2 Mayıs 2017 Salı

Akla Karşı Din

Akıl ve din ilişkisini bunların doğalarına göre incelemek en bilinen yöntemdir.

Gene de bu yöntemi şöyle bir hatırlamakta fayda var.

Akıl, insanın varoluşunun yegâne aracıdır. Akıl insanın anlamlandırma (keşif) ve inşa aracıdır. İnsan önce yaşadığı dünyayı tutarlı bir bütünlük içinde tanımağa çalışır, sonra bu tanımlamasına/ anlamlandırmasına bağlı tutarlı bir inşaa işine girişir. Bu inşa toplumsal düzenle ilgili kurumlar ve somut araçlar ve yapılar olarak ortaya çıkar.

Din ise kitap, peygamberlik, şeriat ve ruhbanlık/ kilise unsurlarından oluşan bir siyasal rejimdir. Onun siyasal bir rejim olması, Allah'ın iradesinin bütün dünyaya egemen kılınması için bir devletleşme hedefiyle belirir. Dolayısıyla dinin var oluşu insanla ilgili değildir,  Tanrısal otorite ile ilgilidir.

Birey ahlâkın varoluşsal gerekliliğine akıl yoluyla ulaşırken, din ahlâka bir iktidar aklayıcısı veya aklileştiricisi olarak bakar.

Dolayısıyla daha en başta akıl ve din, insanı bambaşka yollarla tanımlayıp o yollara göre de şekillendirir.

Konunun daha güncel yönü ise asıl inceleyeceğimiz şey: Dinin akla müdahalesi.

Din bir siyasal rejim olduğu içindir ki toptancı ve  zor kullanıcıdır. Böyle bir yapının diğer rejimlerden farkı kendisini,Tanrı'ya dayandırarak eleştirilmez ve yanlışlanamaz kılmasıdır.

Bu yüzden dinin var olabilmek için ortadan kaldırması gereken ilk düşmanı akıldır.

Peki ama din bunu nasıl yapar?

Din insanı akıldan iki yolla uzaklaştırır.:

Öncelikle duyuları, ibadetlerin yol açtığı endorfin bağımlılığıyla uyuşturur.

Bu yöntem düşünmekten kaçınan kitleler arasında en hızlı yayılan yöntemdir.

Diğer yöntem ise aklı çarpıtmak ve susturmaktır Bu yöntemde ya insanların menfaatleri hedeflenir ya da ahlâkî değerleri söndürülür.

İkinci yöntem daha nadir kullanılır çünkü eylemlerini akla dayandıran insanlar pek azdır.

İkinci yöntem özellikle bilim verilerini tartışılmaz Tanrı otoritesiyle bağdaştırma teşebbüslerinde görülür. Nurculuk tabir edilen sapkın öğretinin ana akım kolları bu yöntemi benimsemiştir.

Aklı çarpıtmak onun yorumlama yeteceğini kısıtlamakla yapılır. Bireye neyi nasıl düşünmesi gerektiğine dair mantık ölçüleri vermek yerine dini endişeler telkin etmek, onu artık din otoritelerinin aklına uymağa şartlar.

Çünkü Allah'ı kızdırmak ve imanı kaybetmek korkuları, daha en başta insanın düşünme yeteneğini kısıtlar. Böylece " doğru", bireyin kendi aklı ile keşfettiği bir gerçeklik parçası değildir artık. Dindar için "doğru", ancak düşünmeye yetkili kılınmış ruhbanın buyurduklarıdır. Din insana dinin kaynaklarına inerek doğruyu bulmak yetkisi vermez.

Aklın yönü bir kez din otoritesinin eline bırakıldı mı artık onu susturmak da kolaylaşır.

 Böylece mesela büyük bir günah sayılan intiharın, Allah rızasıyla ilişkilendirilebilmesi mümkün olur. 

Yazıda dinin ele alınmasını eleştirecek okurlara belki de şunu göstermeliyiz: İlgili unsurlarıyla dinin yerini alabilen her öğretinin akılla ilişkisi aynen dinin akılla ilişkisi gibidir. Birisi " Kamikazeler Müslüman  mıydı?" diye sorarsa ona böyle cevap verebiliriz.


2 yorum:

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Sayın Yazar, tamamıyla katılıyorum, düşüncelerinize.Aklınıza sağlık.
Ama aydınlanma yaşayan çağdaş dünyanın insanları bile akılla işi
bir yere kadar, romatizm, hamaset, hayalcilik ve düşünmeyi bir başkasına devretme(yetki devri gibi demokrasi de biraz buna benzemez mi?)
gibi endorfin kürleri olabiliyor.
Bu arada Türkçüler gününüzü kutlarım.

Afşar Çelik dedi ki...

Değerli Yazarımız,

Kadirşinas okumalarınız ve ufuk açıcı yorumlarınızı için teşekkür ediyorum.

İdeayı hatırlamayan yolunu kaybeder. Yol üstünde pek çok köye girilip çıkılabilir ama ana yoldan ayrılmamak adına aklı kullanmak elzemdir. İnsanlar pek sık yoldan sapıyorlar diye nasıl hukuk idealinin saçmalığından bahsetmiyorsak, akıl da böyledir.

Velhasıl-ı kelâm demokrasi bir yetki devridir ve fakat hatadan dönmeğe imkân veren barışçıl bir yetki devridir, yanlıştan dönmek için akla daima muhtacız.

Sağlıcakla.

Türkçüler günümüz kutlu olsun.