19 Temmuz 2020 Pazar

Dinin Doğasına Dair 1



Pin on Politics
Tanrı'nın dini yoktur. (Gandhi)
Dinle ilgili anlayamadığım birkaç şey var.

 Dinin iki iddiası var: Bunlardan biri  dinin Tanrı’nın emirlerinden ibaret olduğu. İkincisi de dinin, insanın mutluluğunun yegâne ve doğru kaynağı olduğu.

Dinin birinci iddiasındaki “emir”, aslında tamamen siyasi bir kavram. Neden siyasi bir kavram diye düşünüyorum. Haklısınız. Meselâ karbon atomunun Tanrı’nın emirlerine göre işlediği düşünülemez  mi?

Hayır… Yani hiç kimse kurmalı bir oyuncağa bir “emir” vermez. Kaldı ki kurmalı oyuncaklar yani iradesiz varlıklar kendi işleyişlerinin dışına çıkamazlar bir etkinleşme enerjisinden başka bir şeyle de harekete geçirilemezler. O halde meselâ güneşin varlığı ve işleyişi bir “emirden” ziyade  bir etkinleşme eşiğinin aşılmasından sonra meydana gelen hareketlenmeden ibarettir. Bu hareketin türü termonükleer bir reaksiyondur, o kadar.

(Başka bir yere daha yazıyorum. Oradaki yazılarım çok daha neşeli. Bu biraz tepkisel bir şey galiba. Ciddi yazılması gereken yerde inadına laubalilik edip de kendi mekânımda tozlu ve kuru şeyler yazmak. Şartlanma mıdır nedir?)

Tanrı var mı yok mu onu tartışmıyorum. Oraya girersek kıyamet kopar. “ Kopacaksa kopsun be!” diyenlerinizi duyar gibi  oluyorum. Mala davara yaramayan  aklımın, malınıza ve davarınıza yaramadığı gibi içimizdeki pek çok  mal-davar mantıklı adama da yaramadığının pekâlâ farkındayım.

Bu “mal-davar tabiatı”,  kendisini  önce teşbih/deyim noksanlığı ile belli ediyor. “Bir şeyi, kelimelerin sözlük anlamlarının ötesine taşımak medeniyeti”, ne yazık ki artık memleketimizde barınamadığı için kendileriyle ancak “var”, “yok”, “ gel”, “git”, ıh ıh!”, “hop!”   seslenişleriyle anlaşılabilen koskoca bir  kitleye “Abi bir dakika dur, dinle lütfen!” falan diyemezsiniz. Hele o kitle Tanrı’nın emirleriyle hareket ediyorsa önünde hiçbir şey duramaz.

Öncelikle aklıma gelen soru şu: “ Herhangi birimizin Tanrı’yla konuşması mümkün mü?” Hadi bunun mümkün olduğunu düşünelim ki varlığı kavranamaz derece karmaşık, büyük ve söz ötesi bir yaratıcının olası  sözcük hazinesini  ya da bilgilerini anlayabilmemiz mümkün olabilir mi? Diyelim ki içimizdeki herhangi bir seçilmiş bunu başardı,  bildiklerini bize aktarabilir miydi? Söz gelimi  Centurion Galaksisi’inde bildiğimiz bütün fizik düzenliliklerinden ötede var olan bir yıldızın içindeki reaksiyonlarda tüketilen bir elementi anlatacak. “ Bakın! Adı Velkanium olan bir element var. Aslında o  anladığımız gibi bir element değil. Bildiğimiz atomlardan oluşmuyor. Onun temel yapısı astrium!” falan diyebilir miydi?

Bana biraz eyyamcı gelse de  Mevlana Celâlettin Rumi’nin şu sözü doğrudur: “Karşınızdakine anlatabildiğiniz, onun anlayabildiği kadardır.”

Peki ama evrenin yaratıcısının sınırsız bilgisinin sınırlı algıya sahip herhangi bir varlık tarafından “anlaşılabilmesi” mümkün müdür?

Ama bunu da bir kenara bırakarak başka bir soruya doğru tırım tırım ilerliyorum: “ Tanrı neden bir dili diğerlerine tercih eder?”

“ Tanrı’nın işine  karışma!” diyecek abilerin ellerinden öpüp bu soruyu da es geçiyorum. Hadi Tanrı’nın işleri onu ilgilendirir ama “ dillerin sınırlılığı” sorununa gelince orada bütün olası kabadayılara bir “Höst!” derim yani…

Tanrı’nın dil tercihinin sebeplerini bilemeyiz ama seçtiği söylenen dillerin, dinlerin kaynakları olduğunu biliyoruz. Bunun da ötesinde, Tanrısal bilgiyi bize aktardığını iddia eden dillerin ait oldukları ulusların yaşantılarınca sınırlandırıldığını ve biçimlendirildiğini de biliyoruz. Bunu nereden biliyoruz? Toplumların genel yaşam tarzlarına egemen olan değerlerin ve unsurların niteliğinden… Ne gibi?  Hayatları deve üzerine kurulu bir toplumun kelime haznesi buna göre dolar.

Soru şu: Yaşam tarzı kadını aşağılamak, kullanmak üzerine kurulu herhangi bir toplumun  dillinin kelime haznesinde meselâ adalete, mutluluğa, şefkate, merhamete dair kelimeler bulunma ihtimali ne kadardır?

Bana kalırsa daha önemli ve yakıcı soru şu: Tanrı  bütün insanlara mutluluğun yolunu göstermek için  deve çobanlığıyla ticaretle kölecilikle çok eşlilikle erkek egemenlikle karakterize edilebilecek bir toplumun kelime dağarcığını  mı seçmelidir?

Neyse… Bugünlük bu kadar yeter… Hepimizin çok daha önemli işleri var… Hayatınızı  günden güne  dinin emirlerine  göre kısıtlayan emirnameler boğazınızı  her gün biraz daha sıkarken kim böyle şeylerle uğraşır ki değil mi?




Hiç yorum yok: