Devletçi sistemin veya daha popüler tabirler karma ekonominin en önemli mantıkî hatası ekonominin bir icat olduğunu sanmasıdır.
Buna göre, hükûmetler ve bürokrasi, kendilerine göre yanlış giden şeyleri düzeltmek için gerekli müdahaleyi yaparlarsa her şey yoluna giriverir.
Bu anlayışın “patladığı” en çarpıcı uygulama, Türkiye’de devletin ilaç tedarikidir.
Türkiye’de ilaç eczaneye gelinceye kadar piyasa şartlarında işlem görür. İlâç endüstrisinin Adam SMITH’in kınadığı devlet beslemesi iş adamı uyanıklılığıyla fiyat belirleme pazarlıkları bu sürecin dışında sayılmalı aslında.
Dolayısıyla ilâçta fiyat, herhangi bir taleple arzın etkileşmesinden değil, ekonominin doğasına aykırı bir sistemle bütünleşen sermayenin bürokratlarla yaptığı pazarlıklar sonucu belirlenir.
Çarpıklık daha ilk aşamada başlamaktadır.
Buna rağmen ilâçların üretimden son tüketiciye gelene kadarki muameleleri tamamen özel sektör şartlarında geçekleşir.
Çekler, senetler imzalanır ve işleme konur, ilâç son tüketiciye hızla temin edilir.
Sorun bu işleyişin devletle ilgili kısmındadır. Çünkü devlet Türkiye’de ilâç alımında en büyük ve tek müşteridir!
Son tüketiciye gelene kadar ilaç diğer bütün mallar gibi yalnızca bedelinin ödenmesi şartı ile hızla temin edilir.
Herkes , devletin bize bedava ilâç verdiğini, dolayısıyla ilâcı devletin temin ettiğini sanır.
Burada dikkat edilmesi gereken şey şudur:
Türkiye’de devletçi sisteme rağmen hastaya ilâcı temin eden, devlet değil, eczacıdır!
Bu çok önemli bir ayrımdır!
2006 Yılında SSK eczaneleri kapatıldığında, devlet piyasa şartlarının çok altında inanılmaz iskontolarla doğrudan firmalarla pazarlık ederek kendi ilâcını temin ediyordu. Peki ne olmuştu da devletin kendi eczaneleri sisteme ayak uyduramamış ve iflâs etmişti? Bu aslında devletin ekonomiye girdiğinde neleri, nasıl berbat edeceğinin en ibretli örneğiydi, kimse dikkat etmedi.
Olan şuydu: Devlet için ilacın ucuza temin edilmesi önemliydi, oysa ilaç hastanın tedavisi için kullanılıyordu. O dönemlerde SSK hastanelerinde yaşanan “muadil ilaç” rezaletlerinin sebebi buydu.
Bir başka sebep de özel sektörde kendisini vergi anevrizmalarıyla gösteren inanılmaz stok şişmesiydi. Sözüm ona devlet menfaati gözetilerek inanılmaz iskontolarla alınan ama piyasada taleple ilişkilendirilmemiş ilaç stokları büyük miad ve maliyet problemi olarak devlet bütçesine sonradan ciddi zararlar verdi.
SSK eczaneleri uzun müddet devlet tarafından finanse edildi ve zararları sözüm ona kapatıldı ama bunun yürüyemeyeceği belliydi ve 2006’da bu zincir koptu.
SSK eczaneleri kapatıldıktan sonra devlet bu yanlış politikasını uygulamaktan vazgeçmedi.
O politikayı özel eczaneler üzerinden yürütmeye başladı! SSK eczanelerindeki ucuz ilâç alım politikasını fiyat kararnamesini katılaştırarak, kâr marjlarını düşürerek ve kurum iskontolarını arttırarak devam ettirmeye kalktı.
İşin devlet için iyi yanı şuydu ki bu sefer meydana gelecek zararları devletin kapatması gerekmiyordu. O zamana kadar “devlet kesesinden” beslendiği düşünülen, semirmiş eczacı camiası, nasıl olsa kendi zararını telafi edebilirdi. Devlet, özel eczaneleri SSK eczanesi statüsüne sokarak hem zararın karşılanması maliyetinden kurtuldu hem de “bedava ilaç dağıtıcısı müşfik baba” rolünü sürdürmeye devam etti.
“Hastalarımıza ucuz ilaç” saçmalığının Türkçe’si buydu.
Oysa ilâcın fiyatının ucuzlaması sadece bir yanılsamaydı On tane muadil içinde bir kaçının devlet tarafından karşılanması, geri kalan daha yüksek fiyatlı muadiller için geçerli değildi. Devlet gene SSK eczanesi mantığıyla hastaya ucuz ilâcı dayatıyor ama onun geçek ihtiyacını ancak hasta tarafından karşılanması gereken “fiyat farkıyla” karşılayabiliyordu.
Devletçi ekonomi bu sefer, SSK eczanelerinde görülmeyen bir problemle karşı karşıyaydı, çünkü “fiyat farkı” gibi bir problemin yaşanmadığı SSK eczanelerinde dahi ekonomiye aykırı davrandığı için gerçeklerin beton duvarına toslamışken piyasada, yani “tercihlerin sahasında” aynı politikayı yürütemeyecekti.
Çünkü SSK eczanelerinde hastaya, ilâcı bedava veren makam olarak ilâcı emredebilirken piyasada hiçbir doktora veya eczacıya aynı şeyi yapamayacaktı.
Ama devlet ne yaptı? SSK eczanelerindeki emrediciliğini, karmakarışık geri ödeme protokolleri, eczacıya kımıldama imkânı vermeyen sözleşmeler ve fiyat kararnameleriyle sürdürmeye çalıştı.
Oysa bu, ekonominin beton duvarına ikinci kere toslamasını sadece geciktirdi. Nitekim bugün gelinen noktada depolar kısa vadeli ilaçların satışına kendiliğinden kısıtlama getirerek eczacıların, devletin keyfi davranışlarından dolayı içine düştükleri ödeme sıkıntılarından zarar görmemek için tedbir almaya başladılar.
Peki bu çarpık ve ahlâk dışı politikaya ilk karşı çıkması gerekenler kimlerdi?
Elbette eczacılar!
Oysa eczacılar bunu yapamadılar.
Devlet erkânı, örgütlenmiş bir menfaat grubu olarak büyük sermayeye emredememektedir. Totaliter sosyalist bir rejim olmadıkça, hiç kimse de kimseye bir şeyi üretmesini emredemez zaten.
Oysa eczacı camiası iki sebepten emredilmeye açıktır.
Birincisi eczacı meslek camiası örgütlenememektedir. Bunun psikolojik sebebi, uzmanı olduğu ilaç konusunda, kendisi kadar bilgi sahibi olmayan tıp camiasının akıldışı egemenliğine karşı duyulan aşağılık kompleksidir ama bu konumuz dışındadır.( Eczacı, bütün ilâç bilgisi topu topu bir yıllık farmakoloji bilgisine dayalı bir başka mesleğin, kendi uzmanlığı üzerindeki egemenliğine karşı çıkmadıkça ve bu konuda belirleyici olamadıkça kendini yetiştirmesi, yenilemesi ve işlevsel hale gelmesi mümkün olmayacaktır.)
İkinci sebep ise örgütlenmede egemen zihniyetin ilkel sosyalist/ kolektivist zihniyet olması, sosyalist eczacıların, meslek örgütlerini, örgütlenme becerileriyle yıllardır işgal etmiş olmasıdır.
Meslek örgütü, meslektaşlarının hakkını, devletin keyfî uygulamalarına karşı korumak yerine, meslektaşlarını sosyalizmin devlet fetişizmine köle etmeye uğraşmış, birer sosyalist hücre evi gibi anlamsız ideolojik yayın ve propagandayla eczacının vaktini zayii etmiş, emeğini de bürokrasinin keyfine peşkeş çekmiştir. Sosyalist grupların fikri egemenliği eczacıyı devletin kolektivist ve popülist politikalarına karşı uyuşturmuştur. Ekonominin doğası göstermektedir ki sosyalizm afyondur!
Bu iki sebepten dolayı eczacı, piyasa şartlarında çalışan bir tacir iken devletçi ekonominin gayrı resmî memuru olmaya itilmekten dolayı ciddi bir bilinç bölünmesi yaşamaktadır. Ülkemizde eczacı hizmet vermeye devam edecekse, ilâcın, diğer bütün mallar gibi piyasanın şartlarında işlem görmesi, devletin de piyasanın diğer aktörleri gibi sözünde durarak alış veriş etmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde eczaneler devletin, üzerlerinde oynadığı “halkçılık” oyunun ağırlığını ve maliyetini daha fazla çekemeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder