Türk İslâm sentezcilerine
sorarsanız, biz, Müslüman, yarım buçuk bir tür Arap cemaatiyiz. Elbette 12
Eylül kalıplarında aynı safta durduğumuz pek çok değerli insan bu tanımlamayı
fazlasıyla insafsız ve abartılı bulunacak.
Ne yazık ki Türk İslâmcı dostlara
gayrımüslim Türkleri sorsanız, Türklü sevgisinin kaynağını vs. sorsanız cevaplarına
derhal dini bir atıfla başlarlar.
Türkçülükle ilgili Türk Dünyası’ndan
pek çok kaynak bulunabilecekken, bize
Serdengeçti , Arvasi gibi şeriatçı insanların Türk’ü Arapça’dan tercüme etmeye ya da Türk’e dinden bir meşruiyet bulmağa çalışan
yabancılaşmış insanları dayatan siyasal milliyetçilikle bir yere varmamız
mümkün değildi. Nitekim en nihayetinde Türkiye’yi komünist işgalden kurtarmış
milliyetçi insanlar gele gele Nakşibendiliğin Türk dışı şeriatçılığının
yardımcısı haline geldi.
Bugün Türk milliyetçilerinin
kahir ekseriyeti, din diye benimsedikleri şeyin Selefi bir Arap kültür işgali olduğunu göremiyor. Bu büyük siyasal Arap ihracatının toplum
içindeki pazarlamacılığını da tarikatler yapıyor.
Bu, siyasal milliyetçilerin, Türkçülüğün kurucusu gerçek Türk aydınlarının
akılcı fikirleri yerine şeriatçıların millet olgusuna ve milliyet duygusuna tasallutlarından yararlanabileceklerini
sanmalarından kaynaklanmıştır.
İşin kötüsü şu oldu: Aklı ve
vicdanı olgun ve diri Türk evlâdı, kitleleşmenin, sürüleşmenin korkutucu gücüne
teslim olmaksızın buna karşı koyabilirdi. Peki ne oldu da bu insanlar oraya
çıkamadı?
Türk toplumuna şeriatçı tasallut
öyle büyüdü ve yayıldı ki şeriatçı iki yüzlülük, şeriatçı şekilcilik, şeriatçı
enternasyonalizm ve şeriatçı Kürtçülük toplumun bütün aklını ve vicdanını esir
aldı ve çökertti.
Şu anda Türkiye Türk toplumu,
Atatürk’e ilham veren Türkçülerin ve Atatürk’ün sevdiği, bağlandığı, hizmet
ettiği, ahlâk kaynağı, cesur, fedakâr, âdil milletten fersah fersah uzakta.
Şu anda Türkiye Türk toplumu,
kendisini seven, idealize eden, yücelten, korumak için canından vazgeçen evlatlarını
faşist, ırkçı, kafatasçı, dinsiz, Kürt düşmanı diye aşağılayan yabancılaşmış
bir kitledir.
Türkçüler, kendi iradesiyle yok
olmaya teşne, kendi adından, tarihinden, kendi atasından nefret eden siyasete
kendini köle etmekten gurur duyan bu
yabancılaşmış ve yozlaşmış kitleye rağmen bu
kitlenin kutsallığına ve değerine inanan insanlar olarak mücadele ediyorlar.
Hayır… Şu anda komşumuz olan, otobüste yan yana
oturan insanların çoğu, Atatürk’ün “Bir
Türk dünyaya bedeldir.” Diye övündüğü
millet değil. Ama Türkçüler hâlâ Atatürk’e
söven, Atatürk’ün anıtının kaldırılmasına
sevinen, Atatürk heykelini orakla kesmeye kalkan, kendisine Türk dışında bir
nesep belirleyebilmek için fırsat kollayan, bir bebek katilinin arkasında
görünmekten hiç utanmayan milyonların varlığını her şeye rağmen savunuyor. Peki kitle Türk mü? Hayır… Maalesef hayır.
Türkiye’de milliyetçi denen kitlenin
bile artık “Türkçü” bir niteliği kalmadı Türkiye’de milliyetçiler için Türklük ancak Müslümanların izin verdiği kadar
yaşanabilecek bir mecburiyettir.
“Tanrı Türk’ü korusun!” diyemeyen,
Tanrı dediğinde dinden çıkacağını sanan milliyetçilerin, içinde eriyip gittiği yabancılaşmış
bir kitlenin Atatürk’ün yolunu izlemesi, Balkanlar’dan Sarı Denize kadar bir
kardeşlik birliği kurabilmesi mümkün değildir.
Türkçüler bu ülkede, Türklüğe
yabancılaşmış milyonlarca insanın baskısına ve işgaline rağmen akıllarındaki ve
kalplerinde yaşattıkları Türkle bu yabancıları yaşatmaya devam ediyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder