27 Ocak 2023 Cuma

Nasıl Bir Milliyetçilik?

 



Neden bu soruyu sordum?

 

Milliyetçiliğimizin nasıl olması gerektiğini Atatürk zaten tanımlamamış mıydı, değil mi?

 

Aslında bu konuyu en iyi Ümit ÖZDAĞ özetledi: “Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği”.

 

Tamam işte! Mesele Atatürkçülük ise CHP, VP, İyi P. Vs hep zaten bundan bahsetmiyorlar mı?

 

Sorunlardan birisi, mevcut Atatürkçülük, Kemalizm gibi Atatürk’e dayandıklarını iddia eden  “ideolojimsilerin”,  gerçekte milliyetçilikle ilgilerinin olmaması.

 

Sorunlardan bir diğeri, her gün milliyetçiliği kullanan “muhafazakâr” siyasetin de aslında milliyetçiliğin öznesiyle hiç ilgilenmemesi.

 

Bir diğer sorun, milliyetçiliğin doğrudan siyasetini yapanların, milliyetçiliği dinle meşrulaştırmaya çalışması.

 

İşte bu noktada “Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği” tanımını netleştirmemiz gerekiyor.

 

Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçiliği neyle ya da kiminle ilgilenirdi? Böyle bir milliyetçiliğin önceliği ne olmalıydı?

 

Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçiliği, önceliğini Türk’e veren, bütün iyiliklerin ve erdemlerin merkezine Türk’ü koyan bir milliyetçiliktir. Bu, milliyetçiliğimizin faydacı yönüdür. Bu faydacılıkta Türk Milleti’nin büyük erdemleri, ahlâk oluşturucu kimliği gözetilir. Dolayısıyla bu faydacılık batılı ulusların sömürücü, incitici ve çoğu zaman saldırgan faydacılığından tamamen farklıdır.

 

Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçiliği, Türk büyükleri dışında hiçbir siyasi lideri, önder ve örnek kabul etmez. Hiçbir ulusu kendi ulusundan üstün kabul etmez ve hiçi bir ulusu kendisine örnek ve rehber kabul etmez. Bu açıdan Türk milliyetçisi, sosyalistlerin ve şeriatçıların liderlerinin hepsini reddeder ve kendi büyüklerinin onlarla kıyaslanmasını kesinlikle reddeder.

 

Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçiliği ahlâkta ve hukukta akılcı bir yönelimi benimser. Akılcı muhakemenin hiçbir tabuyla, kesin inançla, otoriteyle engellenmesine izin vermez. Akılcılık yönüyle Türk milliyetçiliği ancak ve yalnız lâik bir toplum düzenini savunur.  Bir Türk milliyetçisi yalnızca akılla keşfedilen ve düzenlenen kuralların egemenliği sayesinde, toplum düzeninin ve genel rızanın sağlanabileceğini düşünür.  Türk milliyetçisi “rızanın” öznesinin yalnız ve ancak Türk Milleti olabileceğini ve “rızanın” millî egemenliğin reddi ve inkârı için kullanılamayacağını kabul eder.

 

Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği, vatanın doğal ve yaratılmış servetinin yalnızca milletin menfaati için kullanılması gerektiğini savunur. Millet fertlerinin teşebbüs hürriyeti ve mülkiyetleri kıskançça korunmalıdır. Bu sosyalist bir yönetimi savunmak değildir. Öte yandan, milletin doğal ve üretilmiş/yaratılmış servetinin yönlendirilmesinde asla yabancıların telkinlerine, tahriklerine ve teşviklerine itibar edilmemesi gerekir. Yabancılarla kurulacak ortaklıklarda, Türk millî menfaatlerinden daha yüksek bir değer kabul edilmemelidir. Bu, gümrük birliği gibi yeni kapitülasyon rejimlerini en baştan reddetmek demektir.

 

Sosyalizm sözde insanlık adına milletin sınıf çatışmasına sürüklenmesi ve işçi sınıfının egemenliği için iç savaş dahil olmak üzere her türlü şiddetin benimsenmesini gerektiren vahşi bir ideolojidir. İnsanın doğasına aykırı bu ideolojinin millet hayatını yönlendirmesine kesinlikle karşı çıkılır. Sosyalizmin siyasi öznesi millet değildir, sınıftır. Dolayısıyla hiçbir sosyalist için Türk kimliğinin ve bilincinin bir önemi yoktur. Sosyalizm milletle ancak sınıfla bir ilgisi olduğu müddetçe ilgilenir. Milleti ilgi odağı haline getirmemiş böyle bir ideolojinin desteklenmesi söz konusu olamaz.

 

Liberalizmin , ekonominin doğasına uygun çıkarımları kabul edilir fakat onun işbirlikçilik, enternasyonalizm ve yabancı sömürüler için bir kaldıraç olarak kullanılmasına kesinlikle karşı çıkılır.

 

Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçiliği Türklüğü yalnızca Anadolu Türklüğünden ibaret saymaz. Dünyanın her yerindeki soydaşlarımızı bir ve eşit görerek her birinin meselesini kendi meselesi olarak görür. Buna karşılık yayılmacı ve saldırgan değildir. Dünyadaki her bir Türk’ün kendi ülkesinde hür, bağımsız ve egemen olarak yaşamasını öngörür. Türklük bilincinin Türk  toplulukları arasında güçlenmesini öngörür.

 

Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği, Türk vatanında, vatandaşlığın ancak ve yalnızca Türk kimliği ve Türklük bilinciyle yaratıldığını ve korunduğunu bilir ve savunur. Bundan dolayı hem Atatürk’ü savunup hem de “Kürt sorunu” gibi yapay sorunları savunmaz.

 

Sonuç olarak Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçiliği, yayılmacılığa karşı çıkan, barışçı buna karşılık uluslararası ilişkilerde Türk’ün menfaatlerini önceleyen ve koruyan, ekonominin doğasına en uygun çözümleri gözeten, Türk vatanında ayrımsız, lâik bir hukuk devleti egemenliğini savunur.

 

Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçiliği, Atatürk’ün tartışmasız ve tavizsiz Türkçülüğünü kendisine örnek alır ve benimser.

 

Ve böylece Yüce Atatürk’ün şu sözünü her seferinde gururla tekrarlar:

Ne mutlu Türküm diyene!”

 

 

 

 

Falkenbach'tan güzel bir parçayla bitirelim:

Hiç yorum yok: