23 Haziran 2010 Çarşamba

Iraklaştırılmak İstenen Türkiye



Irak uzun dönem egemen olan BAAS diktatörlüğüne rağmen “federatif” bir ülke olarak tanındı. Yani anayasasında “etnik gruplara” atıfta bulunularak ( ki nedense o grupların içinde Türk’ler yoktu? Ve nedense Araplardan başka sadece Kürtlerin adı geçiyordu?) sözüm ona bir “halk cumhuriyeti” olarak yıllarca yaşadı.
Şuanda da ABD bölgenin federatif özüne dokunmadan sözüm ona demokrasiyi Irak’ta yerleştirmeye çalışıyor.

Şu anda Irak’ın kuzeyinde ABD himayesinde, adeta makineye bağlı yaşatılan bir Kürt sözde devleti var. Bu devlet federatif yapıya bağlı olmamak için elinden geleni yapıyor ve ne gariptir ki Türk Ordusu sıcak takibe geçtiğinde ancak federasyona dahil olduğunu hatırlıyor.
Bizim etnik ırkçılarımız ve onların destekçisi ez cümle enternasyonalist solcular, liberaller ve dinciler, kısaca millet kavramı düşmanları, Türkiye için federatif bir yapının elzem olduğunu mütemadiyen dayatıyorlar.

Ve gene sosyoloji ve tarihi ıskalayarak belki de özellikle görmezden gelerek konuşuyorlar(!), yazıyorlar(!) hakaretler yağdırıyorlar.
Irk’ın kuzeyindeki insanlık dramı dahi onların vicdanlarını uyandıramıyor, çünkü hiçbir “değer” taşımıyorlar.

Irak’ın kuzeyinde şu anda fiilî bir Kürt devleti vardır ve bu devlet kendi bürokrasisini de oluşturmuştur. Takım elbiseli bir takımadamlar, bir takım ülkelerle temasa geçmekte ve Irak petrolü üzerinde egemenlik kurmak istemektedirler.
Irak’ın Kuzey’i resmi dili Kürtçe olan bir toprak parçasıdır. Yani etnik ırkçılarımızın özendikleri sistemi yaşamaktadır.

Peki Kuzey Irak’ta Barzani aşireti dışındaki Kürtlerin ifade hürriyeti sorunu var mıdır, yok mudur? Vardır! Bölgede Soranî dışındaki Kürt ağızları yasaklanmıştır! Sanırım etnik ırkçı Kürt siyasetçileri bunu uluslaşma için gerekli bulmaktadır. Gelin görün ki ortada ne uluslaşmaya yetecek bir hukuki çatı ne bu çatıyı kabul edecek geniş bir kavim katılımı ne de tarihî derinlik vardır.

Bölgede var olan tek şey, kabileciliğin kör yabancı düşmanlığıdır. Buna dayanarak ne ulus yaratabilirsiniz ne de devlet olabilirsiniz. Bu sadece , kendi aşiretinizle yaşadığınız toprak parçasını, ilkel canlılar gibi sidiğinizle işaretleyerek korumak davranışına benzer bir reflekstir.
Kürtler, Kuzey Irak’ta mutlu mudur? Hür müdür? Müreffeh midir?
Bunların hiç birine “evet” diye cevap vermemiz mümkün değildir.

Varlıklarını ABD işgal güçlerinin insafına borçlu olduklarını dahi fark edemeyerek devletçilik oynamakta, işgal altındaki ülkede diğer grupları taciz etmektedirler. Sözde devletlerinin gelir kaynağı belirsizdir ve kişi başına düşen “milli gelirleri” hakkında hiçbir fikirleri de yoktur, çünkü üretimde payı olmayan bir topluluk olarak gerçek bir gelire de sahip değildirler.

Bunun yansıra hem ABD işgal güçlerince yönetilip hem de Barzani aşiretinin kabilecilik ilkelliğiyle bastırılmak dışında bir siyasî sistem bilmemekte, dolayısıyla da hürriyetin kenarında bile yaşamamaktadırlar.

Çünkü Kürt sosyolojik yapısı, “erkeği ve silâhı” en fazla olan aşiretin başa geçmesi dışında bir yönetim biçimi doğuramamıştır. Bunun sebebi de Kürt sosyolojisinin kan bağı ve akrabalık ilişkisi dışında bir insanî tanıdıklığı henüz kazanamamış olmasındandır. Büyük şehirlerde mafyalaşmada Kürt grupların başı çekmesi de sanırım ki bu sebeptendir.

Ortadoğu’da Kürtlerin en fazla doğum oranına sahip olduğu ülke de Irak değil, Türkiye’dir. Çünkü bütün hakaretlerin ithamların aksine, Türk devleti koruyucu sağlık hizmetlerini elinden gelenin en fazlasıyla yürütmüştür. Kürtlerin en fazla doğum oranına sahip olduğu bu ülkede son zamanlarda Ermeni teröristlerden mülhem ağızlara sakız edilen “soykırımdan” bahsetmek kimse kusura bakmasın “alçaklıktır.”

Bunun yanı sıra zannedildiği gibi yıllardır sürdürülen bir dil yasağı falan da yoktur. 80’lerin başında Ankara’nın orta yerinde Bahçelievler’de satılan “Rızgari” ve “Welat” dergileri çocukluğumuzun ilginç anılarındandır. Yaşları yirmiye yaklaşmış Kürtçe isimli evlâtlarımızın var olması da etnik ırkçıların söylemlerini yalanlayan bir başka hakikattir.

Kuzey Irak’ta Türkmence yasaktır ve üstelik Türkmenler 20.yyın başına kadar egemen Türk devletinin asli unsuydular. Bugün Kuzey Irak’ta Türkmenlere karşı yürütülen taciz ve tecavüz politikasının binde biri bile Türkiye’de yaşanmamıştır.

Türkiye’de tapu dairelerinde insanlara “ırk” sorulmazken 2003’te Kerkük’ü işgal eden Kürt yağmacıların ilk yaptığı şey Kerkük’ün tapu kayıtlarını yakarak Türk varlığının izlerini silmek Türk mülkiyet haklarını gasp etmek olmuştur. İşte asimilasyondan ve işgalden bahseden Kürt etnik ırkçılarının özendikleri “Kürt özerkliği” ile Türk egemenliğinin farkı buradadır.


Kuzey Irak tecrübesi bize etnik ırkçılığın egemenlik hakkımızı bölmesi durumunda nasıl bir kardeşlik ve demokrasi ortaya çıkaracağının canlı örneğidir. Kuzey Irak kürt varlığıyla Türkiye kürt varlığının arasındaki fark, Türkiye Kürt etnik ırkçılarının Türk egemenliğindeki hukuk devleti çatısı altındaki ayrımsızlıkla geniş bir ideolojik kültür kazanabilmeleridir. Ne yazık ki bilgileri de kendilerini kardeşleri bilmiş bir millete karşı kullanmakta beis görmemektedirler çünkü sosyolojileri değişmemiştir. Kuzey Irak’taki kalaşnikoflu cahil bir peşmerge ile Türkiye etnik ırkçısı Kürt’ünün arasındaki tek fark, Türk Kürt’ünün okumuş olmasıdır. Ona okumak fırsatını vern de durmadan “faşist ve ırkçı” diye suçladığı hukuk kaydıyla sınırlanmış Türk millî egemenliği ve Türk Milletinin millet olmak şuurudur.


Türkiye’de federasyon isteyenlerin emelleri, Türkiye’yi Kuzey Irak’taki kabilecilik vahşetine döndürmektir. Kuzey Irak’taki mevcut yapının hukuk devleti, uluslaşma ve medeniyet yönlerinden Türkiye ile mukayesesini yapmak bile maalesef bu vahşetin destekçilerinin vicdanlarını uyandırmaya yetmemektedir.

Hiç yorum yok: