Günlük yazarken güncel sorunlara
değinmek, siyasetin, toplumun, iktisadın felsefesine eğilmek gerektiğini
düşünüyordum.
Aslında hâlâ böyle düşünüyorum.
Buna karşılık ülkemizde ( Bu “ülkemizde”
genellemesinin sözlere yüklediği o plastik ciddiyet var ya ben işte asıl ona
hayranım!) artık hiç bir şeyin mahalle dedikodusundan, sokak kavgasından, ağız
dalaşından daha ileri yapılmadığını ( Ki her şeye yapışan şu “yapmak”
mastarı ya da yardımcı fiili de hayran
olduğum bir başka cehalet bağımlılığı…) görünce “ Lanet olsun içimdeki insan
sevgisine!” dememek için kendimi zor tutuyorum.
Ne zamandır günlük/blog
yazmıyorum. Yazmayınca daha huzurlu
olacağımı düşünüyordum. Gelin görün ki iş göründüğü gibi değil.
Çünkü yazmak sigara tiryakiliği
gibi bir şeydir. Bir kere yazmağa
alışırsanız, anlatmadan duramazsınız.
Benim “sıkıntım” ( Al sana bir
başka cahil sakızı!) eski ve yeni
günlüğümle on dört yıldır yazmama rağmen yazdıklarımın en yakınlarım tarafından
bile okunmaması.
Günlük âleminde yer edinmenin en
kestirme yolu galiba bir cemaat, bir sürü, bir kabile ile hareket edip Atatürk’e,
Türk kimliğine, Türk egemenliğine, sözüm
ona liberal ukalalıklarla veya Kürtçü/solcu
hümanizmle veya “ şeriatçı demokratlıkla” saldırmaktan geçiyor.
Benim görebildiğim kadarıyla
sanalağ piyasasının en önemli arz merkezleri/üretici odakları bunlar.
Bunlardan birine mensupsanız kendiliğinden
“ özgürlük dostu”, “ insansever”, “demokrat” vs oluyorsunuz.
Türk düşmanlığının bu üç cephesi
sanalağda müthiş örgütlü hareket ederken “Türkçü derske faşist olur muyuz la
emmioğlu?” cephesi, “ Türkçü olmayalım da misal
ılımlı şeriatçı muktedirlere vatan
millet aşkına koltuk çıkalım!”cı eyyamcı siyasi milliyetçiler -ki onlar yaygın siyasi milliyetçi kitlenin
çoğunluğunu teşkil ederler- “ Ulan blog
da neymiş? Üfürükten teyyare!” şeklinde özetlenebilecek o muhteşem Anadolu
taşra faydacı mantıklarıyla dehalarını
mükemmel akademik makalelere saklayarak daha ciddi işlere yöneliyor.
Kısacası, “ içtimai ve siyasi mezhebimiz”
bellidir: Türkçülük.
Bunu söyleyince en eski
arkadaşlarınız bile sizden yüz çevirebiliyor. Bebek katillerini, bölücü vatan
hainlerini, kelle kesicisi şeriatçı köpekleri eleştiremeyenler sizi bir anda
faşist, ırkçı insanlık düşmanı ilân edebiliyor. Bu da insanın moralini
bozabiliyor.
Zaman zaman yanlış düşünmüş
müyüzdür? Kuvvetle muhtemelen, evet! Yanlıştan dönmeğe çalışmış mıyızdır?
Kesinlikle evet!
Yazmak, okunmakla besleniyor.
Ben yazmasına yazarım da okumayı
kimse istemiyor.
Maruzatım budur.
5 yorum:
Ben okurum sen yazmaya devam et yeter ki.
Teşekkürler Selcen Hanım, eksik olmayın.
Ben de okuyorum, hem de beğenerek okuyorum. Hatta bazen adeta kendi düşüncelerimin sizin tarafınızdan ifade edilmiş olduğunu sanıyorum. Biz, okuma özürlü olduğumuz an daha çok yazma özürlü bir toplumuz. Lütfen yazmaya devam edin. Saygılar
Ben de okuyorum, hem de beğenerek okuyorum. Hatta bazen adeta kendi düşüncelerimin sizin tarafınızdan ifade edilmiş olduğunu sanıyorum. Biz, okuma özürlü olduğumuz an daha çok yazma özürlü bir toplumuz. Lütfen yazmaya devam edin. Saygılar
Çok çok teşekkür ederim. Bu desteğiniz inanılmaz. O halde biz de elimizden geldiğince dilimiz döndüğünce yazacağız. Eksik olmayınız.
Yorum Gönder