28 Aralık 2009 Pazartesi

Yarı Yasallık Yarı Demokratlık Tam Zorbalık


"...Bir yanda yasal (dün DTP, bugün BDP), diğer yanda yasadışı (PKK) Kürt siyasi hareketleri ve bunların birbirleriyle ilişki içinde oldukları birer gerçekse bunların arasında “yarı yasal” olarak tanımlayabileceğimiz bir yapının bulunması doğal, hatta zorunludur..."

Yukarıdaki cümle meşhur bir köşe yazarımıza ait*.

Bu köşe yazarımız sol kökenden, Marksist gelenekten bir yazar. Dolayısıyla normatif düşünmemesi ve nedensellikten uzak düşünmesini normal karşılayabiliriz. Çünkü kendisi bütün Marksist kökenli yazarlarımız gibi sonuçları görüp sonucu yargılamaksızın çözüm üretmek pragmatizmini bize akl-ı selim olarak dayatabileceğini düşünüyor.

Ama işin kötü tarafı bu tip cümleleri liberal okumuşların da benimsemeye başlaması.

Hukuk devleti idealini benimseyen bir liberalin bu cümleye derhal itiraz etmesi gerekir.

Bir hukuk devleti, içinde “yarı yasallık” gibi bir seçeneğin olmadığı bir devlet anlamına gelir. Eğer biri devlet dışındaki güç kullanıcıların “yarı yasallığından” bahsediyorsa devletten de hukuka uygun davranmasını beklemek hakkı kalmaz.

Bu “yarı yasallık” kategorisi, Marksist demokrasi fikrinin çarpıklığının bir sonucudur. Marksist temelde demokrasi sayısal çoklukların, sırf kitlesel oldukları için taleplerinin “hak” olarak kabul edilmesi gerektiğini savunur.

Buna göre bir kitlenin, herhangi bir talebi, sırf belli bir grubun kendi içindeki mutabakatına dayandığı ve grup tarafından dile getirildiği için bir “müştereklikten” kaynaklanan bir hak seviyesine yükseliverir.

Bu, kolektivizmin “hak” kavramını nasıl çarpıttığını gösterir.

Bu çarpıtma ne kadar sık gösterilse azdır.
Çünkü etnik ırkçıların meşruiyet iddialarının temeli bu çarpıtılmış hak kavramıdır.

Hak kavramı bir kere bu şekilde çarpıtıldığında hakkın kaynağı kitlesel talepler ve kitle tepkileri haline gelmektedir. Bu durumda bir sayısal çokluk halinde kendini gösteren her kitle, taleplerinin meşru ve karşılanması zorunlu haklar olduğun bize dayatmaya başlar. Ülkemizdeki Kürtçü terörün sebebi, hak kavramının bu şekilde çarpıtılmasına ses çıkarılmamış olmasıdır. Siz bir kere kitlelerin her talebinin birer hak olduğunu kabul ederseniz, kitlelerin, “kendilerinin haksızlığa uğradığı” gerekçesiyle şiddete yönelmesinin de önünü açmış olursunuz.

Oysa hak ne kitleleşmeden ne de farklılıktan kaynaklanır. “Hak” insan olmaktan kaynaklanır.
Hakkın bu kaynağı, onun aynı zamanda sorumlulukla bağlı olarak herkes için ve her zaman geçerli olmasından dolayıdır.

Dolayısıyla sorumsuz bir haktan bahsetmek mümkün değildir. Kitlesel taleplerin “hak” olamaması sorumluluğun bireysel bir durum olmasındandır aynı zamanda. Zira kitlesel işlendiği iddia edilen suçlarda dahi herkesin ayrı ayrı cezalar alması, suça iştirakte bireysel sorumluluk derecesinin gözetilmesi de bunun sonucudur.

Hak kavramında dikkate alınması gereken bir başka husus, hakkın meşru kullanımının hiç kimseye bir maliyet yüklememesidir. Hayatta kalmam için başkasının ölmesi gerekmez. Veya ceketimi sırtıma geçirmem kimsenin cebinden bir şey eksiltmez. Veya yalan söylemedikçe, şiddeti çağırmadıkça, hakaret etmedikçe fikirlerim kimseyi bağlamaz.

Oysa kitlesel talepleri hak diye kabul ettiğimiz takdirde hem bunların sorumluluk durumlarındaki muğlaklık hem de bu tip çarpıtılmış bir hakkın hayata geçirilmesinin başkalarına yükleyeceği maliyet gibi iki büyük sorun demokrasiyi işlemez hale getirecektir.

Çünkü sayısal çoklukların her birinin hayat geçirilmesi için öne sürdükleri her talebin hak olup olmadığı ve bunun yanı sıra meşruiyet testinin yapılamaması çoğunluğun barışçı egemenliği olan demokrasiyi sakatlayacak, yönetim imkânını elimizden alacaktır.

Bu durumda çözüm “yarı yasal” tasarım ucubelerine boyun eğmek değil, bu tip ara örgütlenmeleri gayri meşu ilan etmek ve bunlara hiçbir şekilde izin vermemektir.

Bahsi geçen terör örgütünün ve iştiraklerinin varlıklarının bu açıdan hiçbir meşru gerekçesi olamaz.

Sadece terörle ilişki değil, toplumu taleplere göre hak iddialarıyla bölmenin de siyaset konusu yapılmasının önüne geçilmediği takdirde bu kısır döngünün önüne geçilmesi mümkün değildir.








*
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Kurt_sorunu_dinlemelerle_cozulemez&tarih=28.12.2009&Newsid=278523&Categoryid=4&wid=73

Hiç yorum yok: