“Bu arada malum KCK yapılanmasının sözleşmesinde ise şunlar yazılı: “Kürt halkının demokratik konfederasyon ilkeleri temelinde birliğini esas almak, bölge halklarıyla eşitlik ve kardeşlik temelinde Demokratik Toplumcu Orta Doğu Konfederasyonunu geliştirmek, küresel emperyalizme karşı halkların Küresel Demokrasi Kongresi’nin yaratılması temelinde mücadele ederek sömürüsüz, baskısız, adil bir küresel sistem yaratmak”.
Yeniçağ yazarlarından Özcan YENİÇERİ’nin bugünkü yazısından bir bölümü aktardım.
Etnik terör örgütünün şehir yapılanmasının kuruluş amacını özetleyen uzun ve bir o kadar Marksist anlamsızlıkla dolu bu cümle incelenmeye değer.
Cümle “Kürt halkı” ifadesi ile başlıyor. Nedir Kürt halkı, kimdir? Buradaki “halk” kelimesi sosyolojik olarak hiçbir anlam ifade etmiyor. Zira ne farklı bir kavimler birleşimine, ne farklı bir kavme ne de farklı bir ırka gönderme yapıyor. Kısacası Kürt halkı dendiğinde kafamızda ne gibi bir kavram oluşması gerektiğini bize gösteremiyor.
Burada “halk” kelimesinin kullanılışı, “millet” kelimesini görmezden gelmek çabasından başka bir şey değil. Sosyolojik tekamül, çeşitlenme ve medenileşme süreçlerinin hepsini göz ardı ederek bir sosyolojik ismi (Kürt) bir yarı ekonomik terimle bağdaştırma çabası…
Marksistlerin bütün muhtemel aksi beyanlarına rağmen “halk” kelimesi toplumun bir tabakasını ifade eder. “Sınıf” terimi açıklayıcılığını yitirmiş, yanlışlığı artık ayan beyan bir terim olduğundan kullanımı da yanlış olacaktır.
“Halk” terimi, toplumun çoğunluğunu oluşturan orta ve alt gelir düzeyleri için kullanılır. Cevaplayıcılık, açıklayıcılık açısından, bu terimin tek kullanım şekli budur. Bunun dışında bu terimin, kültürel, etnik/ırkî hiçbir açıklayıcılığı yoktur.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Marksist millet düşmanlığının, sosyolojik otosansüründen geçebilmiş tek kelimedir, “Halk”…
Dolayısıyla “Kürt halkı” dendiğinde Kürt “milletinin” mi, Kürt, “kavminin” mi, Kürt kabilelerinin mi, yoksa Kürt kavmi içindeki bir sosyal tabakaya mı işaret edildiği anlaşılamamaktadır.
Ayrıca şurası da unutulmaktadır ki “Kürt halkı” denen kitlenin oluşma şekli belirtilmemektedir. Kürt halkı hukuk temelli oluşmuş bir beraberlik midir, ırki kökenini aile bağlarına dayalı takip eden bir klan/ kabile midir, belli değildir.
Gelelim bundan sonraki ifadeye…
“demokratik konfederasyon ilkeleri temelinde birliğini esas almak” Hangi demokrasi ve kiminle konfederasyon? Burada da demokrasi kelimesinin Marksist algılanışı devreye girmektedir. Bahsedilen şey bildiğimiz “liberal demokrasi” değildir. Çünkü hiçbir liberal demokrasi, oy gruplarına bağlı bölünmeleri meşru saymaz. Demokrasi, belli bir yüzdeye ulaşmış her oy grubunun, kendini çoğunluktan ayırabilmek hakkının olduğu gibi bir saçmalığı kabul etmek değildir. Dolayısıyla sırf bir ad ve nüfus taşıyor diye her kabilenin, her aşiretin her kavmin ayrı bir devlet kurması hakkının var olduğunu söylemeye demokrasi denmez. Çünkü böyle bir “hakkın” kimden alınacağı, böyle bir “hakkın” kime ödetileceği sorusu, Marksist diyalektik canbazlığın dahi altından kalkamayacağı bir sorudur.
İfadenin içinde “konfederasyon” terimi geçiyor. Yani gayet gevşek ve bağımsızlığın bir adım berisindeki bir beraberlikten bahsediliyor. Konfederasyonlar aslında “bağımsızların” birliğidir ve özünde hiçbir bağlayıcılık da taşımazlar. Peki bu konfederasyon kiminle kurulacaktır? Yazarın yazısında daha sonraki cümlelerde belirtilen ama buraya aktarmadığımız Ortadoğu ülkeleriyle…
Etnik terör örgütü bu konfederasyon için bölge ülkelerinin rızasını gözetmiyor. Bir kısmı büyük devletlerin çizdikleri harita devletleri olmasına rağmen, meselâ Türkiye Cumhuriyeti gibi bir millî devletin millî iradesini hiçe sayabiliyor. Türk Milleti’nin kendi devletinin şekli üzerindeki tasarrufunu çiğneyebileceğini sanıyor. Bu açıdan mesela “federasyon” gibi millî bir beraberliğe dahil gibi görünen bir oluşumu dahi arzu etmiyor. Bu arada hayal edilen Kürt devletinin rejimi konusunda hiçbir fikir ileri sürülmüyor. Meselâ kurulmak istenen etnik ırkçı devletin içindeki aşiretlerin de “bağımsızlık” talep etmesi durumunda ne yapılacağından hiç bahsedilmiyor.
Devam edelim…
“bölge halklarıyla eşitlik ve kardeşlik temelinde Demokratik Toplumcu Orta Doğu Konfederasyonunu geliştirmek”
Bir önceki cümledeki boşluk burada dolduruluyor. “Bölge halkları” kimlerdir? Halk kelimesinin muğlâk anlamsızlığından daha önce bahsettik. “eşitlik ve kardeşlik temelinde” İfadesinde “eşitlikten” ne kast edilmektedir? Öyle sanıyorum ki buradaki eşitlik bildiğimiz liberal demokratik kuramdaki “kanun önünde eşitlikten” ziyade Marksist söylemdeki “gelir ve tüketim” eşitliğidir. İyi de kimin ürettiğini kim, kime nasıl pay edecektir? Madem konfedere bir birlik düşünülmektedir, bu birlikte, meselâ niçin Türk vergi mükelleflerinin etnik ırkçı Kürt konfederasyonunu beslemesi mecburiyeti olacaktır? Cümle biraz daha açıklayıcı biçimde “Demokratik Toplumcu” sıfatıyla içeriğini belli etmekte… “Sosyalist” kelimesinin içerdiği siyasî ahlâksızlık ve terör tarihinin üstünü örtmek için “toplumcu” terimi kullanılmış ama tasarının özünde Marksist/ kolektivist olduğu da gayet açık… Etnik terör örgütü, yalnızca kendi ırkçı devletini tasarlamıyor burada, “bölge haklarına” da bir devlet şekli olarak konfederasyonu “öğütlüyor”.
“küresel emperyalizme karşı halkların Küresel Demokrasi Kongresi’nin yaratılması temelinde mücadele ederek sömürüsüz, baskısız, adil bir küresel sistem yaratmak”.
Uzun ve bir o kadar anlamsız cümle nihayet bu yan cümle ile bitiyor. Yan cümle “küresel emperyalizme” karşı diye başlarken Marksist içeriğini bir kez daha belli ediyor. Marksizmin bildiğimiz anlamda bir “ liberal demokrasi” istemediği, hatta onu küçümsediği herkesçe malum…
Bunun da ötesinde bu cümleyi söyleyen örgütün, kendi deyimiyle bizatihi “emperyalizmin” köpeği olduğu da herkesçe malum. Burada “köpek” bir hakaret değildir. Köpek güç üstünlüğüne göre varoluşunu kabullenmiş bir canlıdır. Kaldı ki köpek, sadakat noktasında, kendisiyle aynı şekilde güce boyun eğen insandan daha yüksek bir mevkidedir. Çünkü köpek bir kez kendisini besleyen bir güçlüyü bulduğunda, “sahibine” asla ihanet etmez. Oysa güce göre sadakat ilişkileri kuran insanların sadakati muvakkattir, daha kötüsü anlamsızdır. Herkesin bildiği gibi etnik terör örgütü Ortadoğu ile ilgili büyük devletlerin plânlarının bir maşası, köpeğidir.
Bu gün “ulus” olduğunu, bağımsızlık istediğini söyleyen Kuzey Irak yığışması lideri, bu sözleri ancak bir işgal gücünün koruması altında edebilmekte, bir işgalcinin merhametine muhtaç olduğunu fark edememektedir.
Etnik ırkçı örgüt, ukalâlığını sürdürmekte, kendi insanlarının hayatı üzerindeki şiddet tehdidini, kendi insanlarının imajını nasıl kirlettiğini görmezden gelerek bir de kendine “küresel” bir misyon biçmektedir. Etnik ırkçılığın kendisi zaten Kuzey Irak başta olmak üzere ciddi bir tehdit, baskı ve zulüm odağıdır. Bu arada Kürt kardeşlerimiz aslında etnik ırkçı örgütün “insanları” falan değildir. Etnik ırkçı örgüt, ırka dayalı saflaştırılmış bir bağımsızlık hayaliyle Kürt kardeşlerimizle aynı kökten gelme hakkını kaybetmiştir. Çünkü “kardeşlik” aynı karından doğmakla başlar ama şarta bağlı olarak iradî şekilde sürdürülür.
Etnik ırkçı örgüt, Kürt kardeşlerimizin, hukuk temelinde yürüyen Türk milletleşmesi sürecinde edindiği bütün medeni haklara Marksist/ırkçı bir melez vahşet ideolojisiyle karşı çıkmaktadır. İnsanlığı kucakladığı iddia edilen Marksizmi yalnızca Leninist eylem plânında iç savaş geliştirmek için kullanmaktadır. Marksizmin enternasyonalizminin hangi milletin ne gibi bir işine yaradığı ise bu güne kadar cevaplanmamış bir sorudur ayrıca…
Etnik ırkçı Kürt örgütlenmeleri , Kürt kardeşlerimizi, ellerinde silâhlarıyla komşu aşiretin ineklerini vuran, kendi bacılarını keyfî kararlarla katleden, mülkiyet hakkı, aşiret reislerinin iki dudağı arasında olanların kabile ilkelliğine geri götürmek istemektedir.
Hiç kimse alışverişle, rızayla ve hukukla oluşturulmuş bir beraberlikten doğan kardeşlikle, fikre, iradeye, ahlâka yer veremeyen biyolojik bir kabile kardeşliğini bir tutamaz. Biz kardeşlikten bahsettiğimizde, kurucu millî egemenin koruyuculuğu ve adaleti altında teşekkül etmiş kurallara uymak iradesini gösterenlerin kardeşliğinden bahsederiz. Etnik ırkçılar ise yalnızca batın aynılığından…
Böle bir oluşumun, “yağmadan” başka bir anlama gelmeyen Marksist “adalet” ilkelliğini bize dayatmaya kalkması dahi onun yok edilmesi için başlı başına bir sebeptir.
Evet bir tür Ortadoğu ortaklığı şüphesiz geliştirilmelidir. Lâkin bu ortaklık, millî devletleri tehdit eden, her türlü hukuk birliğini inkâr eden ırkçı bir kabile örgütlenmesinin yarım aklının önerdiği saçmalıklar temelinde değil, bu ırkçı örgütlenmenin kökten yok edilmesi temelinde kurulmalıdır.
Ekonomik akıl (ki ekonomi, mantıklı davranışların özünü teşkil eder) bize maliyetleri düşürmenin “en yakındakiyle alışverişten” geçtiğini göstermektedir. O halde Ortadoğu ülkeleri birbirlerine karşı Kürt etnik ırkçı terörünü kullanmak yerine bu örgütlenmeyi yok ederek ekonomik ilişkilere yönelmeli ve gelişmenin maliyetini düşürmelidir. Etnik ırkçılığın bizi götüreceği tek yer savaştır, yok oluştur. O halde bu sona ulaşmadan önce etnik terörün kökü kazınmalıdır.
Yeniçağ yazarlarından Özcan YENİÇERİ’nin bugünkü yazısından bir bölümü aktardım.
Etnik terör örgütünün şehir yapılanmasının kuruluş amacını özetleyen uzun ve bir o kadar Marksist anlamsızlıkla dolu bu cümle incelenmeye değer.
Cümle “Kürt halkı” ifadesi ile başlıyor. Nedir Kürt halkı, kimdir? Buradaki “halk” kelimesi sosyolojik olarak hiçbir anlam ifade etmiyor. Zira ne farklı bir kavimler birleşimine, ne farklı bir kavme ne de farklı bir ırka gönderme yapıyor. Kısacası Kürt halkı dendiğinde kafamızda ne gibi bir kavram oluşması gerektiğini bize gösteremiyor.
Burada “halk” kelimesinin kullanılışı, “millet” kelimesini görmezden gelmek çabasından başka bir şey değil. Sosyolojik tekamül, çeşitlenme ve medenileşme süreçlerinin hepsini göz ardı ederek bir sosyolojik ismi (Kürt) bir yarı ekonomik terimle bağdaştırma çabası…
Marksistlerin bütün muhtemel aksi beyanlarına rağmen “halk” kelimesi toplumun bir tabakasını ifade eder. “Sınıf” terimi açıklayıcılığını yitirmiş, yanlışlığı artık ayan beyan bir terim olduğundan kullanımı da yanlış olacaktır.
“Halk” terimi, toplumun çoğunluğunu oluşturan orta ve alt gelir düzeyleri için kullanılır. Cevaplayıcılık, açıklayıcılık açısından, bu terimin tek kullanım şekli budur. Bunun dışında bu terimin, kültürel, etnik/ırkî hiçbir açıklayıcılığı yoktur.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Marksist millet düşmanlığının, sosyolojik otosansüründen geçebilmiş tek kelimedir, “Halk”…
Dolayısıyla “Kürt halkı” dendiğinde Kürt “milletinin” mi, Kürt, “kavminin” mi, Kürt kabilelerinin mi, yoksa Kürt kavmi içindeki bir sosyal tabakaya mı işaret edildiği anlaşılamamaktadır.
Ayrıca şurası da unutulmaktadır ki “Kürt halkı” denen kitlenin oluşma şekli belirtilmemektedir. Kürt halkı hukuk temelli oluşmuş bir beraberlik midir, ırki kökenini aile bağlarına dayalı takip eden bir klan/ kabile midir, belli değildir.
Gelelim bundan sonraki ifadeye…
“demokratik konfederasyon ilkeleri temelinde birliğini esas almak” Hangi demokrasi ve kiminle konfederasyon? Burada da demokrasi kelimesinin Marksist algılanışı devreye girmektedir. Bahsedilen şey bildiğimiz “liberal demokrasi” değildir. Çünkü hiçbir liberal demokrasi, oy gruplarına bağlı bölünmeleri meşru saymaz. Demokrasi, belli bir yüzdeye ulaşmış her oy grubunun, kendini çoğunluktan ayırabilmek hakkının olduğu gibi bir saçmalığı kabul etmek değildir. Dolayısıyla sırf bir ad ve nüfus taşıyor diye her kabilenin, her aşiretin her kavmin ayrı bir devlet kurması hakkının var olduğunu söylemeye demokrasi denmez. Çünkü böyle bir “hakkın” kimden alınacağı, böyle bir “hakkın” kime ödetileceği sorusu, Marksist diyalektik canbazlığın dahi altından kalkamayacağı bir sorudur.
İfadenin içinde “konfederasyon” terimi geçiyor. Yani gayet gevşek ve bağımsızlığın bir adım berisindeki bir beraberlikten bahsediliyor. Konfederasyonlar aslında “bağımsızların” birliğidir ve özünde hiçbir bağlayıcılık da taşımazlar. Peki bu konfederasyon kiminle kurulacaktır? Yazarın yazısında daha sonraki cümlelerde belirtilen ama buraya aktarmadığımız Ortadoğu ülkeleriyle…
Etnik terör örgütü bu konfederasyon için bölge ülkelerinin rızasını gözetmiyor. Bir kısmı büyük devletlerin çizdikleri harita devletleri olmasına rağmen, meselâ Türkiye Cumhuriyeti gibi bir millî devletin millî iradesini hiçe sayabiliyor. Türk Milleti’nin kendi devletinin şekli üzerindeki tasarrufunu çiğneyebileceğini sanıyor. Bu açıdan mesela “federasyon” gibi millî bir beraberliğe dahil gibi görünen bir oluşumu dahi arzu etmiyor. Bu arada hayal edilen Kürt devletinin rejimi konusunda hiçbir fikir ileri sürülmüyor. Meselâ kurulmak istenen etnik ırkçı devletin içindeki aşiretlerin de “bağımsızlık” talep etmesi durumunda ne yapılacağından hiç bahsedilmiyor.
Devam edelim…
“bölge halklarıyla eşitlik ve kardeşlik temelinde Demokratik Toplumcu Orta Doğu Konfederasyonunu geliştirmek”
Bir önceki cümledeki boşluk burada dolduruluyor. “Bölge halkları” kimlerdir? Halk kelimesinin muğlâk anlamsızlığından daha önce bahsettik. “eşitlik ve kardeşlik temelinde” İfadesinde “eşitlikten” ne kast edilmektedir? Öyle sanıyorum ki buradaki eşitlik bildiğimiz liberal demokratik kuramdaki “kanun önünde eşitlikten” ziyade Marksist söylemdeki “gelir ve tüketim” eşitliğidir. İyi de kimin ürettiğini kim, kime nasıl pay edecektir? Madem konfedere bir birlik düşünülmektedir, bu birlikte, meselâ niçin Türk vergi mükelleflerinin etnik ırkçı Kürt konfederasyonunu beslemesi mecburiyeti olacaktır? Cümle biraz daha açıklayıcı biçimde “Demokratik Toplumcu” sıfatıyla içeriğini belli etmekte… “Sosyalist” kelimesinin içerdiği siyasî ahlâksızlık ve terör tarihinin üstünü örtmek için “toplumcu” terimi kullanılmış ama tasarının özünde Marksist/ kolektivist olduğu da gayet açık… Etnik terör örgütü, yalnızca kendi ırkçı devletini tasarlamıyor burada, “bölge haklarına” da bir devlet şekli olarak konfederasyonu “öğütlüyor”.
“küresel emperyalizme karşı halkların Küresel Demokrasi Kongresi’nin yaratılması temelinde mücadele ederek sömürüsüz, baskısız, adil bir küresel sistem yaratmak”.
Uzun ve bir o kadar anlamsız cümle nihayet bu yan cümle ile bitiyor. Yan cümle “küresel emperyalizme” karşı diye başlarken Marksist içeriğini bir kez daha belli ediyor. Marksizmin bildiğimiz anlamda bir “ liberal demokrasi” istemediği, hatta onu küçümsediği herkesçe malum…
Bunun da ötesinde bu cümleyi söyleyen örgütün, kendi deyimiyle bizatihi “emperyalizmin” köpeği olduğu da herkesçe malum. Burada “köpek” bir hakaret değildir. Köpek güç üstünlüğüne göre varoluşunu kabullenmiş bir canlıdır. Kaldı ki köpek, sadakat noktasında, kendisiyle aynı şekilde güce boyun eğen insandan daha yüksek bir mevkidedir. Çünkü köpek bir kez kendisini besleyen bir güçlüyü bulduğunda, “sahibine” asla ihanet etmez. Oysa güce göre sadakat ilişkileri kuran insanların sadakati muvakkattir, daha kötüsü anlamsızdır. Herkesin bildiği gibi etnik terör örgütü Ortadoğu ile ilgili büyük devletlerin plânlarının bir maşası, köpeğidir.
Bu gün “ulus” olduğunu, bağımsızlık istediğini söyleyen Kuzey Irak yığışması lideri, bu sözleri ancak bir işgal gücünün koruması altında edebilmekte, bir işgalcinin merhametine muhtaç olduğunu fark edememektedir.
Etnik ırkçı örgüt, ukalâlığını sürdürmekte, kendi insanlarının hayatı üzerindeki şiddet tehdidini, kendi insanlarının imajını nasıl kirlettiğini görmezden gelerek bir de kendine “küresel” bir misyon biçmektedir. Etnik ırkçılığın kendisi zaten Kuzey Irak başta olmak üzere ciddi bir tehdit, baskı ve zulüm odağıdır. Bu arada Kürt kardeşlerimiz aslında etnik ırkçı örgütün “insanları” falan değildir. Etnik ırkçı örgüt, ırka dayalı saflaştırılmış bir bağımsızlık hayaliyle Kürt kardeşlerimizle aynı kökten gelme hakkını kaybetmiştir. Çünkü “kardeşlik” aynı karından doğmakla başlar ama şarta bağlı olarak iradî şekilde sürdürülür.
Etnik ırkçı örgüt, Kürt kardeşlerimizin, hukuk temelinde yürüyen Türk milletleşmesi sürecinde edindiği bütün medeni haklara Marksist/ırkçı bir melez vahşet ideolojisiyle karşı çıkmaktadır. İnsanlığı kucakladığı iddia edilen Marksizmi yalnızca Leninist eylem plânında iç savaş geliştirmek için kullanmaktadır. Marksizmin enternasyonalizminin hangi milletin ne gibi bir işine yaradığı ise bu güne kadar cevaplanmamış bir sorudur ayrıca…
Etnik ırkçı Kürt örgütlenmeleri , Kürt kardeşlerimizi, ellerinde silâhlarıyla komşu aşiretin ineklerini vuran, kendi bacılarını keyfî kararlarla katleden, mülkiyet hakkı, aşiret reislerinin iki dudağı arasında olanların kabile ilkelliğine geri götürmek istemektedir.
Hiç kimse alışverişle, rızayla ve hukukla oluşturulmuş bir beraberlikten doğan kardeşlikle, fikre, iradeye, ahlâka yer veremeyen biyolojik bir kabile kardeşliğini bir tutamaz. Biz kardeşlikten bahsettiğimizde, kurucu millî egemenin koruyuculuğu ve adaleti altında teşekkül etmiş kurallara uymak iradesini gösterenlerin kardeşliğinden bahsederiz. Etnik ırkçılar ise yalnızca batın aynılığından…
Böle bir oluşumun, “yağmadan” başka bir anlama gelmeyen Marksist “adalet” ilkelliğini bize dayatmaya kalkması dahi onun yok edilmesi için başlı başına bir sebeptir.
Evet bir tür Ortadoğu ortaklığı şüphesiz geliştirilmelidir. Lâkin bu ortaklık, millî devletleri tehdit eden, her türlü hukuk birliğini inkâr eden ırkçı bir kabile örgütlenmesinin yarım aklının önerdiği saçmalıklar temelinde değil, bu ırkçı örgütlenmenin kökten yok edilmesi temelinde kurulmalıdır.
Ekonomik akıl (ki ekonomi, mantıklı davranışların özünü teşkil eder) bize maliyetleri düşürmenin “en yakındakiyle alışverişten” geçtiğini göstermektedir. O halde Ortadoğu ülkeleri birbirlerine karşı Kürt etnik ırkçı terörünü kullanmak yerine bu örgütlenmeyi yok ederek ekonomik ilişkilere yönelmeli ve gelişmenin maliyetini düşürmelidir. Etnik ırkçılığın bizi götüreceği tek yer savaştır, yok oluştur. O halde bu sona ulaşmadan önce etnik terörün kökü kazınmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder