28 Ağustos 2010 Cumartesi

Düşmanlarımız Burada Tarihçilerimiz Nerede?


Ülkemiz bölünmenin eşiğinde…
Millî egemenliğimiz açıkça tartışmaya açılmış, millî bütünlüğümüz hiçe sayılmakta.
Bu durumun dört destekçisi var.


Birimcisi herkesin bildiği etnik ırkçı Kürtçü siyasetçiler ve onların desteklediği etnik terör örgütü...


İkincisi zaten millet kavramına ezelden yabancı enternasyonalist solcular…


Üçüncüsü kendi ideolojilerinin yorumunu yapmaktan aciz ezberci enternasyonalist ve vatansız bir kısım liberaller…


Dördüncüsü de kökenleri “millî görüş” olup onlardan çok daha zararlı ve kamufle olmuş “yeni dinciler”…

Bu gruplar, kendilerince yorumladıkları tuhaf tarih tezleriyle, etnik ırkçılarca girişilen ahlaksızlığı meşrulaştırmaya çalışıyorlar.


Yani meselenin özü gelip tarihe dayanıyor.

Yani hiç kimse “tarafsız”, “objektif” bir tarih tezi falan ortaya koymaya çalışmıyor.
Bu durumda şu soru aklımıza geliyor: “Bu milletin tarihçileri nerede?”

Normal barış zamanlarında tarihçiler suskun kalabilir.
Bu gün harp zamanıdır ve düşman sözüyle ve silâhıyla milletimize saldırmaktadır. Saldırının silâhlı kısmı zaten ortadadır.


Sözlü kısmını ise tarihi ahlaksızlığa alet ederek yürütmektedirler.

Bu durumda Türk milletinin tarihçileri meselâ iki yüz yılı bulan etnik ırkçı isyanlar tarihini her gün ama her gün bütün açıklığıyla ortaya koymalı ve Türk millî istiklâl mücadelesinin manasını her gün tekrar tekrar anlatmalıdır.
Peki böyle yapılmakta mıdır?

Maalesef hayır!
Başta tarihçiler olmak üzere milletimizin sosyal bilimcileri, belki ikbal endişesinden belki takibat korkusundan susmaktadırlar.
Konuşan tek tarihçi, vatansızlık cephesinin yoğun hışmına maruz kalan Prof. Dr. Yusf HALAÇOĞLUDUR. Onun dışında hiçbir tarihçimiz, Ermeni yalanları dahil olmak üzere vatanımızın bütünlüğüne yönelik kirli bilgilendirmeye karşı çıkmamaktadır.


Bu durum, tarihçiler başta olmak üzere sosyal bilimler camiamızın, “sözün namusu” gibi endişelerden bihaber olduğu kanaatini doğurmaktadır.


Kendi çalışma sahalarının, bilinicin inşasındaki yerini idrak edemeyen sosyal bilimcilerimiz, yarın ülke bölünürse herhalde ancak “batıdaki” üniversite kadrolarında yer bulamamaktan rahatsız olacaklardır.


Bir milletin tarihi, o milletin bilincinin temelidir. Bir milletin bilinci , o milletin “namusunun” yani “var olma arzusunun” tecellisidir. Suskun kalan tarihçilik, milletin var oluşunu düşmana peşkeş çeken takvimcilikten başka bir şey değildir.

Hiç yorum yok: