Ne zamandır yazmıyordum.
Yazmanın modası geçti galiba?
Medeniyet yazıyla gelişti fakat yazı ötesi bir zamana mı geldik ne? İnsanlar
okumaktan çok seyretmeyi seviyor herhalde. Hatta yazanları veya oynayanları
seyretmeyi seviyor herhalde. Kendimi fevkalâde çağdışı hissediyorum.
Geçen günlerin birinde kendisine bir sürü mektup yazdığım
arkadaşlarımdan birinin Almanya’ya gittiğini öğrendim. Bana bir mektup adresi
yollamasını istedim, yolladı. Şu e-posta
devrinde mürekkepli mektup mu yazacağım?
Galiba evet…
Fakat size kötü bir haberim var:
E-posta bile yazı yazmayı gerektiriyor.
Öyle bir çağa girdik ki ancak
yaşayanları seyrederek yaşayabilen ve doğrudan verilen sınırlı sayıdaki emirle
iş görebilen bir insan türünün
egemenliği başladı.
Bu insan türünün doğum yeri,
Türkiye. Gelecek nesiller bu türün tehdidi altında. Çünkü bu tür, yazı gibi son
derece gelişmiş bir araçla geliştirilen uygarlığın düşmanı.
Bu tür bırakın herhangi bir yazı inşasını,
yazısal ifadeyi yazmayı herhangi bir yazıyı okumaktan bile aciz. İşte bu yüzden
sınavlarda durmadan “Okuduğunu anlayan, okuduğundan bir anlam çıkarabilen
öğrenci” arayıp duruyoruz boşuna. Öğrencilerden “okudukların anlamalarını”
bekliyoruz ama onları okumağa özendirmiyoruz. Merak ediyorum, boş saatlerinde
öğretmenler odasında kitap okuyan kaç öğretmenimiz var? Felsefeyi ve mantığı alabildiğine küçümseyip sonra da çocuklarımızın, okudukların neden anlamadıklarını merak ediyoruz.
Felsefeden ve mantıktan alabildiğine nefret ediyoruz ama çocuklarımızın önüne hayatları boyunca toplumlarında bir daha kullanmayacakları kelimelerle dolu paragraflar koyup onların doktor olmalarını istiyoruz.
Türkiye Homo simplex
diyebileceğimiz bir insan türünün egemenliğin girmiş durumda.
Bu türün başlıca özellikleri,
yazısal ve kurgusal ifadeleri anlayamamak, şartlanmasının dışındaki hiçbir veriyi
algılayamamak.
Trafik levhalarından bir anlam
çıkaramamak, yolun durumunu okuyamamak, dolayı anlatımları teşbihleri/benzetmeleri,
anıştırmaları, çağrışımları anlayamamak, deyimleri ancak kelime kelime okuyarak tercüme etmeye çalışmak gibi gariplikler bu
türün belli başlı işlerinden…
Dolayısıyla bu tür bir insan
kitlesinin “okuyacağı” şeyler de marketlerde ancak kedi maması veya deterjan
muamelesi görüyor.
Sevgili okur, sen atık yoksun ve
alabildiğine büyük bir bencillikle kendim için yazıyorum. Okuduğunla aklını
buluşturmaktan aciz bir kitleye hiçbir şey yazılamaz. Böyle bir çaba beyhude
bir çabadır.
Öyleyse ben ne yapıyorum? Ben,
kendi adına, kendi ülkesine, kendi ulusuna, kendi atalarına düşman olup da
onlardan nefret ederek “insan” olacağını sanan bir maymunsular egemenliğinin, kendi kendisini büyük ihtimalle
kazayla yok edeceği ( çünkü elin altıdaki
yüksek teknolojiyi ancak daldaki muzu düşürecek sopa kadar kullanmayı bilen bir
tür bu) o günden sonrasına bir kayır bırakıyorum.
“Geri kalmış ülke”, henüz insanken yarışta bir şekilde geri
kalmış toplumları ifade ediyordu. Oya “ gelişmekte olan ülke” ne yazık ki “insan
olmağa uğraşan” ülke anlamına geliyor… Bunu nasıl mı iddia edebiliyorum?
Bilmem? Sizce nasıl iddia
edebiliyorum?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder