Etnik ırkçılığa karşı sol cenahta meydana gelen görünürde uyanış sevindirici. Nihayet korkmadan “Türk” diyebiliyorlar. Halbuki bundan otuz yıl önce “Türk” adını her anana aynen bu günün etnik ırkçıları gibi yekten “faşist”, “ırkçı” diye hakaret ederlerdi.
Ege CANSEN’in bir yazısında söylediği gibi “Bir zamanlar her sosyalist Kürtçü, her Kürtçü de sosyalistti.” Evet Kürtçülük sosyalistliğin mütemmim cüzü idi.
Keza Alev ALATLI da “Or’da Kimse Var mı?” dörtlemesinin solun tarihiyle ilgilendiği cildinde, solcu olmanın “Evde bir kilim ve mutlak bir Kürt arkadaş” bulundurmakla mümeyyiz olduğundan bahseder.
“Halkların kardeşliği” şimdilerde Türk solunca terk edilip Marksist ırkçı küçük kardeşlerince miras edinilen zamanın pek favori sloganıdır.
CHP’nin oy avcılığıyla suçladığı sağ iktidarlara nispet yapar gibi etnik ırkçılığın bağrında beslendiği feodaliteye yaranarak yaptığı “Doğu mitingleri”, gene aynı feodalitenin başlarını partisine doldurması bu gün yeni yeni açığa çıkıyor.
Feodalite tespitini yaparken Marksist jargonu kullanmıyorum. Bu Marx’ın keşfettiği bir şey değildir.
Güneydoğudaki insan hayatına hükmeden köhnemiş derebeylik kalıntılarını teşhis etmek için Marksist saçmalıklara sığınmaya ihtiyacımız da yoktur.
Bazıları bunun sınıfsal bir dönüşüm olduğunu sanıyor. Meselâ Nihat genç bu kolaycılığa en çabuk kapılan isimlerden biri. Tatlı-ekşi heyecanıyla içinizi gıcıklayıveriyor ve “ geçinemeyen solcular reklamcı oldu1” keşfiyle olayı çözüveriyor. Belki bilmiyor ama ondan yaklaşık on beş sene evvel bu tespiti bir başka Marksist yazar, ALATLI zaten yapıyordu.
Eskinin solcuları piyasayı keşfediyor ve palazlanıp eski güzel proleter günlerini unutuveriyorlar! Ne muhteşem bir keşif! Geçen günlerden birinde karşısında Pamukoğlu Paşa’yı karşısına alıp da ona ders vermeye kalkan gazetecinin nasıl bozulduğunu hatırladım da Türk basın yayın hayatındaki sol enfeksiyonu bir kere daha düşünmen edemedim.
Ağzımızı açıp da birer hikmet savuracakları ümidiyle dinlediğimiz basın yayın jönlerinin hepsi istisnasız sol kökenli! “Sağ kökenli” diyeceklerimizin yani şimdilerde yosun gibi her tarafa yayılan bir başka kanat olan cemaatçi basının jönleri ise yalap şap liberalizmleri ve içeriksiz “tiki” aykırılıklarıyla mide bulandırıyorlar.
Önce yeterince iyi içki içmediğiniz, sonra elinizin kalem tutup tutmadığı, daha sonra yeterince hırçın yazıp yamadığınız ve bir ustaya yeterince katlanıp katlanamayacağınız testlerinden geçtikten sonra bir anda meselâ Can DÜNDAR gibi bir felsefe dehası olabiliyorsunuz. İdeolojileri bir fikir ve insan kanalizasyonundan ibaret adamlar size emeğin değerinden, özgürlükten, yaratıcılıktan, akıldan bahsedebiliyorlar.
Bakmayınız Nihat GENÇ’in, kızdığı solcuları “reklâmcı” diye kötülemesine… Solun pohpohlamasıyla beşinci sınıf bir yarım akıllı mizah dergisinde yazmasaydı, yani anlamayanlar için söyleyelim “reklâm edilmeseydi” bu gün Nihat GENÇ diye biri var olabilir miydi? Allah’a şükür ki milleti, vatanı samimiyetle seven, namus ehli bir yazardır. Her ne kadar solcular için namus, vatan, millet, ancak burjuvanın yarattığı ve işçileri sömürmek için dine dayanılarak uydurulmuş, uyuşturucu üst yapı kurumları olsalar da… Bir solcu da sormamıştır meselâ Nihat GENÇ’e “Sen bu feodalite artığı gerici değerlerle kime solculuk satıyorsun hemşerim?” diye.
Sormalarını beklemek de yanlıştır. Çünkü bir yandan Marcuse, Habermass diye tapındıkları adamların her türlü saçmalıklarına para verip aldıkları zaman, yayınevi denen kapitalist işletmelere nasıl para kazandırdıklarını anlayamayacak kadar cahildirler. “Fikriyle para kazanmanın”, ancak fikrin de bir mal olarak piyasada mübadele edilebilmesinin, daha da önemlisi, mübadele edilebilir bu “malın” her fert için korunan “mülkiyet” hakkıyla korunmasınn sayesinde gerçekleştiğini anlayamayacak kadar uyuşmuşlardır.
Bu noktada Marksizm eroin gibi değil, kokain gibi tesir etmektedir. Zira bütün algıları çarpıtıp aklî muhakemeyi kısa devre yaptırırken “ne pahasına olursa olsun” saldırganlığı, yağmayı ve vahşeti, müritlerinde uyandırmaktadır.
Bu noktada Marksizm eroin gibi değil, kokain gibi tesir etmektedir. Zira bütün algıları çarpıtıp aklî muhakemeyi kısa devre yaptırırken “ne pahasına olursa olsun” saldırganlığı, yağmayı ve vahşeti, müritlerinde uyandırmaktadır.
Ne olmuştur da sol “uyanmıştır”?
Ne olmuştur da daha düne kadar evlerinin dekorasyonunda kullandıkları pos bıyıklı “kardeş halkın” içinden çıkan ırkçılığın farkına varmışlardır?
Daha düne kadar Türkiye’yi kızıl ordu tanklarıyla bir olup ezip geçebilecek, ellerinden kızıl bayrakları, dillerinden enternasyonali düşürmeyen insanlar nasıl olup da bir anda “faşist” diyerek işkencelerle katlettikleri milliyetçilerle aynı endişeleri taşımaya başlamışlardır?
Aslına bakılırsa bu karşı çıkışın altında bir vatanseverlik duygusu olduğuna inanmak zor. Bütün “Atatürk” istismarlarına ve “Kemalizm” sömürülerine rağmen şöyle bir bakıvermek bile solun samimiyetsizliğini görmeye yetmekte. Zaten öyle bir hale geldik ki hiç kimsenin bilmediği sanılan bir Enver Hocacı sosyalizm basitliği Kemalizm adıyla hepimizin vicdanını ipotek altına almakta kullanıldı, kullanılmaya da devam ediyor.
Aslına bakılırsa bu karşı çıkışın altında bir vatanseverlik duygusu olduğuna inanmak zor. Bütün “Atatürk” istismarlarına ve “Kemalizm” sömürülerine rağmen şöyle bir bakıvermek bile solun samimiyetsizliğini görmeye yetmekte. Zaten öyle bir hale geldik ki hiç kimsenin bilmediği sanılan bir Enver Hocacı sosyalizm basitliği Kemalizm adıyla hepimizin vicdanını ipotek altına almakta kullanıldı, kullanılmaya da devam ediyor.
Bu öyle bir açmaz ki Mustafa Kemal’i benimsemek için mutlaka bir trakım yarım akıllı sosyalistlerin ideolojisini savunmak zorunda bırakılıyorsunuz.
SABANCI suikastinden tutun da ‘96 1Mayısına, aktüel şiddetin hepsinde sol örgütlerin bulunduğu biliniyordu. 1990ların ortasında, Karadeniz’de yerleşik TİKKO, THKP-C gibi örgütlerin etnik terörle PKK ile işbirliğini açıklamaları neredeyse davulla zurnayla duyurulmuştu. Bütün bunlar olup biterken “antiemperyalist” , kahraman, aydın sol neredeydi? Şahsen ben yirmi yıldır, sol terörün hiçbir eyleminin solcu siyasetçilerce kınandığını görmedim. Daha “Limon”ken okumaya başladığımız Leman’da da sevgili Nihat GENÇ’in bu aşağılık şiddeti eleştirdiğine dair tek bir satır görmüyorduk?
O sıralarda solun büyük partisi CHP “halkların kardeşliği” adına PKK ile işbirliği yapan aşiret reislerini meclise sırtında taşımakla meşguldü. Yani terörle mücadelenin en şiddetli zamanlarında! Yani PKK’nın bazı ilçeleri geçici olarak ele geçirdiği haberlerinin ıskalandığı zamanlarda… O sıralar “Leman” solculuk adına etnik ırkçılığı hababam destekliyordu Nihat GENÇ ağabeyimizin sesinin PKKlı köpeklere karşı yükseldiğini hiç işitmiyorduk. İçlerinden en namuslusu, fikirlerinin bütün çarpıklığına rağmen gene de milletini sevdiğine inandığımız bir insanın hali buyken düşünün solun geri kalanını…
Bu gün sol, etnik ırkçılığa karşı uyanmış değildir. Bu gün sol, etnik ırkçılığın alçaklığını fark etmemek için gene de “emperyalist güçler” söylemiyle, Amerikan, AB karşıtlığı etiketiyle ele almakta, bu arada da baş düşmanı liberalizmi ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. “ABD liberaldir, ABD kötüdür, öyleyse liberalizm de kötüdür!” çarpık mantığıyla memleketi büyük bir Arnavutluk’a çevirmeyi hâlâ ısrarla hayal etmektedir.
Eğer gerçekleştirebilselerdi 9 Mart cuntasıyla ortaya çıkacak devrimin ertesi günü kaç kişi katledeceklerini, ortalığı nasıl daha da kan gölüne çevireceklerini gizleyerek bu gün sanki onlar hiç olmamış gibi, bağırlarında besledikleri yılana, şimdi sözde karşı çıkıyorlar. Suriye’de PKK’nın hangi Türk sol örgütlerinden nasıl eğitim aldığından bahseden bir solcuya hiç rastladınız mı? Nihat GENÇ ağabeyimiz, kendi bilgisince anladığı liberalizme sövüp sayarken nedense bu tip muhataralı mevzuların hep kenarından geçiyor.
Türk solu artık ister istemez, ülkeyi içine ittiği alev çukurunun farkına varıyor. Bunu fark etmemek için de zaten ya sinirsiz veyahut en aşağılık hain olmak icap ederdi. Türk solu, düne kadar sözüm ona haklarını savunduğu etnik ırkçıların, kendi sloganlarıyla, kendilerine nasıl saldırdığını hayretle görüyor.
Gene de akıllanmış sayılmaz. Bir nebze millî hassasiyet taşıyan Deniz BAYKAL’ın yerine geçirilen Kemal Bey’den sonra derhal eski etnik ırkçı sempatizanlıkları nüksediyor ve “CHP’nin tekrer sola kaydığını” söylüyorlardı. Doğruydu söylenenler, birer itiraftı. Kemal Bey’in sözüm ona etnik kimliği üzerinden CHP’de yeni bir etnik ırkçı Kürtçü rüzgâr estirebileceklerini düşündüler. Kemal Bey’in her gün şehit cenazelerinin geldiği şu dönemde hâlâ ağzına “Türk” adını almayışı da bu açıdan manidar.
Türkiye Kürt etnik ırkçı terörünün pençesinde kıvranıyor! Kürt etnik ırkçılığının ideolojisi Marksizm! Kürt etnik ırkçılığı Türk solunu “enternasyonalist” damarından tutmuş peşinden sürüklüyor! Nihat Ağabey dahil solcularımızın hepsi daha hâlâ, kitaplarının, fikirlerinin, yani somun, cıvata kadar işe yaramayan, mobilya üretmeyen, torna tezgâhı yapamayan “soyut” varlıklarının kendilerini geçindirmesini sağladığı bir ortama ve o ortamın keşfî ideolojisine sövmekle uğraşıyorlar.
Nihat Ağabey belki farkında değil ama Türkiye tam da onun çok istediği, devrimcilerin bar bar bağırıp da uğruna milliyetçi kanı döktüğü, işkence yaptığı “halkların kardeşliği” cehenneminin kenarında duruyor şu günlerde.
Ne diyelim? Türk solu denen vatansızlık kampının uyanmasını beklemek belki boş ama.. Hiç olmazsa.. Uyan Nihat Ağabey, uyan!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder