Kime Uysak Bilgisayarı Alırız Hat’çe’m?
Bundan önceki yazımız ziyadesiyle
tatsız bulunduğundan dolayı daha
hazmedilir bir şeyler yazmak farz oldu.
İbrani Tanrısı kindar, ve
öfkelidir. Tevrat hikâyelerine ki çoğu hiç değişmeden doğrudan İncil’e ve Kur’an’a
da girmiştir, baktığımızda İbraniler
Tanrılarından pek korkar. Dikkat edilirse peygamberlerinden sürekli mucize
isterler. Mucize olmadan inanmaya gönülsüzdürler. Mucize olayının aslı “ Ulan
inanıyoruz ama bakalım hâlâ çalışıyor mu?” tarzındaki şüpheciliktir. İbraniler,
Tanrı’larından merhamet falan beklemez. Onlar için Tanrı, “yeterince tatmin edilmezse
kıyameti koparacak bir mega kraldır.”
Bunun bizimle ne ilgisi vardır?
Şöyle bir ilgisi vardır: Araplar
putlarından bekledikleri davranışları, Allah’tan da bekler olmuşlardır. Bu
anlayışı da görünen o ki kendilerinden daha önce adam akıllı , kurumsal, allı
güllü bir din sahibi olmuş Yahudi’lerden devralmışlardır. “ Allah korkusu”
denen şeyin özünde, “kızdırılmaması gereken bir tür kadim Mısır Tanrısı”
olduğunu düşünmek mantıklı. ( Yahudilerin Mısır’dan çıkmaları acaba ne anlama
gelmelidir?)
İmdi: “ Aga tepemizde bayağı bir
kuvvetli biri var. Kızdırmasak iyi olur.
“ diye özetleyebileceğimiz bu korku, aslında Tanrı’yı “insanlaştırmak” anlamına
geliyordu. “Müslümanlığın özü bu değil!”
tarzı savunmalara karşı şunu söyleyebilirim ki dünyadaki hemen hemen hiçbir Müslüman
o “öze” bir gıdım bile yaklaşamıyor. (İslâm
ne hikmetse asla doğru anlaşılamayan bir özle sürekli yanlış uygulanıyor.)
Tanrı’yı “insanlaştırınca” ne
oluyordu? Tanrı’yı insanlaştırınca onu aynı zamanda, kindar, öfkeli, bazen
cimri vs bir hale getrmiş oluyorduk.
Böylesi bir yaratıcıdan “Yarattığını her zaman sevecek sonsuz merhamet sahibi
bir yaratıcı olmasını” bekleyemiyorduk. Bu kolayımıza geldi.
Çünkü onu insanileştirebildiğimiz
zaman krallarımızı, sultanlarımızı, halifelerimiz de Tanrılaştırabilmek imkânı
doğdu. Bu çok daha kolaydı çünkü Tanrısı kindar ve öfkeli olanın, kendisi haydi
haydi despot olabiliyordu. “Lan nasıl olsa Tanrı’nın gölgesi, halifesi falanım,
kim ne diyebilir bana?” tarzı hodbinlikler yalnızca Arap çobanlarına has
değildi. Sami dinlerin hepsi hükümdarlara bu tip “kıyaklar” geçmiştir. Meselâ
8. Henri, Luter’in “ Kralın otoritesi Tanrı’dandır!” ilkesini havada kapmıştır.
İngiliz Protestanlığının( Anglikan kilisesi), ulvi ilahiyat tartışmalarıyla
kabul edilmediğini bilmek, bazılarımızı şaşırtabilir.
Bunun tasarrufla ne ilgisi var?
Oraya geliyorum.
Tasarruf, kabaca “ertelenmiş
tüketimdir” ( Hocam olsaydı, ellerinden defalarca öpeceğim Mises’ten)… Yani “
Dur bakalım ya bu telefonu bir yıl daha
kullanırız, onun taksidi kadar parayı bir kenara atsak gelecek yıl oğlana güzel bir bilgisayar falan da alabiliriz !”
diye düşünen çalışan annenin veya ona
uyan babanın bu fikri, tasarrufun
temelidir.( Erkekler kızmasın ama dünyayı ayakta tutan, kadının zekâsıdır.)
Tasarruf için insanlar işlerini
kendilerinin bildiği gibi düzenleyebilecekleri bir ortam isterler. Yani?
Yanisi, fiyatların gelecekte az çok nasıl artacağını, telefonun ne kadar
pahalanabileceğini, maaşlarının veya gelirlerinin ne kadar artabileceğini falan
az çok tahmin edebilmek isterler.
Böylesi kaba hesapları yaparken de işlerine pek kimsenin karışmayacağını
farz ederler. “ Döviz çok kıpraşmazsa ki şu an öyle görünüyor biz o bilgisayarı
alırız be!” hayali böyle gelişir.
Peki iyi de İbrani Tanrı’sı ne yapar da bu işler sarpa sarar? İbrani
veya daha doğrusu Sami Tanrısı, Müslümanlar tarafından insanlaştırılıp bir
köşeye kaldırıldıktan sonra onun yetkileri halifeye falan devredildiğinde işler
sarpa sarmağa başlar. Çünkü böyle yaptıklarında, Müslümanların “emiri” kendisini
bir anda “ … ama ekmeğimizi o veriyor..” denen Mısır firavunu gibi görmeğe
başlar. “ Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır!” diyen merhum Lord
Acton bu vecizesiyle yöneticilerin Tanrı komplekslerinin üstüne örtülmüş
gazeteyi kaldırıyordu.
“ Sadede gel hemşerim!”
diyorsunuz, farkındayım… Gelecek yıl oğullarına afili bir bilgisayar almayı
hayal eden ebeveynimiz, bir gün asrın lideri halife-i ruyi zemin hazretlerinin “
Mozambik Gomburiktirası ( para birimini bilmiyorum) alan yandı! Hatta
cehennemin dibini boyladı. Hatta kaynar kazanda körili tavuk oldu!” falan dediğini
duyduklarına önce ne olduğunu anlayamaz.
Vatandaşların bir kısmı,
ellerindeki on yüz bin Gomburktayı bozdurarak Gomburiktira havuzunu
boşaltacağını sanır, diğer bir kısmı ise Gomburiktira kesesini hiç bozmaz.
Öyle ya da böyle Gomburiktira ile
ilgili kriz mesela bir anda Gomburiktira kurunu zıplatır. Eh… Sanayileri neredeyse
tamamen dışa bağımlı canım Müselman memleketlerinde ki “Petrol görgüsüzleristan’ı” tenzih ederim(!), “ Ulan ne oldu da cep telefonu, bilgisayar
ateş pahası oluverdi?” diye ıkınmağa başlar. “ Gomburiktira’dan bize ne
Mozambikliler düşünsün!” diyen bir kısım ibibik, döviz kuruyla pahalanan akaryakıttan
daha az satın alabildiğini düşünmek
yerine “Allah’ın halifesi” halife-i ruyi zemin efendimizi hazretlerinin
nutuklarındaki celalete, hamasete, husumete, vukufete, cülusete, cibubiyete vs.
hayran olarak fakir gönlünü ve cebini avutur.
Oğullarına afili bilgisayar almak
hayli kuran fedakâr ebeveynimiz ise “ Ulan Allah şu Mises’in belasını versin!
Cehennemde çatır çatır yansın! Hani tasarruf iyiydi? Hani bizim tasarruflarımız
girişimcilere sermaye olup üretimi arttırıyordu?” diye yana yakıla döner durur.
Ama buna rağmen meselâ “Ulan biz
halife-i ruyi zemin efendimiz hazretlerine güvendik ama faizler, petrol vs
emtiya fiyatları aksini söylüyordu, ne demeğe ona oy verdik?” diye düşünemeyebilirler. (Gerçi oğulları için bu denli bilinçli düşünen
ebeveynin öyle bir halifeyi seçmesi olası değildir ama neyse…)
Peki ne olmuştur? “Ulan Allah
orada, halifesi burada! O ne derse o oluyor, ondan iyi bilecek değiliz ya!”
deyip de aklının değil de sözde şeriatının, ulemasının, halifesinin aklına
uyanlar, eninde sonunda ekonominin kayalıklarına bindirir.
Peki akıllı ebeveynimizin hayallerinde
tahrip olan şey nedir? Tahrip olan şey
tasarruf anlayışıdır. Çünkü insanların genellikle akılcı davranacaklarına
güvenilerek giriştikleri tasarrufları,
dünyanın efendisi halifei ruyi zemin efendimiz hazretlerinin ani gaz sancıları,
kaynana zırıltıları veya yengeyle atışmaları yüzünden bir anda yer ile yeksan
oluverebilecektir.
Sözün özü: Neye veya kime iman ettiğinizin önemi yoktur, sadece saklınızı kullanıp kullanmadığınızın
bir önemi vardır. Herkes aklını, kendi bildiğince ve müdahalesizce kullanırsa “ekonomi”
ortaya çıkar. Akıl üstü saydığı birine iman ederek ona uyanların
egemenliğindeyse ancak kaos ortaya çıkar.
Sözün özünün özü: Lâikliği
korumazsak açlıktan geberip gideceğiz.
4 yorum:
Hocam, ne yani tatsız bulduk, fena mı olmuş döktürmüşsünüz. İçide ironi yapan adamı zorla çıkarıyoruz. Kadınlarla ilgili saplamayı pek bi sevdim. Süpersin dostum.
Rica ederim, ne demek? Herkesin hakkını teslim etmek lâzım.
Beğendinse ne âlâ. Sağolasın, var olasın.
Elinize sağlık, heç eğlendik hem düşündük yani. Yalnız ben ne olur ne olmaz 3-5 kuruşluk Gomburiktira alayım bu ay, neme lazım
Valla Sevgili Ayarsız biliyorsunuz herkesin evinde üç beş kuruş Gomburiktira lazım, kara günler için.
Ama "Gomburiktirisa olsa ne olur Gomburiktirimasa ne olur değil mi?" demiş ya büyüklerimiz...
Yorum Gönder