri üzerinden değil, sözüm ona reddettiği, kökten dinci siyasî kanadın enternasyonalizmi üzerinden siyaset yapmaya başlamıştır.
Ülkede etnik ırkçı terör yükselirken, terörle uzlaşırcasına, terör örgütünün Marksist enternasyonalizmiyle aynı tarafta, çizgide söylemler oluşturulmuş ve millet fevkalâde rencide edilmiştir.
Normalde dine önem veren bir partinin Marksist bir örgütü reddetmesi gerekirken Tür Milleti’nin milliyetine duyulan düşmanlık bu iki kampın buluşma noktası olmuştur.
Nitekim altı askerimiz hain bir saldırıda şehit düşmüşken aynı gün ellerine tek Türk bayrağı almadan, etnik terörü kınamadan, tel’in etmeden, Arap’lardan çok daha istekli şekilde İsrail’e küfretmek, enternasyonalizmin çarpık akıl yürütmesinin ve çarpık hümanizminin bir tezahürüydü.
Veya burnumuzun dibindeki Irak topraklarında Müslüman Kürt aşiretlerinin tecavüzüne uğrayan Türkmen kardeşlerimiz için en ufak bir kaygı beslediklerini bugüne kadar görmüş değiliz.
İşte bu zihniyet Mavi Marmara faciasının tartışılmazlığını kendine kalkan edinerek yabancılaşmasını meşrulaştırmaya çalışan zihniyettir.
Mavi Marmara’da pek çok insanın bile bile ateşe atılması, aynı gemide oldukları için yaşanan acının ortak olduğunun söylenmesi işin doğru yanıdır. İşin bu doğru tarafa yaslanan yanlış tarafı ise aynı ortaklığın, aynı hassasiyetin, adı “Türk” olan bir toplumun yıllardır süren acıları için gösterilmiyor oluşudur.
Aynı gemideki acıların ortaklığından bahseden insanların Türk’ün terör belâsı karşısındaki acısını “başka bir mesele” veya “başkasının meselesi” olarak görmeye hakkı yoktur!
O gemiyi ateşe atan zihniyet için Türk, “ötekidir”. İşin komik tarafı, enternasyonalistlerin, milliyeti sürekli ötekileştirici, itici, saldırgan bir güdü gibi görmeleri, göstermeleridir. Onlara göre başkasının acısına duygudaşlık göstermeyenler milliyetçilerdir.
Milliyetçilik, enternasyonalistlere göre kendisi dışındaki insanlarla ilgi kurmamanın ideolojisidir.
Bu gün Türkiye’de Marksist, dinci ve bazı liberal enternasyonalistler, etnik terörü alabildiğine desteklemekte… Etnik terörün cemaat sosyolojisine dayalı, içe kapanmacı, tektürleştirici tavrının ırkçı ve faşizan yönünü görmezden gelmekteler.
İçinde pek çok kandan, kavimden, cemaatten vs insanın barındığı Türk kimliğini de sürekli tahkir etmekteler…
Maalesef onların Türk’ü “ötekileştirdiklerine”, bu davranışlarıyla ahlâkın dışında çıktıklarına “hümanistlerimizin” hiç biri dikkat etmemekte…
Türkiye’de enternasyonalizm, insan sevgisinin haklılığına yönelik mutabakatı, Türk’ü ötekileştirmek tavrını meşrulaştırmak için sömürmektedir.
Bunu da mavi Marmara faciasına yönelik bütün duyarlılığı kendi ipoteği altına alarak yapmağa çalışmaktadır. Bu faciayı kınayanların hepsini kendi taraftarı olarak yaftalayıp, kendine taraftar olmayanların da doğrudan İsrail yanlısı oldukları izlenimini uyandırmaya çalışmaktadır.
Son örnekle de gördük ki enternasyonalizmin dinci veya seküler hallerinin her biri ancak ferdin, içine doğduğu topluma yabancılaşması, düşman olması yani mankurtlaşması ile var olabiliyor.
İşte bu zihniyet Mavi Marmara faciasının tartışılmazlığını kendine kalkan edinerek yabancılaşmasını meşrulaştırmaya çalışan zihniyettir.
Mavi Marmara’da pek çok insanın bile bile ateşe atılması, aynı gemide oldukları için yaşanan acının ortak olduğunun söylenmesi işin doğru yanıdır. İşin bu doğru tarafa yaslanan yanlış tarafı ise aynı ortaklığın, aynı hassasiyetin, adı “Türk” olan bir toplumun yıllardır süren acıları için gösterilmiyor oluşudur.
Aynı gemideki acıların ortaklığından bahseden insanların Türk’ün terör belâsı karşısındaki acısını “başka bir mesele” veya “başkasının meselesi” olarak görmeye hakkı yoktur!
O gemiyi ateşe atan zihniyet için Türk, “ötekidir”. İşin komik tarafı, enternasyonalistlerin, milliyeti sürekli ötekileştirici, itici, saldırgan bir güdü gibi görmeleri, göstermeleridir. Onlara göre başkasının acısına duygudaşlık göstermeyenler milliyetçilerdir.
Milliyetçilik, enternasyonalistlere göre kendisi dışındaki insanlarla ilgi kurmamanın ideolojisidir.
Bu gün Türkiye’de Marksist, dinci ve bazı liberal enternasyonalistler, etnik terörü alabildiğine desteklemekte… Etnik terörün cemaat sosyolojisine dayalı, içe kapanmacı, tektürleştirici tavrının ırkçı ve faşizan yönünü görmezden gelmekteler.
İçinde pek çok kandan, kavimden, cemaatten vs insanın barındığı Türk kimliğini de sürekli tahkir etmekteler…
Maalesef onların Türk’ü “ötekileştirdiklerine”, bu davranışlarıyla ahlâkın dışında çıktıklarına “hümanistlerimizin” hiç biri dikkat etmemekte…
Türkiye’de enternasyonalizm, insan sevgisinin haklılığına yönelik mutabakatı, Türk’ü ötekileştirmek tavrını meşrulaştırmak için sömürmektedir.
Bunu da mavi Marmara faciasına yönelik bütün duyarlılığı kendi ipoteği altına alarak yapmağa çalışmaktadır. Bu faciayı kınayanların hepsini kendi taraftarı olarak yaftalayıp, kendine taraftar olmayanların da doğrudan İsrail yanlısı oldukları izlenimini uyandırmaya çalışmaktadır.
Son örnekle de gördük ki enternasyonalizmin dinci veya seküler hallerinin her biri ancak ferdin, içine doğduğu topluma yabancılaşması, düşman olması yani mankurtlaşması ile var olabiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder