29 Mart 2009 Pazar

Tatar Çölü


Ne zamandır okuduğum kitaplarla ilgili birşeyler yazmak istiyordum. Nedense sanki çok ağır felsefe kullanmazsam, didaktik ukalâlıklar etmezsem olamzmış gibi geliyordu, hâlâ geliyor ya...


Dino Buzzati'nin "TatarÇölü'nü" askerdeyken okumuştum. Nereden baksanız 6- 7 yıl evvelinden gözüme takılmıştı...


Okumalarım kadercidir benim... Disiplinli okumaya inanmam. Bu, disiplinli ilişkiler kurmaya benzer çünkü, açıkça saçmadır.


İşte bu yüzden ne zamandır görmezden geldiğim artık selam vermek zamanının gelip çattığını içten içe kuvvetle hissettiğim bir kitabı alıp okuduğumda Buzzati zaten beni çoktan sarmıştı.


Tatar Çölü yalnızlığın narkozunu anlatır.


O, bir görecelik saatidir aynı zamanda.


İnsanlardan ve bildiğimiz dünyadan tecrit edilmiş insanın algılarının nasıl değiştiğini muhteşem anlatır. Diyorum ya o sırada askerdeydim...


Bir kitap ancak bu kadar "zamanında" okunabilir. Bu bir tür "sihir". Doğru yerde ve zamanda değilseniz. kuzeyin bozkırlarındaki meçhul düşmanı her gün bekleyen askerlerin ruhunu anlayamazsınız.


Kadınlar belki anaç bir endişeyle bir empati geliştirebilir ama bir asker.. Bence bu kitabı en iyi, bir asker anlar.


Sıradan insanlar için inanılmaz derecede sıkıcı te tekdüze bir ortamı, insanı hop oturtup hop kaldıran bir esrar diyarına döndürmüştür Buzzati!


Kendinden kaçıp düşmanın hayaline sığınanlaırn hikâyesidir "Tatar Çölü"...


Zamanı durdurmak isteyenlerin öyküsüdür aynı zamanda.


Hayatın, özünde ne kadar hikmetli ve mucizevi olduğunu, ölmeye yatmanın ürpertisiyle anlatan bir öyküdür.


Ve Tatar Çölü, aslında içimizdeki çölü anlatan enfes bir öyküdür.


İşte bu yüzden severim Tatar Çölü'nü...



Hiç yorum yok: