Türkçü dünya görüşünü ve romantizmi öz olarak kabul edersem, hâlâ kendimi bir yere ait hissetmiyorum. Ülkücü naraların atıldığı klavyeler, çoşkulu marşların söylendiği salonlar, dinin afyon olarak çekildiği izbeler, sokaktaki pes payeler, seçkinciler, üstüncüler, enteller, sonradan görmeler, beş göbektir şehirli olan köylüler, amazonlar, maçolar, silikler, sinsiler, yalancılar, yalakalar(...).
2 yorum:
Bir modernleşme ağıtı bu kısa yazı.
Her ne kadar değerli yazarımız yorumlarını bize çok görse de bu kısa vurum hakkında iki çift laf etmemiz şart.
Aslında bir çift laf ettik ama olsun. Gene de yazarımıza muhalefet etmek pahasına seçkinciliği sonuna kadar savunacağımı, lümpenlikle empatinin yozlaşmayı ve kokuşmayı getireceğini belirtmek istiyorum.
Gönüllü cahil, gönüllü kaba, gönüllü kindar insanlar nasıl beni kendilerinden saymıyorlarsa ben de onları kendimden saymıyorum. Durmadan sorulan "Ee ne yapacağız?" sorusuna da şu cevabı veriyorum:
" Ya yok olacağız ya da lümpenleri, cahilleri medeniyete zorlayacağız." Başka soru? Yazıyla ilgili asıl soru şu: Yazarımız nerede huzur bulacağını düşünüyor? Çaresizlikten başını örttüğünü düşündüğü, kindar, saldırgan türbanlı bacılarının yanında mı? Yoksa bir resim sergisi gezmedikçe ruhu huzur bulmayan seçkin Türklerin yanında mı?
Sorulardan kaçmak cevap değildir. Ve bir gün olaylar bizi cevap vermeğe mecbur eder.
Kimse kızmasın ama cehalet ve öfke dizginsizce egemenken benim "galibalara", " amalara", "ya?"lara ayıracak yerim de zamanım da yok. Aziz yazarımızın en kısa zamanda huzurlu yerini bulabilmesini diliyorum.
Sayın Çelik, Türkçü romantizm ayarlarına döndüğümü belirttim. Tercih yapmam gerekirse doğal olarak, kendi yaiam tarzımı ve özgürlükletimi koruyacağım. Benim özgürlüklerime saygı duymayan eziklere elbette direneceğim. Bunun için her hangi bir yerde durmam gerekmiyor. Saygılar.
Yorum Gönder