23 Temmuz 2010 Cuma

Etnik Siyasetin Meşruiyet Sınırı Açısından Kürt Etnikçiliğine Bakış III


Kürt etnikçi siyaseti iki ayak üzerinde durmaktadır: Irk ve dil farklılığı…


Irkî farklılığı takip edilebilir aile ilişkilerine, dil farklılığını da maddi unsurlarla ortaya koyarak “Türk olmadığını” dolayısıyla da Türk varlığının egemenliğini ve belirleyiciliğini tanımadığını söylemektedir. Federasyondan, konfederasyona ve bağımsızlığa kadar bütün söylemlerinin temelinde Türk millî egemenliğine yani belirleyiciliğine isyan vardır.

Memleketimizde şüphesiz Kürtçe ifade hürriyetine yönelik haksız kısıtlamalar getirilmiştir. Çoğunluğun temel haklar hususundaki duyarlılığının çok daha fazla olması mecburiyetinden dolayı bu tip kısıtlamaları, iki yüzyıldır devam eden etnik ırkçı isyanlara rağmen hoş görmek mümkün değildir.


Mesele şudur ki bir ülkede devletin sürdürmesi gereken asgari işleri yürütürken gözetmesi gereken usulleri belirleyen, o ülkenin millî egemendir. Bir ülkede tek bir hukuk ve tek bir emniyet sağlayıcı olacaksa, bunu sağlayan da tek bir millî egemen vardır.
Bundan dolayıdır ki ülkeler tek bir bayrak, tek bir dil ve tek bir milletle anılırlar.
Türkiye’de etnik ırkçı siyasetçiler, kendilerine tek bir millî egemenlik altında sağlanan hukuk ve özgürlükler ortamının imkânlarını kullanarak bu tekliğe karşı isyan etmektedirler. Türkiye’de hukuk birliğinin yarattığı imtiyazsızlık ortamının yaratıcısı, Türk Milletidir. Türk Milleti kendi bağımsızlığıyla yarattığı bu hukuk ortamından yararlanan herkesin ortak adıdır. Kaldı ki bu ad Türkiye’ye has da değildir. Bu birlik tarihin bile çok öncesinde kurulmuş büyük ve kapsayıcı bir birliktir.


Bu birliğe ırkı ve dili bahane ederek karşı çıkmak aklı da hukuku da inkâr etmektir.
Ülkemizde etnikçi Kürt siyasetinin ırkçılığı, genetik aynılığı soyut bir kural birliğinin önünde saymasındandır. Bu kaçınılmazdır çünkü Kürt etnik ırkçılığı ilk isyanından bu yana izolasyon, kapalı toplumu sürdüren aşiretçilik üzerinde yürütülmüştür. Kürt’ler aşirete dayanan kapalı toplumculukları, kurala dayanmak bilincini geliştirememeleri, belli bir coğrafî dağılımın ötesinde var olamamaları yüzünden milletleşememişler, kültürel açıdan sınırlı, ırken de fazlasıyla homojen kalmışlardır.


Kürt etnik ırkçı siyaseti, Kürt’lerin kendi içine kapanma, aşiretçilik, iş bölümünde yetersizlik gibi konularda açılmalarını sağlamak yerine, millî egemen çoğunlukla iletişimini ırkçı temelde kesmeye yönelmiştir. Bu ayrışmayı da ırkçı davranışının kaçınılmaz sonucu olan şiddet vasıtasıyla sürdürmeye çalışmıştır.


Kürt etnikçi siyaseti her ne kadar Kürt’lerin bir “ulus” olduğunu söylemekteyse de onu, ırka ve lisana bağlı tanımlamasıyla zımnen bir etnik gruba indirgemektedir. Kürt’lerin kurala değil de aile birliğine dayalı yalıtılmış aşiret yapılarından dolayı gerçekleştiremedikleri uluslaşmayı, bürokratik bir otarşiyle gerçekleştirmek hayali, sosyolojiye aykırıdır. Milletleşmelerin büyük ölçüde tamamlandığı, millî devletlerin hemen hemen son şekillerini aldıkları bir devirde, elde silâhla hukuk birliğine karşı ırkçı ayaklanmalar çıkarmanın hümanizmde de hukukta da bir yeri yoktur.


Kürt etnikçi siyaseti, basitçe halledilebilecek bir ifade hürriyeti kısıtlaması sorununu, ırkçı bir isyan ile çözmeye kalkmış, tabiri caizse çekiçle yumurta kırmaya kalkmıştır. Bu yolla, bir vatan ve hukuk birliği içinde kalınarak çözülmesi gereken bir sorunda meşruiyet sınırını ihlal etmiştir.
Hukuka dayalı soyut bir ad olan Türk’e ırkçı temelde karşı çıkarak kendi kimliğini bu şekilde savunmak ifade hürriyeti içinde değerlendirilemez. Çünkü bu ırka dayanmayan bir hukuk birliğinin haklar takımını kötüye kullanmaktır.
Kaldı ki bunun ötesinde Türk millî egemenliğine açıkça isyan eden bir terör örgütüne meşruiyet izafe etmek de Türk vatandaşlığıyla bağdaşmayan, doğrudan “ihanet” kapsamına giren bir davranmıştır.


Kısacası Türkiye’de Kürt etnikçi siyaseti, ırkçılığı ve şiddeti benimsemesiyle meşru etnik siyaset yetkisini kaybetmiştir. Irkçı ve terörist bir örgütlenmenin “parti” sıfatıyla haklar ve özgürlükler ortamını kullanmasına müsaade edilmesi, yalnızca ırkçılığın ve şiddet yoluyla imtiyaz elde edilebileceği algınsının yerleşmesine yol açacaktır. Ülkemizde liberal demokrasinin yerleşmesi, hukuk devleti idealinin gerçekleşmesi, isteniyorsa etnik ırkçılığa dayalı imtiyaz taleplerinin dile getirilmesi yasaklanmalı ve hukuk sağlayıcı millî egemenliğimizin bölünmesine izin verilmemelidir.
BİTTİ

Hiç yorum yok: