Sık sık sorulan ve öğrenilmiş
çaresizliğimizin mazereti olan “ Ne yapmalı?” sorusuna bir cevap vermeyi
deneyeceğim.
Ülkenin kötü gidişiyle ilgili
bildiğimiz tel şey, kötülere karşı
örgütlenmek, yığışmak ve onlarla bu şekilde oluşturulmuş bir kalabalıkla
mücadele etmek.
Burada sorun şu ki maalesef Türk
toplumunda en solcu, ilerici, devrimci vs kalabalıklar bile ancak ve yalnız
kabile mantığıyla bir araya gelebildikleri için öncelikle daha yolun en
başında ayrışma başlıyor. Bunun yanı sıra bu kabileleşme ile etnikçi Kürt ırkçılığının ve siyasal
İslâmcılığın toplumsal ilkelliği kabul edilmiş, onaylanmış oluyor.
Hal böyle olunca kabileleşmede
çok daha becerikli ve katı olan Kürtçülük ve İslâmcılık, muarızlarına daima üstün geliyor. Ve zaten gelinen
noktada ülke muktedir İslâmcı’larla onlara karşı “eş iktidar” ve fiilen ülkenin
ortağı durumunda görünen Kürtçülük
arasında fiilen paylaşılmış durumda. Kürtçü terörüne karşı mücadele
edildiği söylense de Kürt ırkçılığının isim değiştirmesi ihanetine hâlâ müdahale edilmiş değil. Sözde yok edilen
Kürt terör örgütünün köylerimize , belediyelerimize hatta kara yollarımıza koyduğu Kürtçe isimler
birer işgal nişanesi gibi hâlâ yerli yerinde duruyor.
O halde kabileleşmeye,
kitleleşmeye, sürüleşmeye karşı daha farklı, daha insanca, daha etkili bir yol
bulmalıyız.
Kitleleşmek, sürüleşmek insanı
sorumluluktan kurtardığı için kabileler halinde
mücadele etmek bize daha tatlı geliyor.
Hal böyle olunca yapılması gerekenler hep kabile liderlerinden veya kabile büyüklerinden bekleniyor. Bizde nihai kabileler, partiler ve
sorumlular da onların liderleri.
Peki o halde ne yapmalıyız?
Eczacılıkta yarı katıları/
kremleri temizlemek için talaş
kullanırız. Talaş, küçük tahta kırıntılarından ibarettir. Aynı miktarda
talaştan elde edebileceğiniz tek parça tahta ile yapamayacağımız bu işi küçük parçalardan
oluşmuş talaşla yapabilirsiniz.
Kaba fizyokratlık taslamak istemem ama kabileciliğe karşı Türklüğ’ün medeni gücü bireyselliğinden gelmelidir.
Bu nasıl olmalıdır?
Öncelikle Türk milliyetçilerinin,
vatanseverlerin partileşme/ kabileleşme
saplantısından ve mücadeleyi liderlere yüklemek tembelliğinden kurtulmaları gerekiyor.
Öncelikle şu artık anlaşılmalıdır:
Kabileler, kitleler, ideoloji, felsefe, sanat,
edebiyat üretemez. Bunları
üretemeyen yığınların, kabilelerin bütün hayatımıza, bilinçten, sorumluluktan,
kısaca insanlıktan uzak bir şekilde ve en basit şartlanmalarla teker teker verdikleri oylarla hükmetmesi son derece tehlikelidir.
İşte bu yüzden, Türk milliyetçileri ve
vatanseverler, sanalağ ortamında teker teker bireysel sayfalar veya bloglar oluşturmaya
çalışmalı. Bu mecralarda yalnızca
siyasete değil, edebiyata, sanata ve felsefeye dair de fikirler paylaşılmalı.
Burada toplumun bilgilendirilmesi
ve uyandırılmasının yanı sıra kişisel
blog ya da sayfa yazarının yazı ve düşünce yapılandırması alışkanlığını
geliştirmesi, sağlanacak asıl fayda
olacaktır.
Yaratıcılığın, üretkenliğin yaygınlaştırılması
sağlanamazsa toplum liderlerin ve kanaat
önderi denen kabile güdücülerin zihnî vesayeti altında kalacaktır. Bunu engelleyebilmenin etkili
yollarından biri düşünsel faaliyetlerde “yüzey
alanını” büyütmek olacaktır. Binlerin
fikirlerine tak başına hükmeden bir
parti liderindense binlerin her birinin birbiriyle etkileşiminin
sağlandığı bir yaratım ortamında , doğruya,
uygarlığa çok daha çabuk ulaşılacaktır.
4 yorum:
"Ben bilmem efendim bilir" mantığı daha kolaylıktır..Neden yoralım güzel kafacıklarımızı değil mi?Sürü deyince de kızıyorlar.Sürünün sürü olduğunu anlamasını istemeyen ÇOBAN en başta çemkiriyor.
O kadar umutsuzum ki, böyle olmaktan dolayı kendime kızıyorum. Tüm "atlaslar" çekilsin ve bu çukurda kalanlar debelensin. Hiç bir yapmayalım üstadım...
Selcen Hanım, uzun zamandır yoktunuz. Pek sevindik, hoşgeldiniz.
Çabamız insanları insan gibi davranmağa çağırmak değil mi zaten? Kötülük kendi çapında iğneyle kuyu kazarken, uyumaz ve üşenmezken bizim ümitsizliğe düşüp durmamız kabul edilemez.
her zaman bekliyoruz, saygılar...
Biz ezilelim de çocukların ne günahı var mirim? Çabamız onların geleceği için değil mi? Atatürk ne diyor? "Tek başıma bile kalsam göğsüme fişekleri sarar bir tepede vatanı savunurum..." gibi bir şey söylemiyor muydu? O halde insanın eli ayağı tutarken ümitsizlik bize yakışmaz.
Her zaman bekliyoruz.
Saygılar.
Yorum Gönder