(Bunları, olası bir kıyamet
durumunda fikir tohumları olsunlar diye yazıyorum. Çünkü aklımız
çoraklaştırılıyor ve sürekli saldırı altında.
Gerçeği durmadan “başkasından alıntılanan
bir şey” olarak görmekten, kavram geliştiremiyoruz. Bu yazılar aynı zamanda
gönüllü bir cehalete ve tanımsızlığa kendisini mahkûm eden Türk Milleti’nin
kavram dağarcığını oluşturmak ve korumak için yazılıyor.)
Vatandaşlığın “evrensel” bir tanımı yapılabilir mi? Hayır…
Çünkü “vatan” kelimesinin bizim
için ifade ettiği “değerler” başka toplumlarca paylaşılmayabilir ya da farklı
anlamlara gelebilir.
Vatan: Egemenliğini ve
bağımsızlığını kanıyla kazanmış bir ulusun, üzerinde egemenlik aygıtlarını hiç
kimseye hesap vermeden kullanabildiği, sınırları diğer uluslara zorla kabul
ettirilmiş toprak parçasıdır.
Bu, özünde Türk bağımsızlığına ve
egemenliğine dayalı bir tanımlamadır. (Şurası kesindir ki biz bağımsızlığımızı
ve egemenliğimizi başkalarına göre anlamak ve tanımlamak zorunda değiliz ki bu
da “bilişsel bağımsızlık” olarak adlandırılabilir.)
Peki o halde vatandaşlık nedir?
Vatandaşlık: Kendi vatanında
bağımsız ve egemen yaşayan bir ulusun, toplumsal düzenine ve devletinin kuruluş
ilkelerine uymak kaydı ve şartıyla o vatanda temel haklardan ayrımsız
yararlanabilmek halidir. Bu kayıt ve şart altında bu haklardan yararlanan
insana da “vatandaş” denir.
Görüldüğü gibi “vatandaşlıkta”
ölçü ırk, kan, soy benzerliği vs değildir, doğrudan doğruya vatana ve onu vatan
yapan ulusa, o ulusun “değerlerine” tartışılmaz ve bölünmez bir bağlılık duymak,
bu bağlılığın gereklerini yerine getirmektir. Tanımda bu değerlerden
bahsedilmemesi tanımdaki vatandaşlık kayıt ve şartının, bu değerleri içeriyor
olmasındandır.
Dikkat edilirse vatandaşlık bir
kayıt ve şartla bağlıdır. Kayıtsız şartsız vatandaşlık diye bir şey yoktur.
Bunun sebebi, “vatandaşlığın” da temel haklar gibi ancak “sorumluluk ihlali
olmadıkça” dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir menfaat olmasındandır.
Neden böyledir? Çünkü canımızın
istediği yere canımızın istediği zaman gitmemizi sağlayan şey, temel
haklarımızın evrenselliği değildir. İçinde yaşadığımız vatanın varoluşuna
aykırı davranmayacağımıza dair beklentileri kabul ettiğimizin herkesçe “masumiyet
karinesi” altında kabul edilmesidir. Vatanın varoluşuna kayıtsız şartsız bağlı
olduğumuza dair ortak kabulümüz “vatan” üzerinde menfaatlerimizi istediğimiz
gibi arayabilmemizi mümkün kılar ve güvenceye alır.
Dolayısıyla vatanı vatan yapan
milletin bağımsızlığına, egemenliğine ve kimliğine saygı ve dahası bağlılık
duymaksızın vatandaş olmak mümkün değildir. Dünyanın her yerinde uluslar kendi farklı
toplumsal düzenlerini kurmuşlar ve farklı ideolojiler belirlemişlerdir. Buna karşılık hiçbir ulus ne vatan olgusundan
vazgeçer ne de vatandaşlığın gerek-şartlarından.
Peki bunun bizim için önemi nedir?
Öncelikle Kürtçü etnik ırkçılığın
silahlı ve silahsız bütün unsurları, Türk vatanının milleti ve devletiyle bölünmez
bütünlüğünü açıkça ve sürekli reddederek vatandaşlığın gerek şartlarını sürekli
ihlal etmekte ve hakkında kanun
olmamasına rağmen “vatana ihanet “suçunu her gün işlemektedir.
Medeni bir ülkede vatandaşlık
hakkının iptaline sebep olabilecek bir “suç” milli egemenliğin mabedinde milli
egemenliğe ortak çıkabilmektedir.
Bunun da ötesinde ülkede nasıl
elde ettiklerini anlayamadığımız bir vatandaşlık menfaatiyle milyonlarca
yabancı, Türk bağımsızlığını ve egemenliğini açıkça reddederek vatandaşlık
hakkını sınırsızca sömürebilmektedir.
Bu iki kesimin fiilen Türk
vatandaşlığıyla hiçbir ilgileri yok.
Resmî zorlayıcılık, vatandaşlığın
anlam ve önemini fiili uygulamalarla açıkça yıpratmaktadır.
Bu durumda “vatandaşlık almış”
Suriyelilerin durumu da şu şekilde açıklanmalıdır:
Medeni ülkelerde ancak uzun ve
denetlenebilir bir uyum sürecinin sonucunda alınabilen vatandaşlığın parayla
satın alınabilmesi mümkün değildir. Bu şekilde alınan vatandaşlık herhangi bir
yürütme organının izniyle sağlanmış olsa bile hukukun temel ilkelerine kesinlikle
aykırıdır. Böyle bir menfaat temini, Türk ulusunun bağımsızlığı ve egemenliği red
ve inkâr edilmeksizin mümkün olamaz.
Kaldı ki herhangi bir şekilde
elde edilen vatandaşlık ebedi ve dokunulmaz değildir. Vatandaşlık, vatanı var
eden her unsurun tartışmasız ve sürekli savunulması sorumluluğunu taşır.
Dolayısıyla herhangi bir Türk vatandaşı bu vatanda doğmuş dahi olsa Türk
bağımsızlığını, Türk egemenliğini , Türk onurunu gözetmekten imtina ettiğini
söylediği anda bu vatanda edindiği bütün menfaatlerden de imtina ettiğini beyan
etmiş olur.
Bu da demektir ki medeni,
ulusal ve hukuksal temelleri yıpratılmamış olsa şu anda pek çok insanın, çoktan vatandaşlıktan çıkarılmış olması
gerekmektedir.
Şu unutulmamalıdır ki demokrasi “vatandaşlıktan
üstün” bir değer değildir. Demokrasi ancak “vatandaşlar” arasında geçerli olan
bir yönetim biçimidir.
Nasıl hileyle elde edilen malın
mülkiyeti elde edilemiyorsa, üstünde yaşanılan toprağın değerlerinin bedeli
ödenmeksizin “vatandaşlık” da elde
edilemez.