Her sabah olduğu gibi bu sabah da
annemle Yılmaz Özdil’i seyrettik.
Programında sıradan vatandaşların amatör haberciliğiyle gelişen “vatandaş gazeteciliğinden” bahsettikten sonra Narin’in köyünde vatandaş gazeteciliğinin olmadığını söyledi.
Narin’in köyünde vatandaş gazeteciliğinin olmamasının asıl sebebi, “vatandaş gazeteciliğinin yapılamaması” değildi; o köyde “vatandaşlık bilincinin” olmamasıydı. Bu çok ağır bir cümle gibi okunabilir ama sanırım kuzucuğun amcası olan adam, birkaç gün önce köyün dışındaki polis noktasından şikâyetçi olmuş, “O polis noktası oradan kalkmazsa ya kan çıkar ya da biz köyden gideriz!” diye devlete sözüm ona gözdağı vermişti. Çok geçmeden köye neredeyse bir bölük jandarma geldi, amca beyin ağzının payı verilmiş oldu.
Devleti yönetenlerde, Türklük
aidiyeti, Türklük bilinci zayıf olduğunda ortaya bu manzara çıkıyordu. Çünkü Türkiye’de demokrasi, “Em çok oy alanın
her şeyi aldığı” bir tür kumar masasına dönmüştür. Hatta demokrasi, sandıktan
çıkanın yeni bir devlet kurabileceğinin bile düşünülmesine sebep olabilecek
şekilde yozlaştırılmıştır. Demokrasi, en üstün değer, en üstün ahlâkî ölçü
haline getirildiğinde, meşruiyetin de tek kaynağı sandıktan çıkan oy sayısı
olmuştur.
Hal böyle olunca demokrasi, “çeşitli
oy paketlerini devşirme savaşı” haline geldi.
Cumhuriyetin kuruluşunda önce
bile devlet otoritesine karşı gelip kendi egemenlik alanlarını kurmak için
isyan eden Kürt etnik ırkçılığının feodal odakları, bu yozlaşmış demokrasiyi olabildiğine
sömürdü. Ortaya hükümetlerden tavizler alarak devlet otoritesini yıpratmayı
kendilerine hak bilen fiili bir feodal egemenlik alanı çıktı. İşte şimdi
bölücülerin “Kürdistan” diye andıkları yörelerimiz, oy uğruna kendilerine taviz
verilmiş fiilî Kürt feodal “egemenlik” alanlarıdır.
Demokrasi sömürücüsü etnik
Kürtçülük, gemi öylesine azıya almıştır ki sözüm ona kendi topraklarında
devletin iş makinesinden, öğretmenine kadar bütün unsurlarına düşmanlık
göstermekten çekinmemiştir. Hatta Marksist kökenine rağmen ilgili
bölgelerimizdeki feodal, teokratik odaklarla bile Kürtçülük ortaklığında
anlaşabilmiştir.
“Gidemediğin yer vatan değildir”
sözünün muhatabı aslında vatandaş değildir. Bu sözün muhatabı, vatandaş üstünde
güç kullanma yetkisine sahip olanlardır. O yüzdendir ki Andımız’dan Medeni Kanun’a kadar Türk egemenliğinin bütün unsurlarının, “vatanın” her köşesinde ayrımsız,
istisnasız ve tavizsiz uygulanması mümkün olmazsa, sandığın da demokrasinin de
anlamı kalmaz.
O yüzden Narin’in köyünün vatan yapılması,
Türk dilinin, Türk kanunlarının, Türk yargısının, Türk kolluk güçlerinin yalnız
ve ancak Türk olarak orada her şeyden üstün ve egemen şekilde bulunmasıyla
mümkün olabilir. Narin’in köyünde Narinler öldürülebildiği müddetçe orasının
vatan olması güçleşir.
İşte o yüzden Andımız’ı verdikleri oylarla kaldıran “ahalimiz”, “Gidemediğin
yer vatan değildir…” sözü hakkında her
gün düşünmelidir.
2 yorum:
İşte zurnanın zırt dediği yer burası. "O yüzden Narin’in köyünün vatan yapılması, Türk dilinin, Türk kanunlarının, Türk yargısının, Türk kolluk güçlerinin yalnız ve ancak Türk olarak orada her şeyden üstün ve egemen şekilde bulunmasıyla mümkün olabilir. Narin’in köyünde Narinler öldürülebildiği müddetçe orasının vatan olması güçleşir.
İşte o yüzden Andımız’ı verdikleri oylarla kaldıran “ahalimiz”, “Gidemediğin yer vatan değildir…” sözü hakkında her gün düşünmelidir."
Hocam, hoşgelmişsiniz, ne iyi etmişsiniz. Siz de olmasanız fakirhaneye uğrayan yok. Zahmet edip okuduğunuz ve yorumladığınız için çok teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun!
Yorum Gönder