Bu hayatta herkesin bir hocası
var.
Konunun bütün özetini tek cümlede
sunduğumuza göre gerisini okumağa herhalde gerek kalmadı, değil mi?
İnsanlar yaşamak sorumluluğunu
üzerlerinden atmak ve yaşadıklarını bedavaya getirmek için hocalara ihtiyaç
duyuyor.
Kararları bir bilenin üzerine
yıktıktan sonra getiriyi, menfaati,
faydayı devşirmek galiba şark kurnazlığı denen şeyin ta kendisi.
Çok sevilen bir “hoca”, “ Yarın
mahşer gününde “ Ben Nakşibendiliğin halidinakşi
kolundanım!” diyen, doğrudan cennete girecek!” demişti. Bunu bir videoda izlemiştim.
Yani mesela Tanrı’nın kadir-i
mutlak olmasının, her şeyi bilip bilmemesinin falan da bir önemi yok. Bu “hocaya”
inananlar, yarın mahşer gününde, “gargaraya getirip” yalan söyleyerek cennete
girebileceklerine ciddi ciddi inanan insanlar. Muhtemelen şöyle düşünüyorlar: “
Yahu o kalabalıkta kim görecek kim bilecek?” Herhalde Tanrı’nın da çok meşgul
olacağını, bu tip ayrıntılara kafa yoramayacağını falan sanıyorlardır.
Öte yandan hayatın her anının bir
günah sevap tartısına konduğuna,
meleklerce gözlendiğine de inanıyorlar. Yani kudreti sınırsız Tanrı
herhalde işi sağlama almak için her birimize ikişer kayıt meleği veriyor ve
yarın mahşer gününde olası itirazları cevaplamak için onların kayıtlarını esas
alıyor.
Cennete gitmek için herhangi bir
hocanın “tavassutuna” veya “kıyağına” ihtiyacı olduğuna inanan bir insan
elbette unutması, yanılması mümkün olmayan Tanrı’nın “inandırıcı olmak” için
elinde kayıt bulunduracağına da inanabilir. Bunda şaşılacak bir şey yok.
Herkes “iman ettik” falan diyor
ya, boş lâf! Hiç kimse aslında öyle çok muktedir, sınırsız bir Tanrı’ya falan
inanmıyor. İnsanlar kendileri gibi
düşünüp kendileri gibi davranan, dolayısıyla pazarlıkla ikna edilebilecek bir
varlığa inanıyor. Dolayısıyla aslında yaygın dindarlığın özü insan zaaflarını
taşıyan ama gücü sınırsız olan bir başka insana duyulan korkuya dayanıyor.
Şimdi bu yazıyı okuyanların
bazıları kuvvetle muhtemeldir ki “ Vay dinsiz! Allah’a küfrediyor!” diyecektir.
Öte yandan bileği kuvvetli yiğitlere Allah’ın sınırsız cariye bağışladığına,
şehitlerin kanının “ulemanın”
mürekkebinden değersiz olduğuna, saçı açık kadının cehennemde saçlarından asılacağına da
inanıyor ve Tanrı’nın bunları yapacağına da inanıyorlar. Yani sınırsız merhametli,
bilgili Tanrı’nın, kendileri gibi davranabileceğine inanarak insanların imanlarını
tartabiliyorlar. Bunları yaparken de “ Acaba bizim aklımızdaki Allah gerçek
Allah olabilir mi?” diye bir an bile düşünmüyorlar.
Çünkü bu abiler kendi akıllarının yerine
hocalarının akıllarını koyup da bedavadan huri ve gılman kapabileceklerine
inanarak huzur buluyorlar.
Başka bir izahı olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder