5 Şubat 2017 Pazar

KERKÜK ZİNDANI


  Bu aralar Cem Karaca’dan Kerkük Zindanı türküsünün muhteşem rock yorumunu dinliyorum. Gözlerim doluyor, yetersiz bir ifade olacaktır; çünkü içimi öfke kaplıyor. Biz millet olarak balık hafızalıyız, yaşadıklarımızı unutuveririz. Kin tutmanın günah olmasının İslam öğretisinde yer alması ya da hoşgörü safsatasının da bu konudaki payı da büyüktür. Kin tutmak iyidir. Kişisel olarak olmasa da millet olarak diri ve tetikte olmanızı sağlar.



Diriyseniz, bütün duyularınızda tam olarak çalışıyor demektir. Düşüne bilirsiniz, gözünüz görür, kulağınız duyar, nereden tehlike geldiğini anlarsınız, kendi varlığınızı korursunuz, hayatta kalmak için en nihayetinde şahsiyetiniz, namusunuz için, yaşam tarzınızı korumak ve özgürlüklerinize sahip çıkmak için refleks gösterir, direnirsiniz. Diğer türlüsü balık gibi kimin ağına düşeceğini beklemek anlamına gelir ki hangi sofranın yemeği olacağınızı Tanrı bilir.

Sekiz aydır, Türk Askeri, üstelik TSK’nın en seçkin birlikleri Suriye topraklarında. Kuzey Irak’ta ki birliklerden söz etmiyorum bile.. Terör saldırıları, her gün gelen şehit cenazeleri..Devlet refleksi bu müdahaleleri gerektiriyorsa tabii ki millet olarak devletimizin her daim olduğu gibi arkasındayız. Ancak şu anda sonuçlarını yaşadığımız olayların nedenlerini düşünen beyinler elbette irdelemeli ve unutmamalıdır.


 Hadi düşünce tembelisiniz, hafızanızı harekete geçirip, yanı başımızda ki ülkelerin yaşadıkları iç savaşları, o ülkelere barış getirmek için dünyanın bir ucundan gelip, o ülkelerin ırzına geçilen kadınlarını, diri diri yakılan çocuklarını hatırlamak lazım. Belli ki Kurtuluş Savaşını, işgalicilerin zulmünü, Ermenin çetelerinin gariban Anadolu kadınına yaptıklarını hatırlamak daha güçtür.


Yaşam tarzınız, kişisel özgürlüklerinizi de kapsar. Yaşam tarzı, yasalar tarafından korunur. Dolayısı ile kuvvetler ayrılığı ilkelerinin uygulandığı demokrasilerde yasaların ve yasama organlarının bir anlamı vardır. Hak verilmez, alınır derler. Belki bunun içindir ki Türk Halkı kendilerine verilen özgürlükler ve tercih yapma hakkından bu kadar kolay vazgeçmeye hazır gözüküyor. Onun için de, eski devir artığının bilmem kaçıncı göbekten torunu çıkıp, kendisine yalakalık yapan sunucuya ‘bana prenses değil sultan demeniz, daha uygun olur’ diyor, o zavallı adam da seyirciye kadını alkışlattırıyor.


Bu sultan, bir gecekondu semtine gitse ve dese ki, bu topraklar benim ailemin malı boşaltın evlerinizi, devlet benim, bundan sonra yeşil kart falan bilmem, iaşenizi kestim. Yeni bir fetih dönemine giriyoruz, ilk hedefimiz Tahran, İran’a savaş ilan ettim. Bizim garibanlar hafızalarına uygun şekilde sudan çıkmış balığa dönerler. Bu gün geldiğimiz nokta da belki halk kendi eliyle yeni bir monark olmasa da bir tek adam yaratacak, üstelik bu gücün kendisinde olduğunun farkına bile varmadan, bu güçten vazgeçecek.

2 yorum:

Afşar Çelik dedi ki...

"Bilinç akışı " dedikleri bu olsa gerek.
Değerli yazarımızdan oldukça hacimli ve güzel bir yazı...

"Türk milliyetçileri neden seçkin ve seçkinci olmak zorundadır?" sorusunun cevabını da içinde taşıyor aslında.

Bu nefis yazıyı herkes okumalı, okutmalı.

Elinize, aklınıza sağlık Derya Hanım!

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Sayın Çelik, kıymetli yorumlarınız için teşekkür ederim.