12 Temmuz 2021 Pazartesi

İstisnalar Kaideyi Bozar mı?

Türkiye'de   Siyasetin Kitleleşme  Çabasına  Bir Bakış

Günümüzde politik doğruculuk salgınının en çok kullandığı şey tümevarım.


Bazı  sosyal medya  kanallarında " Melis" asıyla tiplenen bu kitlenin  mantığı " Ama hepsi öyle değil..." üzerine kurulu.


Elbette bir grup içinde grubun  tanımlayıcı özelliklerinden sapan istisnalar olacaktır. Bir deney yaptığınızda, eğer verileriniz dikkate değer bir  yüzdeyle birbirine yakınsa  birbirlerine yakın bu  verilerin seyrini "genel seyir" olarak saptarsınız.


Kısacası, gerçek hayatta tümevarımla sonuca  varamayacağımızı bildiğimiz için de genellemelerimizi "istatistikle" yaparız.  Belli bir sayısal çokluğun, "tanımlamaya yeter" olduğunu bilir ve buna öre hareket ederiz.


Dolayısıyla "istisna" genel gidiş üzerinde etkisi olmayan ilgisiz veri, olay veya olgu olarak örneklemde yerini alır.


Peki ama bunu neden düşünmek zorunda kaldık?


Bütün ulusal devletlerde, egemenliği kullanma yetkisine sahip tek bir ulus vardır. Bunun istisnası yoktur.


Bu egemenlik kullanıcısı özne de kendisinden farklı olanların oranlarına göre belli  eylemler sergiler. Bu eylemlerden bazıları, toplumun kültürüne bağlı olarak insanların  kendi iradeleriyle gerçekleştirdikleri, ve "kendiliğinden" oluşan  toplumsal eylemlerdir; bazıları da devletin bir olaya, olguya veya topluluğa karşı yürüttüğü resmî eylemler bütünü olarak siyasi politikalardır.


Öte yandan "istisna" grubun ya da bireylerin "genel seyre "karşı tutumu da dostça ya da düşmanca şekillenebilir.


Türkiye örneğinde söz gelimi Kürt kökenli yurttaşlarımızın hepsinin, bebek katili ve vatan haini bir terör örgütünün  üyesi veya bağlantılısı yapılması "politikası" PKK'nın ve onun açık sözcüsü sözde siyasetçilerin açık "politikası". Bu politikanın  ana görüşü ve hareket ekseni, "Her Kürt'ün mutlaka PKKlı olması, yapılması ve buna göre yaşaması"dır. Bu örgüt eylemlerinde ve sözde siyasetçi söylemlerinde sık sık dile getiriliyor. Buradaki amaç, "Her Kürt'ün PKKlı  olarak "tanınması ve böylece  kitlesel bir  bir Kürt  yönlendiriciliği elde etmek. HDPKK'nın her mitinginde " PKK  halk, halk PKK" ya da " PKK halk halk burada!" diye atılan sloganların temel amacı da bu.


Diğer yandan Türk ve Atatürk düşmanı siyasal İslamcı seçmen kitlesi de ülkedeki dini seçimleri Türklüğü yok edebilmek için kitleleştirerek, Türk toplumunu Araplaştırmağa çalışıyor.


Bu iki sözde siyasetin ortak noktası ise Hitler Almanya'sındaki siyasal toplum yönlendirmesi. Orada da Nazi düşmanlığı siyasal yönlendirmeyle ve propagandayla kitle onayını kazandı ve bütün bir Alman toplumunun vicdanını lekeledi.


Günümüz Kürtçü ve siyasal İslâmcı siyasetler de kritik bir eşikten sonra artık Melislerin "Ama içlerinde iyileri  de var.." diyemeyeceği  bir noktaya gelebilirler. Bugüne kadar bu iki Türk düşmanı siyasetin seçmen kitleleriyle ilgili herhangi bir genellemeye  gidilmemesini sağlayan ve toplumsal barışı koruyan, Türk sağduyusuydu.


Siyasal İslâmcılar Türklüğün bütün tezahürlerine kökten düşman. Kürtçüler Türk adının Kürtler için silinmesi uğrunda terör dahil her aracı kullanıyor.  


Kaldı ki Türk düşmanlığı güden bu iki ana akım sözde siyasetin içinde iyilerinin de olabileceğini  savunmak zaten zımnen bu iki ana akımın  içlerindeki çoğunluğun baskın eylemlerinin  ihanet ve düşmanlık olduğunu peşinen kabul etmektir.


Türk düşmanlığının, duygularını ve düşüncelerini her fırsatta dile getirdiği, kesintisiz çalıştığı bir ortamda "toplumsal barışı" ona tahammül etmek üzerine kurmak, istisnaların kaideyi bozabileceğini sanmak gibi bir hayalcilik.

Hiç yorum yok: