25 Ocak 2019 Cuma

YOKSUNLARIN VARSALLIĞI ÜZERİNE İRONİK BİR GÖNDERME

Daniel Kahneman, 2002 Nobel Ekonomi Ödülü aldığı makalesine de yer verdiği 'Hızlı ve Yavaş Düşünme' adlı kitabında; "Kendi inanç ve isteklerimizi en iyi zamanda bile sorgulamak zordur, en çok ihtiyacımız olduğunda özellikle zordur." diyor.

Kendi inançlarımızı ve isteklerimizi sorgulamakta zorlanırken, toplumsal inanç ve isteklerimizle ilgili yargılar ortaya koyarken hemen hiç zorlanmayız. Bindiğiniz ticari aracın sürücüsünden, mahalledeki esnafa, sokaktaki vatandaşa kadar kime sorsanız ülke hakkında ve halkın genel eğilimleri konusunda kesin bir fikir ortaya koyar. Esnaf arkadaşı, komşusu, müşterisi ya da kendisini destekleyen seçmeni ile konuşan siyasetçi hemen bir genelleme yapar. İstatistik biliminin bütün varsayımları, öğretileri göz ardı edilir. Kamuoyu yoklama şirketlerinin yaptıkları araştırmalar bile kendi izlenim ve duygularımız, sezgisel kanılarımızla, tercihlerimize, tespitlerimize duyduğumuz güvenden daha etkili değildir. Bunun bilincinde olan çoğu şirket de sipariş eden kişi ya da kurumun isteği doğrultusunda etik olmayan manüpülatif sonuçlarla giderler işverenlerine; hele kamuoyu ile paylaşılmayacaksa!

İnsanı bilinmeyenin dokunuşundan daha çok korkutan şey yoktur. İnsanların etraflarında yarattıkları bütün mesafelerin nedeni bu korkudur. İnsanların yanı başlarında durup, onları incelerken bile gerçek bir temastan kaçınırız. Eğer kaçınmıyorsak bu, birisinden hoşlandığımız içindir; o zaman da yaklaşan biz oluruz.(Elias Canetti, Kitle ve İktidar). İnsanlar kendilerine benzeyenlerle bir araya gelir, kendilerine benzeyeni seçer ya da lider olarak görür. Spiritüel konularla ilgilenenler buna aynı frekansta olmak diyorlar. Birbirine benzeyen insanların, arkadaş, komşu ya da seçmenin istek ve inançlarının benzer olması hatta bunları sorgulamakta zorlanmaları doğal değil midir?

 Sadece kendimize benzerlerin veya hoşlandığımız insanların bize ' dokunmasına' izin veriyorsak ve izin verdiklerimiz ile bir kitle oluşturuyorsak, kendi kişisel ve kitlesel  kısır döngümüzü de yaratmış olmaz mıyız? Yanlışlardan söz etmek için daha zengin ve kesin bir tartışma dili sağlamak, bu kısır döngüde işe yarar mı? Bu kitleyi oluşturan bireylerin niteliğiyle ilgili değil midir? Diğer yandan kitle yekpare midir? Ya halk-toplum bu tanımı sağlayan özelliklerini yitirmişse ve halkın içinde birbirinden farklı kitleler oluşmuşsa! Nihayetinde kitleler kapalı birer topluluk ve aralarında geçişgenlik yoksa?

Canetti, (Kitle ve İktidar) kitleyi bir arada tutan iki önemli durumdan söz ediyor. İlki, rakip bir kitle yaratmak, diğeri kitle içindeki kişileri eşitlemek. Burada eşitlik kavramı ele alınmalı. Birey ve toplulukların insanca yaşam koşullarına kavuşturulması için onlarda önce bu yönde bir yoksunluk duygusu yaratmak; bu eşitleme durumu tamda yoksunluk duysunun tezatı, bireyler arası rekabeti yok etme durumu değil midir? Esas mesele neyde eşitleneceğiniz olmalıdır.

Çağdaş dünyada insanlar yasalar önünde eşit, yaşam tarzı ve kişisel tercihler alanlarında özgür refah düzeyi konusunda ise adil bir toplumsal yapıya sahip olarak kendi eşitlemiş kitlelerini oluşturma yolunu seçiyorlar. Bunun karşıtı az gelişmiş toplumlarda ise daha az özgürlük ve yoksullukta eşitlenme!

Tekrar Türkiye ölçeğine dönersek; vatandaşların nerdeyse %50-%50 siyaseten iki ayrı kitleye ayrılmış durumda.  Kitleleri oluşturan insanların benzer özelliklere de sahip olduğu görülüyor. Bir taraf diğerine Latince ‘insan koyun’ anlamına gelen ‘ovium hominum’ diyor! Diğer tarafın bir araya gelmelerine neden olan ötekileştirme olgusunu doğrular biçimde! İnsan koyunlar(?) ise tamamıyla kapalılar, saf değiştirmek gibi bir niyetleri yok. Üstelik ötekileştirme olgusunun birleştirici gücüne bu kitleyi sürdürülebilir gelir konusunda (temel sosyal yardımlar..), yaşam koşullarını iyileştirme( gecekondudan TOKİ konutlarına evrilme)  ve en önemlisi kendilerine benzer buldukları liderin konumunun onları bir arada tutan çok kuvvetli bir çekim gücü var.

%50’lik diğer kitlenin ise  'ovium hominum’ların' kendi inanç ve isteklerini sorgulayacakları noktasında bir beklentisi hatta bu kitlenin dağılması yönünde umutları var.  Gerekçeleri ise 'insan koyunların’' birey olduklarını hatırlamaları yoksunluk duygusunun bütün varlığını hissettirmesi!!! Ekmek ve makarna ile karnını doyuran, gecekondudan TOKİ konutlarına geçtikleri için kendilerini Topkapı Sarayına taşındı sanan bu insanların,birden dövize endeksli lüks ürünlerin, ithal araçların, yurt dışı seyahatlerinin, lüks rezidansların fiyatları arttı diye yoksunluk duymaları, sinemaya gidemiyorum, kağıt fiyatları arttı kitap- gazete okuyamıyorum diye isyan etmelerini beklemek gibi bir umutları var.

%50 lik 'ovium hominum olmayan' kitlenin sanırım bu noktada ciddi bir sorgulama yapması gerekiyor. Kitleyi bir arada tutan unsurlardan bir diğeri rakip kitle oluşuydu. İnsan koyun olmadığını iddia eden kitle belki 'ovium’lara' rakip olmadıklarını anlatabilir ya da gösterebilir. İşe  ‘ovium hominum’ tanımlamasından  başlamanın yerinde olacağı kesin gibi duruyor.


Önümüzde son 16 senenin 'hayati önem taşıyan' 15. seçimi var. Yine bize benzeyen insanlar ile konuşup bize göre önemli, medyanın yer verdiği konularla ilgili göreceli bir sıralama yapıyor ve bunları genelliyoruz. Ekonomik krizi ve Suriyeli sığınmacıları her iki kitlenin önceliği sanan siyasetçiler, bununla ilgili büyük beklentilere girip bunları iktidarı değiştirecek, kendilerine yer açacak güç olarak görüyorlar. Dahası bütün bu sanılarını halkın daha çok demokrasi, daha çok sürdürülebilir gelir, daha çok kişisel özgürlük istemesine tekrar tek kitle olmak istemesine bağlıyorlar! Ancak bunun dışında da bir yeni bir argüman, çözüm hatta çare ortaya koyamıyorlar. Sorumluluğu koyunların lideri koyunlara, koyun olmadıklarını iddia edenlerin liderleri de ovium hominum'lara yüklemiş gözüküyor.



1 yorum:

Afşar Çelik dedi ki...

Argümantasyonu ve kurgusu güzel bir yazı. Yer yer popülizme kaydığı izlenimini verse de toplumu akılcı okumak adına ders verici.

Yazarımız az yazıyor ama öz yazıyor. Devamını sabırsızlıkla bekliyoruz. Eline, aklına sağlık.