9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kardeşliğin Ölçüsü


Şunu hemen belirtmeliyiz ki hiçbir batı liberal demokrasisinde “millî egemenlik” ve “millî bütünlük” tartışmaya açılmadığı gibi bizdeki “kardeşlik” fikri de bu memleketlerin siyasetinde yer almaz.

Hatta bu söylem Müslüman ülkelerde bile geçerli değildir. Araplar birer harita devleti olan ülkelerinde, kendileri dışındaki Müslüman grupları “din kardeşi” olarak bile kabul etmez.
Bu açıdan bırakınız egemenliği paylaşmayı, bahsi geçen ülkelerde toplumsal kaynaşmayı akıllarına dahi getirmezler.

Türkiye’de “kardeşlik” söylemi Türk Milleti’ne has bir söylemdir. Türk adını taşıyan o büyük, kutsal ve soyut beraberlik, kendisiyle bir şeyleri paylaşmış, varlığını kendi varlığıyla ilişkilendirmiş herkesi ve her toplumu “karındaş” bilecek kadar geniş karınlı, iyi niyetli ve açık bir millî yapı, bir “açık toplum” örneğidir.

Türk, kendi mahremiyetinde bulunmuş, onun içinde saklanmış, ona güvenmiş herkesi kendisiyle özdeşleştirir. Böyle bir özdeşleştirmeye dünyanın hiçbir yerinde rastlayamazsınız.
Dünyanın her yerinde egemen milletler, egemenliklerini, gerek komşularına, gerek düşmanlarına gerekse içlerindeki etnik gruplara karşı kıskançça korur. Şunu hemen belirtelim, egemenlik sahamız dışında kalan Türk toplulukları “etnik topluluklar” değildirler. Balkan Türklüğü ve dünyanın diğer Türk toplulukları bölgelerinin eski egemenleri ve büyük egemen bir milletin mensubu olan millî parçalardır.

Bir hukuk devletinde herkes temel hakların kullanımı hususunda eşit olmakla beraber, devletine emniyet tekelini sağlayıcı millî egemenlik tektir ve bölünemez. Yani bir hukuk devletinde, eşitlik, haklardan yararlanmak hususuna herkesçe paylaşılırken, “işleri belirlemek” demek olan egemenlikte “eşitlikten” bahsedemeyiz.
Demokrasinin çoğunluğun barışçı egemenliği” anlamındaki Misesçi tanım dahi hukuka riayet kaydıyla bu eşitsizliğin kaçınılmazlığını kabul eder.

Bu yüzden de dünyada bir eşi daha olmayan Türk “kardeşlik” söylemi, dünyanın geri kalanında ciddi şekilde siyasî alanda kısıtlanan, azlıkların, toplumsal alanda “millî bütünlük içinde” benimsenmesi durumunun siyasette de uygulanmasından başka bir şey değildir.
İngiltere’de Nepalliler, orduya verdikleri sayısız seçkin hizmetlerden dolayı İngiliz vatandaşlarıyla aynı haklara kavuşmuşlardır, buna Malaylar da örnek gösterilebilir.

Hiçbir İngiliz, bir Malay’ı “kardeş” kabul etmez. Bu grupların, kendi ülkesinde, kendi egemenlik kayıt ve şartı altında ikametine, ticaretine rıza gösterir ama kendi egemenliğini, dilini, yönetim şeklini bunlarla paylaşmaz. Hiçbir Hindu, krallığın gerekli olup olmadığını bir İngiliz’e öğretmeye kalkamaz veya meselâ Camdon’da “Hintçeye özerklik” gibi bir safsatayı savunamaz..
Veya ABD’de sözde “bağımsız” rezervasyonlara sahip Kızılderililer, topraklarının ABD federal ordusu tarafından korunduğunu bilirler. Bu gün hiç kimse ABD’ye topu topu iki yüz yıllık tarihine bakarak, “işgal ettiği” toprakları boşaltmasını söyleyemez.

Türk Milleti de dünyadaki hayat sahasının onda birinden küçük Anadolu coğrafyasındaki bin yılı geçkin egemenliğini dünyaya kabul ettirmiş, burayı “Türkiye” adıyla dosta düşmana tecil ettirmiştir.Dolayısıyla bu topraklarda eskiden veya sonradan yer almış bütün “etnik” vs gruplara, “belirleyiciliğini”, yani birinci ve biricik karar verici olduğunu kabul ettirmiştir.
Bu açıdan Türk Milleti’nin kendisiyle aynı dine mensup, aile bağlarıyla bütünleşmiş topluluklara gösterdiği “kardeşlik” yakınlığı bir “mecburiyet” değil bir “bağıştır”.

Türk Milleti ülkenin egemenliği konusundaki nihaî yetkisini İstiklâl harbi ile yedi düvele kabul ettirdikten sonra “kendi adıyla anılmasını” benimsediği bütün azlıklara, “bu adı taşımak kaydıyla” egemenlikte eşit yetki tanımıştır.
Türk Milletleşme süreci, en ileri liberal demokrasilerde dahi eşine rastlanamayacak bir toplumsal bütünleşmedir.

Türk Milleti, aşiretleri, etnik/ırksal kökeni ne olursa olsun büyük Türk Milleti’nin bir parçası olduklarını peşinen kabul ettiği her topluluğun “millet meclisinde” yer alması gerektiğini kabul etmiştir.

Bu kabul, “kardeş” bilinen bütün topluluklara da “büyük bir milletin parçası” olarak düşünmek sorumluluğunu yüklemektedir.

Türk Milleti için “mahremiyeti” paylaşmakla belirlenen kardeşlik ölçüsü bu yüzden “hoşgörünün” yanına bile yaklaşamayacağı bir benimseme davranışıdır.
Bu benimseme davranışı ile Türk Milleti Türkiye’de yaşayan herkesin “hukuk biriliği sağlayan” bir büyük milletin parçası olarak egemenlikte söz sahibi olduğunu söylemiştir. Bundan daha ileri bir kardeşlik söylemi düşünülemez.

Bu, son derece medeni bir insanî kabuldür.
Bu kardeşlik kabulüne, kabulün ölçülerini yok sayarak itiraz etmek, milletin emniyetini suiistimal etmektir.

Kardeşliğin ölçülerini, devleti meydana getirip şekline karar veren egemen kimse, o koymuştur: Türk Milleti!

Türk Milleti, canıyla, kanıyla meşru bedelini ödeyerek savunduğu vatanında, ödenebilecek her borcu ödemiş ve “kardeşlik” söylemini de kendi varoluş anlayışıyla, milletleşememiş, milletleşmeye yabancı ve düşman topluluklara bağışlamıştır.

Bu bağışın çok ciddi bir sorumluluğu vardır ve meşru egemenin, hüsn-ü kabulünün dayandığı soyut kurallara karşı kendi kabile ilkelliğinin ırkçılığıyla cevap evrenler artık “egemenlik paylaşımı” dairesinin dışında kalmak üzeredir. Çünkü “egemenlik hakkı” yalnızca Türkiye’de doğmuş olmaktan dolayı değil, burada doğmayı sağlayan, o doğumu emniyet altına alan, o doğumla meydana gelen hakların yaratıcısı milletin bütünlüğüne de tabi olmak ve saygı duymaktan kaynaklanır.

Eğer bu taabiyeti taşımıyor ve bu hukuk ortamını yaratan millî oluşuma saygıyı duymuyorsanız, “kardeşliğin” ve egemenliğin gerektirdiği şartları da taşımıyorsunuz demektir. Bu yüzdendir ki kendilerine yaşama sahası sağlamış, hayatlarını belirli kurallarla korumuş ve bunun doğal sonucu olan milletleşmeye dahil olmalarını bekleyen bir büyük millete isyan edenler için artık bu topraklarda ne yaptıklarının hiçbir önemi yoktur. Onlar, kendilerini benimsemiş bir büyük millî oluşumu toplumsal olarak reddettiklerinde, o millî oluşumun sağladığı her haktan da mahrum olmayı kabul etmelidirler. Ailenizin evinden ayrılmak istediğinizde yanınızda her şeyi götürebilirsiniz ama odanızı asla…






Hiç yorum yok: