Çaresizliğimin ve öfkemin sebebi:
Orada olup söylenen saçmalıkları,
yapılan yanlışlıkları ve edilen ihanetleri cevaplayamamak.
Bu tip programların özellikle
teke tek yürütülen tiplerinde iki sorunun beni kızdırdığını fark ettim.
Sorunların birincisi, programın
sunucusunun tarafsız bir dinleyici olmaması. O sürekli, “Değil mi?” “ Öyle değil mi?”
sorularıyla muhatabını kendi normlarına göre sorgulayıp yargılaması.
İkincisi ise bu programlarda görünmeyen başka iki tarafın çarpışması. O
taraflardan biri, sorularıyla aslında bir yabancı gibi davranan program sunucusu
ve onun içine dahil olduğu, adına “küreselleşme”
denen yeni sömürgeciler, diğeri ise ile
programın konseptine mahkûm edilmiş ulusal seyirci kitlesi.
Seyirciler için bu tip
programlarda sunucu, devamlılığından dolayı, “orada olmayı hak eden”, adeta “Soruları
ben sorarım!” diyen yargıç veya sorgucu konumundadır. Sorun da buradan
kaynaklanmaktadır. Çünkü seyirci, onların bu hiyerarşik konumlarının , bu insanlara kendiliğinden, “doğal olarak” bir
“adalet sağlayıcılığı” rolünü verdiğini en baştan kabul eder. Hal böyle olunca mesela
kendisine Türk olup olmadığı sorulan sunucunun “ Solcunun Türk’ü mürkü olmaz!”
demesi, mesela solcu seyircide, solculuğunun normunun bu olduğu kanaatini
uyandırırken solcu olmayan seyircide de Türk kimliğinin vazgeçilebilir,
reddedilebilir, ihmal edilebilir, zayıf ve geçersiz bir kimlik olduğu kanaatini
uyandırır. Çünkü o, ertesi gün
söyledikleriyle seyirciye örnek, referans veya ölçü olacak “kalıcı imge
oluşturucusudur”.
Türkiye’de “tarafsızlık”
iddiasıyla yürütülen tartışma programlarında “tarafsızlık” şu tutuma dayanıyor.
Program sunucusu, yani kalıcı imge oluşturucusu, programı herhangi bir batılı
meslektaşı gibi sunuyor ve yönlendiriyor. Zaten televizyon yayıncılığımızın
neredeyse tamamının batılı konseptlerle yürütüldüğü göz önüne alınırsa buna çok
da şaşmamalıyız. Ve işte asıl sorun da
burada ortaya çıkıyor:
Kalıcı imge oluşturucusu
sunucumuzun kendisine örnek aldığı “batılı” sunucu, bu tip programlarda saf bir
tarafsızlıkla davranmadığı gibi böyle bir şeye de zaten inanmıyor. Herhangi bir
Amerikan sunucusu karşısındakini sorgularken bunu bir Amerikan sunucusu olarak
yapıyor, kimliksiz bir objektif insanlık
temsilcisi olarak yapmıyor.
Sanırım bir Alman söyleşi/komedi
programında “kalıcı algı oluşturucusu” sunucu, referandumda, Almanlara
tepki göstererek “Evet” oyu veren çifte
vatandaş Türklere: “ Ama sevgili
Türkler unuttuğunuz bir şey var: Biz Türkiye’de yaşamıyoruz, Almanya’da
yaşıyoruz!” diyordu.
Atatürk’ü görmüş bir Yunanlı ile
70’li yıllarda Yunan televizyonunda yapılan bir söyleşide program konuğu, Atatürk’ten hayranlıkla bahsederken program
sunucusu her seferinde “amalarla” onun sözlerini hafifletmeğe, alaya almağa
çalışıyordu. Yani hiç de tarafsız ve objektif davranmağa gayret falan
etmiyordu.
Bu ne anlama geliyor? Türkiye özelinde, Attila İlhan merhumun “Türkiye’de
basın Türk değildir!” tespitini doğrular şekilde basın, Türk dışı bir bilinci
benimsemiş , sömürgelik ruhunu içselleştirmiş ve adeta köpekleşmiştir.
Ne yapılmalıdır? Bu tip programlara
“konuk edilen” Türkler,( Çünkü artık ülkede, basın destekli etnik ve dini
saldırılara karşı kendisini savunmak zorunda bırakılan Türkler olarak yaşıyoruz)
sorgucu rolünün sunucuda olmasına izin vermemeli, sunucuya “normların” başka
bir yerde olduğunu hatırlatacak sorular sorarak seyirci karşısındaki sözde
kategorik üstünlüğünü sarsmalıdırlar. Şunu unutmamalıyız: Televizyondaki
programların zaten hemen hepsi, Türk karşıtı biçiminde, Kürtçülük veya şeriatçılık söyleminin algı ve tarih
oluşturucusu olmak üzere yapılıyor.
Türk evlâdı, bu tip algı
savaşlarına felsefi bir derinlikle hazırlanmalı ve seyirciye kimin hangi bilinçle konuştuğunu
göstermelidir. “Tarafsızlığın” herhangi
bir yabancı gibi konuşmak olmadığı seyirciye gösterilmelidir. Çünkü Türk ulusu sadece
vatanını tehdit eden silahlı Kürtçü teröristlere ve şeriatçı şiddete karşı
savaşmıyor. Ayrıca kendisini sürekli
aşağılayan ve reddeden bir algı oluşturucu medya örgütlenmesine karşı da
mücadele ediyor.
Ne mutlu Türküm diyene!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder