14 Ocak 2019 Pazartesi

Birleşik Bir Türkçe’ye Doğru


Şimdilerde “Azerbaycan’da Romantik Türkçülük” adlı kitabı okuyorum.
Azerbaycan’la ailevi  bir ilişkim de olduğu için konuyu iki katı önemli buluyorum.
Azerbaycan, Türk Dünyası’nda kendi başına bir kültür ocağı olacak kadar güçlü bir Türk ülkesi. Fakat ne yazık ki o da Rus sömürgeciliğinden zarar görmüş.
Sömürgecilik bir memleketin  doğal kaynaklarını canının istediği gibi  alıp gitmekten öte bir şey. Sömürgeciliğin asıl zararı, beyinlerde bıraktığı “üstün millet” mirası.
Bugün Azerbaycan’da ikinci bağımsızlık devrinde doğmamış nesil bile Rusça konuşmayı bir üstünlük, bir maharet sayıyorsa  bu Rus sömürgeciliğinin etkisidir.
Kendisini “cepheci” diye niteleyen bazı yakınlarımda bile   “Sovyet devrinde kendi dillerinde konuşabildikleri” kanaatinin yerleşmiş olduğunu görmek beni hâlâ dehşete düşürüyor.
Rusça, Türk ülkeleri arasında “kullanışlı” bir anlaşma aracı haline getirilmiş.
Sorun şu ki Rusça’nın kullanışlı, geniş ve enternasyonal bir anlaşma aracı haline gelmesi Türk  topluluklarının demokratik talepleriyle falan olmamıştır. Bu tamamen “üstün Rus’un”, üstün silâh gücü ve siyasi dayatması ile meydana gelmiştir.

Ne yazık ki Azerbaycan dahil olmak üzere hiçbir Türk ülkesinde, Rus’lardan  siyaseten kazanılan bağımsızlık kültürel bağımsızlığa dönüştürülememiştir.
Azerbaycan “ufak farklarla” ayrılan bir  Lâtin temelli alfabe kabul etmiş olsa da asıl sorun, “yerel” bir Türk ağzını kendisine resmi dil olarak seçmiş bulunmasıdır.

Maalesef Resulzade’nin ve diğer “federalistlerin” düştüğü hata, bugün Türk Dünyası’nın bütünleşmesinin önündeki en büyük “iç engeldir” ki bu iç engel daha sonra Rus sömürgeciliğinin  resmi politikasının dayanaklarından biri olmuştur. Burada ”iç engel”, Türk Dünyası’nın bütünleşmesi konusunda aşılamayan  yerel kibirleri ve feodal  zihniyet kalıntılarını anlatmaktadır.

 İş Rus’lara gelince kendi diliyle konuşabildiği için şükreden  Türk halklarının ortalama insanları ve onlardan  yararlanan siyaset üreticileri, Türkiye ile bütünleşme  gerçeği ortaya çıktığı anda,  kendilerini Rus’lara teslim eden feodal ayrılıkçı ilkel zihniyete derhal geri döndüklerini ne yazık ki fark edememektedirler. Bugün Türk halkları, Rus çarının ordusunda at süren “şanlı sömürge süvarileri” olmanın anormalliğini idrak edemeyip de Türk kimliği önünde kasaba hanlıkları halinde ayrı ayrı yaşamayı “onur” sayan feodal etnikçiliğin temsilcileri gibi düşünmektedirler. Bu zihniyeti paylaşan Türk halklarının, Rus’lar veya Çinliler önünde yekpare ve üstünlük duygusuna sahip Cengiz Han torunları olarak ayakta kalması şu an için pek de mümkün görünmemektedir.
Bunun sebebi, Rus sömürgeciliğinin, Türk halklarına , “Medeniyetin, modernitenin, hukukun, adaletin vs.” her türlü insani gelişmenin kaynağının Rus egemenliği olduğunu kabul ettirmiş olmasıdır.

Bu yüzden  Azerbaycan Türk’leri, Rus olmadıklarını, Ruslaşmadıklarını  söyleyip de zihin dünyalarında “ulus modernitesini” bir Rus gibi yaşayan, öbür yandan Türk  olduklarını -ki ortalama Azerbaycan  insanı için “Türk”, yarı yabancı bir halktan ibarettir- söylemelerine rağmen Türkiye Türkçesi’ni kabul etmeyi asimile olmak, erimek , yok olmak sayan bir topluluktur.
Peki bütün bunları neden yazdım?

Nahçıvan’a son gidişimde, Azerbaycan Türkçesi ile tercüme edilmiş popüler kitaplar gördüm. Bu beni bir yandan sevindirdi, bir yandan üzdü.
Çünkü Türk Dünyası’nın Türkçe’de birleşmesini engelleyen  ve Rus’lar tarafından yerleştirilmiş “iç engelin”  günden güne  katılaştığını görür gibi oldum. Çünkü bu iç engelle  yerel Türk şiveleri veya lehçeleri “oldukları gibi kalacak” ve Türk dünyası asla tercümesiz  bir şekilde birbiriyle anlaşamayacaktı. Oysa Rusça hâlâ Türk toplulukları arasındaki işlevselliğini sürdürüyor. Ve hâlâ Azerbaycan’da insanlar torunlarının Rusça bilmesiyle iftihar ediyorlar.
Toplumsal dönüşümde, Türkiye Türkçesi   günden güne daha sık kullanılıyor şüphesiz fakat Rus sömürgeciliğince silah zoruyla pek kısa zamanda değişmeğe  mecbur edilen Azerbaycan Türk’lerinin, bağımsızlıklarından sonra kendi iradeleriyle Türkiye Türkçesi’ni benimsememeleri beni fazlasıyla üzüyor.

 Alfabedeki ufak tefek farklar sorun yaratmayabilir. Ve zaten Ruslar Türkçe’nin herhangi bir şivesini öğrenmeğe gerek duymaksızın kendi dillerini bütün Türk ülkelerine dayattıkları için “yerel dillerin” konuşulması, Türk dilinin ayrışması, parçalanması için onların  yararına da olmuştur.
Türk halkları Rus’ların siyasi, kültürel, medeni  üstünlüklerini, onların dillerini ortak dil olarak  kullanıp kabul  etmiştir ve hâlâ Rus eğitimi almış olanları bu inancı korumaktadır.   Oysa onları  öz be öz kardeşleri sayan Türkiye’nin Türkçe’sini  resmi dil olarak kabul  etmenin “yok olmak”, “asimile” olmak  anlamına geldiğini düşünmeleri, Türk Dünyası’nın önündeki aşılması gereken ilk ve en büyük engeldir.

Türk Dünyası’nın  ortak dili Türkiye Türkçesi olmalıdır. Çünkü Türkiye Türk toplumu Cengiz soyunun büyük ve egemen devlet  töresini Kurtuluş Savaşı gibi bir savaşla sürdürebilmiş ve taçlandırabilmiş tek Türk topluluğudur ve diğer Türk ülkeleri “yararlı bağımlılıklarını” yaşarken her türlü fakirlik içinde kendi Türkçesi’ni geliştirip bunu büyük bir medeni kaynak haline getirebilmiştir. Eğer bu kaynak kurusaydı Türk Dünyası’nın diğer üyeleri konuşabilecekleri Türkçe bir köy ağzı bile bulamayacaklardı.

Bu açıdan Türkiye Türklüğü  Türkçe’nin dil birliğine ev sahipliği etmeyi fazlasıyla hak etmektedir.
Öte yandan Türkçe’nin en hızlı gelişim gösteren, kendisiyle en çok kaynak üretilen şivesi Türkiye Türkçe’sidir. Bu durum Türkiye Türkçe’sini kendiliğinden bir “kaynak” haline getirmektedir.
Neredeyse yüz elli yıl Rus  egemenliğinde yaşayıp da ancak dil kullanımında Ruslaşmış Türk halklarının, Türkiye Türkçesi’ni benimsediklerinde dönüşecekleri şey artık “Moskof ayısı” olmayacaktır; olsa olsa ataları Cengiz’in torunlarından biri olacaktır.
Tanrı Türk’ü korusun!



2 yorum:

selcen dedi ki...

Bence "Öte yandan Türkçe’nin en hızlı gelişim gösteren, kendisiyle en çok kaynak üretilen şivesi Türkiye Türkçe’sidir." ifadesi biraz açıklama yani destekleyici bilgi istemektedir.Bu da Azerbaycan ve Türkiye Türkçesinin Türkçenin büyük dalı olan OĞUZ lehçesine bağlı şiveler olduğu gerçeğidir.Bu konuya dikkat çekmek istedim.Bu yüzden OĞUZCA sözü kullanılmaktadır.Türkolog Atilla Jorma'nın "OĞUZCANIN KARADENİZ SERÜVENİ" araştırmasını tavsiye ederim bu konuda.

Afşar Çelik dedi ki...

Türk Dünyası'nda Rusça yayınların, yerel yayınlara sayıca üstünolup olmadığüına bakılabilir. Öte yandan Türkiye'de sadece Türkiye Türkçesi ile yapılan yayınların sayısı bu konuda sanırım yeterince destekleyici olacaktır.

Öte yandan, Türk dilinin Kıpçak, Çağatay ve Oğuz olmak üzere üç lehçeden oluştuğu düşünülürse Oğuzca'nın altındaki şubeler birer "şive" olarak anılmalıdır.

Maruzatımız budur. Değerli yorumunuz için teşekkürler.