Milliyetçiliğin sürekli kötülük kaynağı olarak görülmesinin sayısız örneği bulunabilir…
Çare nedir?
Milliyet duygusunu sürekli bir şiddet menbaı olarak görenlerin bunun “tedavisi” hakkında ne önerdikleri meçhul. “Hepimiz kardeşiz! Hepimiz insanız!” söylemi itiraz edilemeyecek bir hümanist totolojidir.
İnsanlığın genel olarak bir aile olması fikrine zaten hiç kimse karşı çıkmaz. Mesele şu ki aynı anne karnında çıkmak dahi insanları aynılaştıramıyor!
Milliyetçiliğe karşı durmayı bir tür ahlâkî gereklilik sayanlar, millet realitesini nereye koyacaklarını bilemiyorlar ilk plânda… “Bu 1789’un eseridir!” demekle hiçbir şeyi çözmüş olmuyorlar, çünkü 18. y.y.’dan evvel millet haline gelmiş toplumlar var.
Öte yandan millet tanımı ile ilgili kendi ezberlerini aşmak için bir çaba da göstermiyorlar ve “milliyetçilik” taraftarı sayabilecekleri her sese de kulak tıkayarak “ahlâkî bir duruş” sergilediklerini sanıyorlar.
Milliyetçilik mutlak ve kaçınılmazdır, çünkü millet, inkâr edilemez ve aşılamaz bir toplumsal gerçeklik olarak ortada durmaktadır ve duracaktır.
Milletin, tarihsel bir hukuki mutabakat olduğu, bu mutabakat ile kültürel benzeşmenin ve asgari müştereklerin geliştiği ve kimliği belirlediği nedense kimsenin aklına gelmiyor.
Bunun yanı sıra, aynı milletin içindeki çok farklı “genotiplerin” bulunması, ırkî karışmaların gözlenmesi de maalesef “hümanistlere” ışık tutmuyor. Sadece Rus, Türk veya Fransız gibi milletlerin değil ama Amerikan halkının milletleşme macerası dahi hümanistlerin millet ve milliyetçilik bakışını değiştiremiyor. Amerika, adeta hızlandırılmış bir millet inşaası örneğidir. Temeli, farklı ırkların, etnik kökenlerin hukuki bir mutabakatı olan bir benzeşme ve kaynaşma örneğidir ABD milletleşmesi. İşin garip tarafı odur ki resmî dilin, eski sömürge imparatorluğunun dili olması kimse tarafından garip karşılanmamaktadır. Farklı etnik grupların kendilerine ait yaşam tarzlarının bulunması, çoğunluğun anglo-sakson yaşayışının hukuku ve sosyal ilişkileri belirlemesine engel olmuyor.
Tarih içinde coğrafî hareketlilik, fetihler vs yoluyla bilhassa emperyal devletler kurmuş milletler ırken muazzam karışmıştır. Bu yüzden erken dönemde milletleşmiş toplumlarda ırka dayalı milliyetçilik yapmak abesle iştigaldir. Elbette modern dönemde doğrudan doğruya genetik üstünlük temelli ayrımcılık ciddi acılara yol açmıştır, bu inkâr edilemez bir gerçektir. Fakat ırkçılığın resmen ilgasından sonra dahi Almanya’da milliyetçiliğin ortadan kalkmamış olması, bunun, politik manipülasyonla azdırılan ırkçılıktan çok daha derinde ve değiştirilemez bir doğal duygu olduğunun bir delilidir.
Milletler var oldukça milliyetçilik de var olacaktır. Bu kaçınılmazdır, çünkü en nihayetinde hepimiz “dilimizi” yani düşünme araç-gerecimizi ve değer yargılarımızı içinde yaşadığımız toplumdan ediniriz.
Önce milliyetçiliğin bir doğal mensubiyet şuuru olduğu kabul edilmelidir.Ancak bundan sonra bu olgunun nasıl “işlenmesi” gerektiğine geçilmeli. Milliyet duygusunu yok ederek hümanizm yapmağa çalışmak, insanı yok ederek insanlığı kurtarmağa çalışmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder