10 Ağustos 2010 Salı

Vicdan Sahiplerine Sorular



Kürt kardeşlerimizin olaylar karşısındaki suskunluklarını hayret ve ürküntüyle izliyorum.
Kürtler üzerinden yürütülen etnik ırkçı siyasetin iki ayağı var:
Dinci ayak ve Marksist ayak. Dinci ayak 19 yy.ın başından beri, Kürt kapalı toplumunu din yoluyla ele geçirmeye, onları hukuksuz bir keyfi egemenlik alanında köleleştirmeye çalışan din ve aşiret patronlarının yürüttüğü siyasetti.

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve dinin belirleyiciliği azaldıktan sonra, Kürt çocuklarının kendi köylerinden çıkıp Türk hukuk birliği sayesinde seyahat edip okumaya başladıkları dönemde Marksizmin, etnik ırkçılıkta, sazı eline aldığını görüyoruz. Aslına bakılırsa “seyahat etmek hürriyetinden” yararlananlar da gene aşiretin cici çocukları, ağa/ şeyh veliahtlarıydı. Buna inanmak istemeyenler meclisteki etnik ırkçı milletvekillerinin neden hep “aşiret” liderleri olduğunu düşünmelidir.

Kürt kökenli Türk vatandaşlarına etnik ırkçılıkla ilgili iki büyük sorumluluk düşmektedir.

Bu sorumluluklardan biri, etnik ırkçılığın vaad ettiği “ Kürt devleti” ile mevcut devletimiz arasındaki muhtemel farkları şimdiden düşünmeleridir. Bu gün aklı ve vicdanı olan hiçbir Kürt kökenli yurttaşımız, kardeşimiz hastanede, postanede, okulda, kışlada , mahkemede ırkı, soyu sopu sorulmadan hizmet aldığını, soyunu sopunu istediği gibi destekleyip meclise yollayabildiğini reddetmeyecektir. Bu gün çocuklarına mendil sattırırken, karılarını polisle çatışmaya sokarken, neye güvendiklerini kendilerine sormalarını çok isterdim.

Bu gün kadınlarını polisle çatışmaya sokarken, çocuklarını öne sürüp de yaralanmaları için dua ederlerken varlıklarını, yok etmek istedikleri Türk varlığının merhametine ve adaletine borçlu olduklarını maalesef göremiyorlar. Eğer Türk devleti bahsettikleri gibi gaddar ve ırkçı bir devlet olsaydı, kendine başkaldıran, direnenleri, yaşlarına ve cinsiyetlerine bakmaksızın yok ederdi. Nitekim bu gün İran, bunu yapmaktadır.

Bu gün Türk emniyet güçlerinin güç kullanımındaki çekinceleri, onların Kürt saldırganlığından korkmalarından değil, devlet olmanın gerektirdiği usule riayetlerindendir. Keza sabah çocuklarına polise taş attıran, karısını polisin önüne süren bir Kürt erkeği gece hırsız ve katil korkusundan masun şekilde gönül huzuruyla uyuyabiliyorsa ona bu emniyeti sağlayan, savunduğu etnik ırkçılar değil egemen Türk Milleti’nin kolluk kuvvetleridir.

Kendi gecekondu mahallerinde mükerrer oy kullanan etnik ırkçı Kürtler, onların önüne sandığı koyanın kim olduğunu iyice düşünmelidirler. Onların etnik ırkçı hırçınlıklarını oya tahvil etmelerine dahi izin veren siyasi eşitlik idealini sağlayan, bunu ödeyen, o etnik ırkçıları dahi kendilerinden bile Türk vatandaşlarıdır!

Bu gün Kürtler, Kürt etnik ırkçıları İzmir’de rahatlıkla miting yapabilirken neden diğer partilerin doğuya gelemediğini düşünmelidir. Kendileri gibi düşünmeyenlere gösterdikleri hırçınlığın, batıdaki hemşerilerine karşı gösterilmesini isteyip istemediklerini kendilerine sormalıdırlar.

Sonra da bel bağladıkları Kuzey Irak yönetimin ırkçılığıyla ve ilkelliği ile nereye kadar gidebileceklerini kendilerine sormalıdırlar. En önemlisi de Türkiye’yi böldüklerinde durmadan hakaret ettikleri doktorları, bankacıları, sair memurları, polisleri bir daha bulamadıkları zaman… Vara yoğa yeşil kartla ilaç yazdırıp da eczacılara kızamadıkları zaman… Çöle dönmüş bir Doğu- Güneydoğu Anadolu’da onları PKKlı uyuşturucu baronlarının, aşiret ağalarının, şeyhlerin besleyeceğine gerçekten inanıp inanmadıklarını kendilerine sormalıdırlar

Belki bütün bunlara razı olacak, çoluk çocuğunu etnik ırkçılığın vahşet ve fakirlik cehennemine mahkûm edecek kadar gözü kara bir kitle vardır…

Ama merak ettiğim asıl şey şudur. Kürt’ler namus konusunda mangalda kül bırakmayan, gururlu, mertlik iddiasında insanlardır. Bu kadar mert, vefakâr insanların nasıl olup da bütün finansmanı, parası, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından, kumardan, fuhuştan, haraçlardan gelen bir örgütten medet umabildiklerini gerçekten merak etmemek mümkün değildir.

Kürt kızlarını dağa kaldırıp zorla militan yapan, ırzlarına tasallut eden, kendi cinsi sapık önderine Kürt kızlarından harem kuran, tecavüzlerde gebe kalanları anında kurşunlayan, aşık olanlara dahi merhamet etmeyen bir örgüte kendi namuslarını ve geleceklerini nasıl emanet edebiliyorlar? Kendi varlığı için Kürt çocuklarının yaralanmasını umursamayan, onları ateşe atmakta tereddüt etmeyen, sözüm ona namusları için cinayet işlenen kadınları, sokaklarda polis önünde kepaze eden bir örgüte hangi akla hizmet güvenip de böyle bir örgütün kendilerine “devlet” sunacağını düşünebiliyorlar?

Türk solunun kucağında büyümüş Marksist etnik ırkçılara bir şey demiyorum. Onların vicdanları zaten Marksist amaç güdülü ahlaksızlıklarıyla köreltilmiştir. Onların bu tür değerleri, ırzı, namusu, şerefi birer “burjuva üst kurumu” olarak küçümsediğini zaten biliyoruz. Sözüm asıl büyük kitleyi oluşturan, nispeten dinden diyanetten haberdar, muhafazakâr kitleyedir. Acaba bu kitlede, İslâm’ın son bin yıldır bayraktarlığını yapmış, Kürt’leri diğer Müslüman milletlerin aksine kendinden bilmiş, gönül huzuruyla onlarla arasında aile bağları kurmuş Türk Milleti’ne karşı hiç mi vefa ve muhabbet kalmamıştır?

Ve bu gün etnik ırkçılardan medet uman Kürt kardeşlerimizin acaba hiç mi vicdanları kalmamıştır ki köyünden çıkıp da devletin teminatıyla okuyup kendi köylerinde öğretmenlik yapan bacılarının, Elif öğretmenin kocasının kanına girebiliyorlar, çocuğunu yetim bırakabiliyorlar? Şunu son söz olarak söylemek icap eder ki Elif öğretmeni, eli kanlı katillerin ve onların destekçisi, ağa,şeyh maşası ırkçıların bacısı saymamız mümkün değildir. O bizim bacımız, yetimi de bizim yetimimizdir.

Hiç yorum yok: