Çok eski bir arkadaşım, gen testi
yaptırdığını, kanında zerrece Türklük çıkmadığını, bunun da onu çok rahatlattığını,
tavsiye ettiğini yazmış. Adını
vermediğime göre herhalde problem olmaz. Zaten bahsettiği şeyi çok da
önemsemediğine göre ondan böyle bahsetmemeden de gocunacağını sanmam.
Bu ifadelerin önemi ya da
sakıncası ne?
Atatürk’ün “Muhtaç olduğun
kudret damarlarındaki asil kanda
mevcuttur!” sözüyle anlatılmak istenen
nedir?
Yaşı elliye yaklaşan bir kuşağın
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ezberlemiş olması gerekir. Dolayısıyla Hitabe’nin
bitiş cümlelerini bilmemesi mümkün değildir.
Yaşı elliye yaklaşan bir kuşağın,
bu yüzden Atatürk’ün Türklükle ilgili kanaatlerini bilmemesi de mümkün
değildir.
Sevgili arkadaşımın iki-üç alaycı cümlesi acaba basit nükteler/ şakalar olarak görülüp savuşturulabilir mi
yoksa şu anda ülkenin temelini teşkil eden Türk uluslaşmasına karşı yürütülen
açık düşmanlığın bir parçası olarak görülebilir mi?
Bana kalırsa sevgili arkadaşımın
alaycılığı, tam da şu anda, Türklüğ’ü alaya almanın “insanlık/hümanizm”
olduğunu sanan, enternasyonalist sosyalistlerin/liberallerin,
Kürt etnikçilerinin ve şeriatçıların ortak düşüncelerinin ve düşmanlıklarının
bir ifadesi.
“Canım Türk olmuşsun, Kürt
olmuşsun ne fark eder, iyi insan ol yeter!” safdilliği de bu düşmanlığın zımni
destekçisi.
Neredeyse adı Türkiye olan bir
memlekette “Ama ha “Türküz” falan demeylim, ayıptır, günahtır, Türk olan var
olmayan var. Gücenmesinler!” diyecek noktaya geldik. Aslında “neredeyse” falan
diyorum da on beş yıldır o noktadayız.
Güzel kardeşim! Bu ülkeyi kuran
insanlardan, dünyada daha iki yüz milyon var! Yani bir ülkenin sahipliği ya da
egemenliği öyle etiket, tabela
değiştirir gibi değiştirilebilecek bir şey değil.
Kaldı ki bir logoyu bile değiştirmenin
ülke genelinde milyonlara varan maliyetleri olabiliyor. Bir ülkenin kuruluşunda
seçilen değerler, o ülkenin vatandaşlarının davranış normlarını, siyasi
tercihlerini, siyasal davranışlarını, güvenlik politikalarını yani her şeyi değiştirir.
Dolayısıyla Türk kimliğinin
herhangi bir resmi belgeden silinmesi, basit ve etkisiz bir tercih olamaz. Böyle bir eylem
ülkenin kuruluş temellerini doğrudan yıkmaktır.
Ne yazık ki son on beş yıldır
Türk’ün ülkesinde, Türklük öksüzdür. Kendi ülkesinde Türk adı küçümseniyor, yok
sayılıyor daha kötüsü, “insanlık düşmanı”
sayılıyor.
Bu nasıl yapılıyor? Bu, iki koldan yapılıyor.
Birinci kolda doğrudan doğruya
Kürtçü bölücülüğün silâhlı propaganda aleti ve
şeriatçılık kol kola Türk adının varlığına saldırıyor.
İkinci kolda ise “ulusalcı” denen
ılımlı milliyetçi ve solcu grup, Türk
adını mümkün mertebe anmadan, öncelemeden ve merkezileştirmeden bir ulus
yaratabilmenin yolunu arıyor. Elbette bu grubun içinde istisnalar var
fakat bu grubu karakterize eden
büyük kitlesel siyasal oluşum olan ve “belirleyici
örneklem” sayabileceğimiz CHP, “Türksüz Atatürkçülük” fikrini, sosyalizmin
enternasyonalizmi ve Stalin’in “Ulusal Sorunu” ile topluma kabul ettirmeğe
çalışıyor.
Her iki kolun da telkinleri, toplumda
“Türklüğün aslında önemsiz bir ayrıntı olduğu” kanaatini yerleştiriyor. Ve işte
Türklük böylece öksüz ve sahipsiz kalıyor. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran
ulusun varlığı ve değerleri toptan inkâr ediliyor, yok ediliyor.
Peki Atsız’ın konuyla ne ilgisi
var?
Şüphesiz Atsız’ın konuyla çok
ilgisi var. Çünkü Atatürk’ten sonra devlet felsefemizden kovulan Türkçülüğ’ü
tek başına savunan bir Türk kahramanı o. Çünkü Türk adını ve tarihini bugünküne
çok benzer saçmalıklarla inkâr eden
bütün kitlelerin, yığınların karşısında cesaretle durmuş bir kahraman o.
Peki bize düşen ne? Bize düşen,
Türk adının meşruiyetini ve geçerliliğini tavizsiz bir biçimde her kayıt ve şart altında geri çekilmeden ve kötülükle hiçbir uzlaşmaya
girmeden savunmak.
Çünkü öksüzler, analarının
öldürenlerle uzlaşılarak sahiplenilmez…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder