Annemi Ben Mi Seçtim Birader?
Herhangi birinize annenizi sevip
sevmediğinizi sorsam muhtemelen bunun saçma sapan bir soru olduğunu söyler, gülersiniz.
Annenizi seçip seçmediğinizi
sorsam, muhtemelen bunun da saçma sapan
bir soru olduğunu söylersiniz.
Annenizin sizin için en iyi anne
olup olmadığını sorsam, bundan hiç şüpheniz olmadığını söyleriniz gene
muhtemelen. Oysa sizinkinden çok daha aydın veya çok daha zengin anneler
vardır.
Aynı şeyleri babanız için de
düşünürsünüz, değil mi?
O halde bir adım daha ileri
gidelim. Babanızın cinayetten, dolandırıcılıktan ya da hırsızlıktan hapse
girdiğini düşünün. “Bunları yaptığına göre artık benim babam değilsin!” mi
dersiniz? Yoksa cezası müddetince ona
destek mi olursunuz?
Peki bütün bunları neden
yaparsınız? Ne dünyaya gelmeyi ne de birilerinin evinde onlara muhtaç bir
çocukluk geçirmeyi seçmişken… Bir takım
yabancıların sizi dünyaya getirerek bir sürü mücadelenin içine sokmasına neden razı olursunuz?
Montesqiue, “ İnsanoğlu yaptığı
kanunlar kadar yapmadığı kanunlara da uyar.” demiş.
İnsanoğlu doğanın elinde bir
oyuncak değildir. Yaratılışının kaçınamadığı yönlerine uyar. Fakat bunu yaparken
doğasının bu yönlerine bir anlam ve
değer de verir.
İşte bu anlam ve değer vermek
insanın mensubiyet duygusunun ve bilincinin temelidir. İnsan ailesini yalnızca
kokusuyla tanımaz. Bir insan ailesini hayvanlarla paylaştığı sevgiyle sever
fakat ona aynı zamanda bir tarih ve süreklilik de yükler. Söz gelimi hepimiz
dedelerimizin başarılarıyla da öğünür ve böylece ailemizin diğer ailelerden
farkını ortaya koymağa çalışırız.
İnsanlar beraberliklerini
yalnızca aileleriyle sınırlamaz. Ailelerin birbirleriyle benzer olanları
gitgide genişleyen bir çerçevede daha büyük beraberlikler geliştirir. Bunun
temeli belki hayvansal ihtiyaçlar belki de insanın kendine özgü hayatta hayatta kalma şeklidir. İnsan bu beraberlikleri de kendi seçimi ile yapmaz. Çünkü ailelerin doğal benzerliği ile
ailelerin beraberliği adeta hayvansal bir uyumla kendiliğinden gerçekleşir.
Fakat az sayıdaki insan
beraberliği bu aşamanın ötesine geçer. Kabileler, aşiretler veya kavimler
genellikle “doğal benzerliklerden” kaynaklanan, “zorunlu” beraberliklerdir. Bu
toplulukların hiç birinin üyeleri, bu topluluklara üye olmayı kendileri
seçmedikleri halde gene onların birer
üyesi olmaktan mutluluk ve gurur duyarlar. Herhangi bir topluluktan olmanın
gurur ve mutluluk yaratması yalnız insana özgü bir durumdur, çünkü bu duyguları
bize öğretilen mensubiyet şuurundan alırız.
Az sayıdaki topluluklar ise hayvansal
koku-doku benzerliğinin ötesine geçer ve artık
doğal benzerliğin ötesinde “değer benzerliği” ile ilgilenmeğe başlar. Bu
şekilde insanların bir kısmı, artık doğanın bizi kendiliğinden ittiği beraberliklerimizin
ötesinde iradi ve kurala dayanan beraberlikler “icat eder”. Bu icat edilmiş
beraberlikler, savaşla ya da başka
sebeplerle meydana getirilen siyasi birliklerin uzun süre devam
ettirilmesiyle bu kez başka bir “kendiliğindenlikle” hayvansal koku-doku benzerliğinin ötesinde
bir değer paylaşımı gerçekleştirilmesi sonucunu doğurur.
Hiç kimse kendi ailesini,
aşiretini, kabilesini, kavmini ve ulusunu seçerek doğmaz ama ya beraberliğini
hayvansal/doğal benzerliğe dayandıran toplulukların veya değer paylaşımına dayalı icat edilmiş
beraberliklerle oluşturulmuş ulusların içine doğar.
Böylece her birimiz aslında
mensup olmayı seçmediğimiz ama bir kez
üyesi olunca bu üyeliğin taşıdığı
değerleri bize aşılayan toplulukları sever ve bu toplulukların daha farklı,
daha üstün olduğunu düşünmeğe başlarız. Dünya medeniyetine hemen hiçbir katkısı
olmayan en küçük etnik toplulukların bile kendilerine hayali imparatorluklar
kurmaları bu yüzdendir.
Bu durumda mensubiyet bilincinin
bizim için kaçınılmaz ve doğal olması neden kötü olmalıdır? Milliyetçiliğin,
insanın seçmediği bir millete duyduğu
sapkın ve aşırı bir bağlılık olduğunu söyleyenler yanılmakta mıdır? Ya da
meselâ Kürt, Çerkes, Laz, Ermeni mensubiyet şuurları, bunların bireyleri için seçilmemiş topluluklara üye olmaktan duyulan
sevgiyle açıklanabilirken Türk Ulusu’na
mensup olmanın Türk’lerde yarattığı sevinç ve gurur insanlık dışı mı
sayılmalıdır?
Seçmediğimiz beraberliklere
duyduğumuz sevginin doğallığını anlasak da bunlardan hangilerinin insanın
varoluşuna daha uygun olduğunu başka bir yazıda düşünmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder