Neden bu soruyu sordum?
Milliyetçiliğimizin nasıl olması
gerektiğini Atatürk zaten tanımlamamış mıydı, değil mi?
Aslında bu konuyu en iyi Ümit
ÖZDAĞ özetledi: “Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği”.
Tamam işte! Mesele Atatürkçülük
ise CHP, VP, İyi P. Vs hep zaten bundan bahsetmiyorlar mı?
Sorunlardan birisi, mevcut
Atatürkçülük, Kemalizm gibi Atatürk’e dayandıklarını iddia eden “ideolojimsilerin”, gerçekte milliyetçilikle ilgilerinin
olmaması.
Sorunlardan bir diğeri, her gün
milliyetçiliği kullanan “muhafazakâr” siyasetin de aslında milliyetçiliğin
öznesiyle hiç ilgilenmemesi.
Bir diğer sorun, milliyetçiliğin
doğrudan siyasetini yapanların, milliyetçiliği dinle meşrulaştırmaya çalışması.
İşte bu noktada “Atatürk
çizgisinde Türk milliyetçiliği” tanımını netleştirmemiz gerekiyor.
Atatürk çizgisinde bir Türk
milliyetçiliği neyle ya da kiminle ilgilenirdi? Böyle bir milliyetçiliğin
önceliği ne olmalıydı?
Atatürk çizgisinde bir Türk
milliyetçiliği, önceliğini Türk’e veren, bütün iyiliklerin ve erdemlerin
merkezine Türk’ü koyan bir milliyetçiliktir. Bu, milliyetçiliğimizin faydacı
yönüdür. Bu faydacılıkta Türk Milleti’nin büyük erdemleri, ahlâk oluşturucu
kimliği gözetilir. Dolayısıyla bu faydacılık batılı ulusların sömürücü,
incitici ve çoğu zaman saldırgan faydacılığından tamamen farklıdır.
Atatürk çizgisinde bir Türk
milliyetçiliği, Türk büyükleri dışında hiçbir siyasi lideri, önder ve örnek
kabul etmez. Hiçbir ulusu kendi ulusundan üstün kabul etmez ve hiçi bir ulusu
kendisine örnek ve rehber kabul etmez. Bu açıdan Türk milliyetçisi,
sosyalistlerin ve şeriatçıların liderlerinin hepsini reddeder ve kendi
büyüklerinin onlarla kıyaslanmasını kesinlikle reddeder.
Atatürk çizgisinde bir Türk
milliyetçiliği ahlâkta ve hukukta akılcı bir yönelimi benimser. Akılcı
muhakemenin hiçbir tabuyla, kesin inançla, otoriteyle engellenmesine izin
vermez. Akılcılık yönüyle Türk milliyetçiliği ancak ve yalnız lâik bir toplum
düzenini savunur. Bir Türk milliyetçisi
yalnızca akılla keşfedilen ve düzenlenen kuralların egemenliği sayesinde,
toplum düzeninin ve genel rızanın sağlanabileceğini düşünür. Türk milliyetçisi “rızanın” öznesinin yalnız
ve ancak Türk Milleti olabileceğini ve “rızanın” millî egemenliğin reddi ve
inkârı için kullanılamayacağını kabul eder.
Atatürk çizgisinde Türk
milliyetçiliği, vatanın doğal ve yaratılmış servetinin yalnızca milletin
menfaati için kullanılması gerektiğini savunur. Millet fertlerinin teşebbüs
hürriyeti ve mülkiyetleri kıskançça korunmalıdır. Bu sosyalist bir yönetimi
savunmak değildir. Öte yandan, milletin doğal ve üretilmiş/yaratılmış
servetinin yönlendirilmesinde asla yabancıların telkinlerine, tahriklerine ve teşviklerine
itibar edilmemesi gerekir. Yabancılarla kurulacak ortaklıklarda, Türk millî
menfaatlerinden daha yüksek bir değer kabul edilmemelidir. Bu, gümrük birliği
gibi yeni kapitülasyon rejimlerini en baştan reddetmek demektir.
Sosyalizm sözde insanlık adına
milletin sınıf çatışmasına sürüklenmesi ve işçi sınıfının egemenliği için iç
savaş dahil olmak üzere her türlü şiddetin benimsenmesini gerektiren vahşi bir
ideolojidir. İnsanın doğasına aykırı bu ideolojinin millet hayatını yönlendirmesine
kesinlikle karşı çıkılır. Sosyalizmin siyasi öznesi millet değildir, sınıftır.
Dolayısıyla hiçbir sosyalist için Türk kimliğinin ve bilincinin bir önemi
yoktur. Sosyalizm milletle ancak sınıfla bir ilgisi olduğu müddetçe ilgilenir.
Milleti ilgi odağı haline getirmemiş böyle bir ideolojinin desteklenmesi söz
konusu olamaz.
Liberalizmin , ekonominin
doğasına uygun çıkarımları kabul edilir fakat onun işbirlikçilik,
enternasyonalizm ve yabancı sömürüler için bir kaldıraç olarak kullanılmasına
kesinlikle karşı çıkılır.
Atatürk çizgisinde bir Türk
milliyetçiliği Türklüğü yalnızca Anadolu Türklüğünden ibaret saymaz. Dünyanın
her yerindeki soydaşlarımızı bir ve eşit görerek her birinin meselesini kendi
meselesi olarak görür. Buna karşılık yayılmacı ve saldırgan değildir. Dünyadaki
her bir Türk’ün kendi ülkesinde hür, bağımsız ve egemen olarak yaşamasını
öngörür. Türklük bilincinin Türk toplulukları arasında güçlenmesini öngörür.
Atatürk çizgisinde Türk
milliyetçiliği, Türk vatanında, vatandaşlığın ancak ve yalnızca Türk kimliği ve
Türklük bilinciyle yaratıldığını ve korunduğunu bilir ve savunur. Bundan dolayı
hem Atatürk’ü savunup hem de “Kürt sorunu” gibi yapay sorunları savunmaz.
Sonuç olarak Atatürk çizgisinde
bir Türk milliyetçiliği, yayılmacılığa karşı çıkan, barışçı buna karşılık
uluslararası ilişkilerde Türk’ün menfaatlerini önceleyen ve koruyan, ekonominin
doğasına en uygun çözümleri gözeten, Türk vatanında ayrımsız, lâik bir hukuk
devleti egemenliğini savunur.
Atatürk çizgisinde bir Türk
milliyetçiliği, Atatürk’ün tartışmasız ve tavizsiz Türkçülüğünü kendisine örnek
alır ve benimser.
Ve böylece Yüce Atatürk’ün şu
sözünü her seferinde gururla tekrarlar:
“Ne mutlu Türküm diyene!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder