Bu yüzden de neden
edebiyatta milliyetçilerin kendilerine bir yer edinemediğini merak edip
duruyorlar.
Edebiyatta
yaratıcılığı anlayamadıkları gibi yaratıcılığa ihtiyaç da duymuyorlar. Çünkü
algı dünyalarını taşranın nispeten korunaklı, aşırı tutucu ve ılık hayal dünyasında tutmayı seviyorlar. Bu
yüzden de herhangi bir yoksulun hayatı onları ilgilendirmediği gibi böyle bir
konu onlara soğuk savaş döneminin düşman sosyalistlerinin yazı veya propaganda konusu
gibi görünüyor.
Milliyetçi bir
edebiyatın diğer önemli sorunu yayıncılık kurumlarından yoksun olmaları.
Yayıncılığı gerçekleştirecek şehirli beğeni, seçkinlik ve edebi yelpaze ne
yazık ki milliyetçilerde yok.
Dolayısıyla ne
yazarsanız yazın ancak taşralı bir kafanın algılayabildiği konular ve anlatım
biçimine hitap etmedikçe ve dahası sağlam kişisel referanslara sahip olmadıkça
milliyetçi yazın sahasında görünmez oluyorsunuz.
Milliyetçi
taşralılık eser odaklı olmak yerine kendi kişisel ilişki çevresiyle ve usta
çırak ilişkisiyle yürüyor. Bu yüzden yazarın milliyetçi otorite ilişkilerine
boyun eğmesi, icazet alması gerekiyor.
Bu kafa
yapısının bir edebiyat sektörü kurması imkânsız.
Dolayısıyla yayıncılık profesyonelliğinden uzak, bireysel yaratıcılıktan
alabildiğine ürken, otorite ilişkisine tapan milliyetçi camia ağlaşıp dururken
Güven Park’ı bombalatan vatan hainlerinin sözde hayat hikâyeleri Türk
öykücülüğünü işgal edebiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder