28 Ocak 2019 Pazartesi

Kürtçü Terörün Kanun İstismarı ve Hukuki Denksizlik Sorunu




Kürtçü terörünün Türkiye’de iki büyük tehdit unsuru var:

Bunlardan birincisi “doğrudan eylem” tehdidi. Bu tehdit, günlük saldırı potansiyelini içeriyor ki hiç birimizin evlerimizde huzur içinde uyuyamamamızı hedefliyor. “Cizre  Bodrum’a o kadar uzak değil!” tehdidi, şehirlerde yerleşik Kürt kökenli yurttaşlar arasında  barınan “yakın tehdit unsurlarını”  göstererek bizi tehdit etmek anlamına geliyordu.

İkinci büyük tehdit unsuru daha dolaylı ve daha büyük bir  amaca yönelik: Türkiye’nin bölünmesi ve sözde Kürdistan’ın ortaya çıkışı. İkinci tehdidi anlamak sıradan Türk vatandaşları için biraz daha zor çünkü bu tehdit hukuk istismarına dayanıyor.

İkinci tehdidin sözde “yasal dayanağı”, devletin  sözde hak ihlallerinin Kürt kökenli yurttaşları sözde bir “meşru mücadeleye” itmesi ve bu sözde meşru müdafaanın da “resmi bir iç savaşa” dönmesi beklentisiydi. “Güneydoğu’daki kirli savaş” söyleminin temel sebebi, Kürtçü etnik terörüyle mücadelenin bir tür  “ilân edilmemiş iç savaş” olduğunun önce kamuoyuna kabul ettirilmesi idi. Böylece Türk kamuoyunda dahi Kürt etnik teröristleri birer sözde meşru hak savaşçısı, veya sözde özgürlük savaşçısı haline getirilerek “tarafları belli ve uluslar arası hukuka uygun” bir savaş yaratılmış olacaktı.

İkinci tehdidin özünü, “Türk ulusal egemenlik hakkının gayrı resmi olarak tanınmaması ve yıpratılması” oluşturuyordu. Böylece Ankara’nın göbeğinde taksicilik yapan sıradan vatandaş bile bebek katili vatan hainlerinin sözde mücadelesinin “haklı bir yanı olduğuna”  bir ölçüde ikna edildi. Hele resmi ağızlardan “ Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşıldığı” vs işitildiği zaman seçmen davranışı  kendiliğinden değişti.

Özellikle sol hukuk çevreleri, bugün artık Ortadoğu’daki bütün ulusal devletleri tehdit eden Kürt etnik terörüyle mücadelede devletin elini hukuk yoluyla zora sokmak için liberal sosyal bilimcilerle zımni işbirliğini o denli ileri götürdüler ki bebek katili vatan haini Kürtçü  teröristler, usul hukuku şemsiyesiyle sıradan bir suç şüphelisiymiş gibi ayrıcalıklı bir konuma getirildiler.

Böylece Türk devletinin bebek katillerine “orantısız güç” kullandığından tutun da ifade hürriyetlerinin engellendiğine, bebek katili terörist başının “tecrit edildiğine” kadar pek çok zırva bahsettiğimiz sol hukuk çevreleri ve liberal sosyal bilimciler camiasının zımni “Türk düşmanlığı koalisyonunca” Türk kamuoyuna bilişsel bir zorbalıkla dayatıldı.

Kürtçü terörün yaptığı şey tam bir şark kurnazlığı idi. Kürtçü teröristler, “vatandaşlık hakkını” istismart ederek tek taraflı bir eylem özgürlüğü elde ediyorlardı. Eylem yapıp can alırken hiçbir kanuna uymamakta kendilerini özgür hissediyorlar ve yakalanma durumunda da usul hukukuyla korunacaklarına güveniyorlardı.

Ülkenin beka mücadelesinde Türk güvenlik güçlerinin bizzat Türk hukukuyla bağlanmasını sağlamağa çalıştılar ve zaten “Elhamdülillah artık Türk olmaktan kurtulduk!” diyen siyasetçilerin  “ılımlı ihanetleriyle” bu emellerine büyük ölçüde ulaştılar.

“ Bu iş silahla bitmez!” diyerek Türk ulusunun ve devletinin Kürtçü terör karşısında  aciz olduğunu bize öğretmeğe kalktılar. Fakat  birkaç Türk vatanseveri dışında hiç kimse terörün gerçekte neden bitirilemediğini anlamağa çalışmadı.

Bunun en büyük sebebi, Kürtçü teröristlerin/hainlerin kendi hukukumuzu bizim gibi kullanabilmesine izin verilmesiydi. Bugün çocuklar dahi biliyordu ki bebek  katilleri sürüsüne katılan  herkesin kimlik belgesi ortadan kaldırılarak her birine birer kod adı veriliyordu. Üzerinde ayyıldız bulunan egemenlik alametimizi yok ederek o hainler aslında kendiliğinden vatandaşlığın kendilerine sağladığı bütün haklardan feragat ettiklerini söylemiş oluyorlardı.

Burada bebek katili vatan haini sürüsü, vatandaşlarla aynı haklara sahip olan “ayrıcalıklı bir katil sürüsü” olarak eylemlere girişerek büyük ölçüde moral ve destek buldu. Halk arasında PKKlı olmanın neredeyse bedava olduğu kanaati yayıldığında, Kürtçü sözde siyasetçiler de “seçim sonuçlarından sözde Kürdistan haritası” çıkaracak cüreti kendilerinde buldular

Son üç yıldır yürütülen operasyonlarda Kürtçü terörün beli kırıldı gibi görünüyor. Doğuda insanlar biraz nefes alabilmeğe başladılar. Yine de önümüzdeki mahalli idareler seçimlerinde Kürtçü terörün kendisini sözde yasal dayanaklarla şehirlerimize sokacağını düşünmeden edemiyoruz.

O halde ne yapılmalı? Mevcut yasal düzenlemelerle   doğrudan bölücü Kürtçü terörünün, usul hukukuyla korunmasıyla  “korkak Türk devleti ve Türk milleti” imajıyla halkta bölünme fikrinin ateşlenmesine , cesaret bulmasına izin mi verilmelidir?

Elbette hayır. Aslında yapılması gereken basittir. Kürtçülüğün bütün ifade imkânları derhal yasal olarak yasaklanmalıdır. Bundan sonrasında Kürtçülük’ün meşru bir siyasi muhatap olmadığı yasal olarak ortaya konmalıdır. Gerçi Kürtçü terörün beslendiği tabandan aynı söylemi  kullanarak, aynı Türk düşmanlığı temelinden oy devşirmeğe kalkarak bunu yapmak mümkün değil. Fakat gene de kısa vadede yapılacak iş  belki şu olabilir: Kürtçü teröre doğrudan veya dolaylı bulaşmış hiç kimsenin “vatandaşlık haklarının” diğerleriyle aynı olamayacağı gösterilmelidir.  Türk egemenliğine karşı “hukuksal denksizlik ve istismar” yoluyla karşı çıkanların “ hukuk önünde eşit olmadığı” açıkça ortada olduğuna göre Kürtçü teröristlerin usul hukukundan yararlanmasına izin verilmemelidir. Hukukumuzu istismar ederek bizi kendi kurallarımızla bağlayıp da sözde bir iç savaşın tarafı olmağa çalışanların aslında hiçbir hukuktan yararlanmağa haklarının olmadığı doğrudan doğruya gösterilerek Kürtçü terörün silâhlı unsurlarının hiçbir yerde barınamayacağı ve kesin şekilde yok edilecekleri gösterilmelidir.

Hiçbir ulus, düşmanlarıyla mücadelede kendi kanunlarınca sınırlandırılamaz. Kürtçü teröristler büyük ölçüde vatan haini diyebileceğimiz iç düşmanlar konumundadırlar. Bu yüzden doğrudan imhaları bir “usul hukuku” problemi falan değildir. Düşmanın kıyafetini giyenlerin, vatandaşın haklarından yararlandırılması mümkün değildir. Bu mücadele,  tavizsiz, ayrımsız ve sürekli ortaya konmadıkça Kürtçü terör kendi ucuz kahramanlarıyla bilinçlerimizi zehirlemeğe devam edecek.

Hiç yorum yok: