İnsan her zaman bilgili ve bilge
değildir. Belki de insan ömrü boyunca bilgili ve bilge değildir.
Şeylerin tam bir bilgisine ulaşmak mümkün olmadığına
göre insan, daima elindeki bilgi kandilinin kudreti kadar aydınlanan bir yolda yürümek
mecburiyetindedir.
Burada insanın, elindeki bilgi
kandiliyle hangi yolu tercih ettiği sorusu akla gelir. Çünkü insan hayatının
her günü yol ayrımlarına varacaktır.
Yol ayrımlarındaki tercih anları heyecan vericidir ve insan genellikle heyecan
ve ondan sonra gelen zevkin sürekli olmasını ister.
Bir müddet sonra iş sürekli
olarak heyecanın ve zevkin tercih edilmesine varır. Ve böylece insan yol
ayrımlarındaki tercihlerin sonuçlarını düşünmekten vazgeçip tercih yapabilmenin
zevkine bağımlı hale gelir. “Tüketim çılgınlığı” denen şeyin davranışsal temeli budur. Yeni cep
telefonunuzu aldığınız ilk gün duyduğunuz heyecan, ikinci gün söner. Ya da yeni
kıyafetinizin çevrenizde yarattığı hayranlık bir müddet sonra söner.
Bu noktada “beğenilmek arzusuna”
değinmek, yolların birbirileriyle ilişkili, çatallanmış hallerini sezmek ya da
görmek açısından önemlidir.
Yanılmak veya aldatılmak, “Beklentilerin
boşa çıkması veya boşa çıkarılması” anlamına gelir.
Yanılmak doğru beklenen tercihle yanlış yere
varmaktır.
Aldatılmak ise doğru hedefe
varılacağı vaadinin boşa çıkmasıdır.
Peki ama neden “doğru” hedef? İnsan daima doğruya mı yönelir? İş burada
dönüp dolaşıp “ Kimin doğrusu?” sorusuna gelir.
Yanılmak bir insanın “doğru
bildiğinin” yanlış olduğunu anlamasıdır. Yanlış yola girdiğini anlamayan kişi yanılmış sayılmaz. Yanılmak, insanın doğruya
ve yalnızca doğruya yönelmek istediğini ifade eder. Yanıldığını söyleyen
kişi seçtiği yolun yanlışlığını
idrak eden kişidir. Yanılmak, kişinin
yol ile ilgili bilgisinin, izleniminin ve kararının doğru olup olmamasıyla ilgilidir.
Aldatılmak ise bir yoldaşlığı
gerektirir. Çünkü burada kişi, ona “ Aynı doğru
yolda onunla birlikte yürüyeceğini
söyleyen bir insan” tarafından yanıltılır.
Burada aldatılmanın iki türü
olduğunu, derhal görürüz.
Bunlardan birincisi, gerçekten
doğru bir yolda beraber yürüdüğümüz
yoldaşımızın, yanlış bir yola girerek
bizi terk etmesi ve beraberlik vaadini boşa çıkarmasıdır. Aldatılmanın bu
türlüsü, iyi ve doğru bir insanın güvenini boşa çıkarmakla ilgilidir. Doğru bir yolda yürümek azmindeki insan, iyi
bir insandır.
Amma ve lâkin aldatılmanın
günümüzdeki yaygın anlamı
bambaşkadır. Aldatılmanın günümüzdeki yaygın kullanımı, “dolandırılmaktır”.
Günümüzdeki yaygın anlam daha ziyade politika gücüyle oluşturulmuştur ve bu
anlam kelimenin tam anlamıyla dolandırılmaktır.
Şunu en başta belirtmekte fayda
vardır ki dolandırıcılar bazen korku,
iyi niyet gibi duygularımızı sömürerek bizi yanıltabilir ama sorun bizim
yanlışa düşerken dahi aslında iyilikten ve doğruluktan ayrılmamak için gayret
sarf ettiğimize içtenlikle inanmamızdır. Bilgimizin sınırlılığı yüzünden
kötülüğü ayırt edemememiz, sonuçta
aldatılmış bile olsak aslında bir
yanılgıdır. Çünkü iyiliğe dair
tercihimiz sonuna kadar bizim irademize bağlı kalmıştır.
Peki ama “dolandırılmak”
anlamındaki aldatılmanın “yanılmaktan” farkı nedir?
Yanılmak, “ doğruya yönelmek
üzere kararlı” davranan ve seçtiği yolun, insanlara en az zarara vereceği
yönünde samimi bir inanca sahip olan insanın, doğruya yönelme gayretidir.
Oysa “dolandırılmak” anlamındaki
aldatılmak, yanlış olduğu açıkça görülen ve bilinen bir yolda birlikte yürüyen
yoldaşlardan birinin diğerini yanıltmasıdır.
Dolandırılmak anlamındaki
aldatılmak olayında yoldaşların her
ikisi de “ bir başkasına zarar vermek” veya “başkalarının
zararı pahasına bir yarar elde etmek” amacıyla ortaklaşa hareket ederler.
Dolandırıcılar genellikle “kolay görünen yol” vaadiyle yoldaşlarını aldatır. “Kolay
görünen yol” da genellikle en az zararı verecek şekilden uzak, dümdüz ve kırıcı
biçimde uzanan yoldur.
Yanlış yoldan gitmeği aklından
geçiren insan, dolandırıcının hedefidir. Bu yüzden dolandırıcılar “Dürüst bir insanı dolandıramazsın!” derler.
Dolandırıcıların en çok güven duydukları şey, yoldaşlarının, bilerek yanlış
yolda gittiklerini itiraf edemeyecek olmalarıdır.
Ve fakat bir başka daha önemli
ayrım vardır ki o da yanılanlar,
verdikleri zarardan dolayı kendilerini suçlarlarken “aldatılanlar”,
bundan dolayı yoldaşlarını suçlarlar.
Bu yüzden dolandırılmak anlamında
aldatılanlar, kötüler tarafından aldatıldıklarını, kurban ve mağdur olduklarını
sürekli söyler ve bunlardan şikâyet ederlerken kötü insanlarla ne işleri
olduğunu asla açıklayamazlar.
Aldatılanlar yoldaşlarının
kötülüğünden habersiz olabilirler. Ve fakat genellikle gittikleri yolun bir
başkasına zarar vereceğinin farkındadırlar.
Söz gelimi ulusal, lâik Türk devletini
yıkmak “menziline” beraber giden
insanların, eylemleri, yolları , hedefleri zaten gayrı meşru iken bu yolda beraber yürüyen insanların birbirlerine karşı
tutumlarında, bir meşruiyet ve hak zemininden bahsedilemez.
Yanıldığını söyleyen insan,
yanlıştan doğruya yönelen insandır. Yanılmak
doğruya yönelmek iradesiyle yanlış seçim yapmaktır.
Dolandırılmak anlamında
aldatıldığını söyleyen insan ise aldatılmasa
yanlış yolda yürümeğe devam edeceğini söyleyen insandır.
Bu yüzdendir ki yanılan insanlara
güvenebiliriz ama dolandırıldığını/aldatıldığını söyleyen insanlara, yollarını
ve yöntemlerini tam olarak öğrenmedikçe güvenmemekte fayda vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder