İnanılmaz sıkıcı ve kuru bir başlıkla
bir kez daha karşınızdayız
Gönül istiyor ki sohbet tadında
yazılar yazalım. Tamam da… Özellikle yeni bir hikâyeye başlayacağım zaman beni kara kara düşündüren bir sorun yakamı
bırakmıyor.
Bizim insanımız hangi konuda sohbet eder? Aha! Bunu düşünmeye
başlayınca zaten ipler kopuyor. Çünkü
canım milletim sohbet etmeye bayılıyor ama düşünmekten nefret ediyor.
O zaman sizi azıcık sıkmak
pahasına “toplumların gelişmişlik farkları” üzerine iki satır yazmak istiyorum.
Hangi topumlar gelişmiştir? Toplumları gelişmeleri yönünden kıyaslamak
doğru mudur? Bazı toplumların gelişmemiş olduğunu söylemek ırkçılık mıdır?
( Ben okur olsam muhtemelen “ Abi senin başka işin gücün yok mu? Diye sorabilirdim.
Muhtemelen siz de soruyorsunuz. Sizin bu soruyu sorup da fakiri gömdüğünüz tam da şu sıralarda memlekette ciddiye alıp da tapındığınız, kendilerine bel bağladığınız anlı
şanlı siyasetçiler “ Yahu Türk adını Anayasadan nasıl çıkarsak?” “Türklüğü
Anayasadan çıkarırsak Kürtlere yaranabilir miyiz?” “ Yahu şu Türklerden nasıl
kurtulsak da Suriyeli Kürtlerle bir özerk cumhuriyet kursak?” “ Şu Türkler
olmasa memlekette hem resmi dili Arapça yapar, hem dört karı alır hem de gül gibi şeriat ilân
ederdik..” “ Solunun Türkü mü olur, ayıp ayıp! Artık Kürtlerle bir federasyon
kursak da sosyalist sosyalist geçinsek” gibisinden dünya salağı fikirler geliştirmekle meşgul.
Bunların olmadığını mı sanıyorsunuz? Doğuya veya güney doğuya he giden siyasetçinin her seferinde bunları söylediğini işitiyor
musunuz, işitmiyor musunuz? Hemen her siyasetçinin Türk olmadığını, Kürtlere
haksızlık edildiğini vs kanıtlamağa çalıştığını görmüyor musunuz? Bal gibi de
görüyorsunuz. O halde sizden istirhamım bu yazıyı, kimin saçmaladığı hakkındaki
dahiyane fikirlerinizi biraz erteleyerek okumanız.)
Toplumları gelişmişliğini nasıl
tanımlayabiliriz? Hangi toplumlar gelişmiştir?
Bu soruyu iki şekilde
cevaplamak mümkün. “ Sen doğru diyorsun ama ekmeğimizi firavun veriyor..” diyen
kanatlı hayvan akıllı seçmen kitlelerinin mantığıyla en çok ekmek yiyebilen toplumlar en gelişmiş toplumlardır. Eh.. Aklı fikri
cebini dolarla midesini kebapla doldurup üstüne kaymaklı ekmek kadayıfı niyetine hatun yemek; öbür dünyada da bu dünyanın faizi olan seksen sekiz tomurcuk
memeli huriyle şarap içmek olan dünya muhafazakârı, kısa paçalı, dar donlu,
leş sakallı, güneş gözlüklü parmak sallayarak adam korkutan egemen kitlemizin
bundan daha iyi bir cevap vermesini bekleyemeyiz.
(“ Kısa kes lan! Ne diyeceksen
de! Bırak milleti aşağılamayı! Medeniyetin
ne olduğunu sen mi biliyorsun?” diyecek okur kitlesine de “ Senin gibilerle komşu olarak yaşayınca
insanın biraz isyan edesi geliyor be
muhafız abi!” diyesim gelyor. Ne yapalım? Senin dükkânın iki yüz metre kare, “kurumsala
kiralık”, oluk oluk para akıtıyor; benim dükkân da aha burası. Hoşuna gitmiyorsa çektirir gidersin, en
nihayetinde… [ Az evvel "okur kitlesi" mi dedim ben?])
Amma ve lâkin pek az sayıdaki
Türk evlâdı muhtemelen gelişmiş toplumları, “kurumları ve kuralları gelişmiş,
ayrıntılı ve dahası bunlara gönülden ve sıkı sıkıya bağlı insanların
beraberliği” gibisinden tanımlayacaktır.
Kanatlı hayvan hastalıkları
kitlesi için binilen Mersedesle kurumların ve kuralların” bir ilgisi olmadığından bu dediklerimiz fuzuli
felsefe gibi gelebilir ama öyle değil.
Gelişmiş toplumların maddi
gelişmesi ve ilerlemesi, toplumsal yapılarındaki gelişmişliğin bir sonucudur.
Yani? Tamamına yakını, aynı değerleri,
aynı kuralları ve aynı kurumları gönülden benimseyerek sürdürmek isteyen
toplumlar, üretimlerini de devlet nizamlarını
da egemenliklerini de sürekli kılar ve
bu süreklilik, üyelerinin hepsinde bir
güvenlik ve bağlılık duygusu uyandırır.
Gelişmiş bir toplum, her birey için her zaman geçerli istisnasız uygulanan
kuralların, ancak dilini tarihini, var
oluş bilincini ve var olmak arzusunu birbiriyle paylaşan bireylerce meydana getirilebilir.
Şimdi şu sorulabilir: “ Bu faşist
bir tanımlamaya benzemiyor mu?”
O halde ben de size şunu sormak isterim:
Türk Milletinin vekilleri olmak iddiasıyla meclise giren siyasetçilerin yüzde
yetmiş beşi Türkiye’nin tek sahibinin Türk Milleti olmaması için gece gündüz çalışırken
acaba kaç tanesi, Irak Kürt çetesi liderinin
sözde referandumunun reklam filmlerinde en ufak kabileye bile “ Ben Kürdüm!” dedirterek bağımsızlık çalmağa
çalıştığını gördü? Ne oldu? Bir kabile şefi, Araplara ve Türklere “Ben Kürdüm!”
dedirterek kendini “millet” diye pazarlamağa kalktığında, faşist veya ırkçı
olmadı ama biz kendi kanımızla kurduğumuz kendi ülkemizde “ Ne mutlu Türküm
diyene!” dediğimi için faşist olduk öyle mi?
Hayır… Gelişmiş toplumun ikinci
tanımı, faşizan bir tanım değildir. Aksine sosyal demokratından, liberaline
kadar devletten adalet ve emniyet bekleyen herkesin istediği kurallı, ilkeli
bir toplum düzenini yaratabilecek yegâne toplum yapısıdır.
Bu da şu anlama gelir: Gelişmiş
bir toplum, beraberlik duygusunu en büyük ölçüde gerçekleştirmiş, bu duyguyu ve
arzuyu bütün kurumlarıyla koruyan ve gelecek nesillere aktarabilen insanların
gerçekleştirdiği toplumdur. Neden böyledir? Çünkü ancak böyle insanlar,
yarattıkları eserlerin, üretimlerinin, fikirlerinin ve hayatlarının,
ülkelerinin her yerinde, devlet dahil herkse karşı ve sürekli emniyet altında
saklanmasını sağlayabilir.
Böyle bir toplum da ancak kural
koyuculukta, belirleyiclikte rakipsiz olabilen bir toplumdur. Bu da ancak ve
yalnız “bağımsız ve egemen bir ulus” olabilir. Kabileler, hiçbir üyelerine
derin, anlamlı bir kural ve kurum bütünlüğü sunamaz. Çünkü kabileler değerlere
dayanmaz, soy bağının korunmasına yönelik kör bir inanca ve bağlılığa dayanır.
Yani meselâ bir Kürt aşiretinin şefi
olarak kafalarına keleş dayadığınız insanlara kaç milyon kez “ Ben Kürdüm!” diye bağırtırsanız bağırtın,
bütün elde edebileceğiniz, sadece Kürtçe konuşan kalaşnikoflu eşkıyaların sizin
adınıza sokaklarda Kütçe terör estirebildikleri bir “av sahası” işgal etmek olabilir. Böyle bir av sahasında
birbirlerini görünüşleriyle, seslenişleriyle ve açıkça bilinen akrabalık
ilişkileri ile tanımaktan başka bir beraberlik ölçüsü geliştirememiş insanların
“sayıştay”, “danıştay”, MTA vs gibi kurumları geliştirmeleri mümkün değildir.
Böyle bir av sahasında hukukun ilkelerinin gözetilmesi de mümkün değildir.
Oysa tarihinin en esi
zamanlarında bile “töreyle” var olmuş ve hükmetmiş bir Türk için “devlet”, Türk
Milleti’nin değerlerinin koruyucusu ve adalet sağlayıcısıdır.
Demek ki gelişmiş bir toplum, teknolojik
ve maddi gelişimini en önce kendi yapısına borçludur ki bu yapının en gelişmiş
ve en insanca seviyesi de millet olmaktır.
İşte bu yüzendir ki çocuklarımıza
Türk olmanın gururunu öğretmeli ve her sabah onların kendilerini kahraman
ataları gibi hissetmeleri için Andımız’ı okullarımızda okutmalıyız.
O hale bir kez daha bizim medeni ir ulus olarak yaşamamız için
çabalamış, Yüce Atatürk’e kulak verelim:
NE MUTU TÜRKÜM DİYENE!