26 Ocak 2017 Perşembe

KARA GÜN FİLMİ –TEBAA OLMAK



2013 yılında Boston Maratonuna yapılan bombalı saldırıyı konulan Patriots Day, ‘Kara Gün’ filmi 2016 yapımı. Yönetmen koltuğunda Peter Berg var, senaryonu Peter Berg ile Matt Cook yazmış. Filme konu olan saldırıyı kısaca özetlemek gerekirse; iki Çeçen kardeş hazırladıkları el yapımı bomba ile maratonun bitiş çizgisine yakın bir nokta da gerçekleştirdikleri saldırı ile 3 kişi hayatını kaybeder ve 200 kişi yaralanır. Saldırganlardan Tamerlan Tsarnaev, 3 gün sonra polisle girdiği çatışmadan ağır yaralı olarak, diğeri Cevher Tsarnaev, 19 Nisan günü bütün gün ve gece süren bir insan avı sonucunda yakalanır.  19 Nisan günü boyunca Boston ve civarında toplu taşıma araçları, iş yerleri, okullar ve üniversiteler dahil bir çok kuruluş kapatılır ve halkın dışarı çıkmamaları ve kapılarını kilitli tutmaları istenir. FBI ve polis güçleri ortak hareket eder ve her zaman ki gibi sıradan bir polis memuru birden kahraman olur.


Filmde kopan ayaklar, bacaklar kan ve dehşet görüntüleri eşliğinde veriliyor. Zaman zaman orijinal haber görüntülerine kullanılmış, Barack Obama’nın konuşması gibi. Filmde bir kare de J.F. Kennedy’in fotografına var ki ‘ne şimdi dedirtiyor’, sanırım yeni seçilen Cumhuriyetçi Başkan Trump’a selam vermişler. Filmde ironik bir sahne de var; Çeçen saldırganın eşi FBI tarafından sorguya alındığında, avukat istiyorum, diyecek kadar Amerikalı olmayı içselleştirmiş.. Film sanatsal anlamda pek bir şey ifade etmediği gibi oyuncuların özellikli çabası da yok.


Pekiyi bu film neden mi anlattım?

Bizde vaka-ı adliyeden olaylar haline gelen terör saldırılarını düşündürdü de ondan.


Hemen her filmde eleştirseler bile Amerikan Devlet geleneğine bir öykünme vardır. Bir taraftan eleştirirler, bir taraftan FBI, CSI, NSA kutsarlar, ulusal muhafızları ile gövde gösterisi yaparlar. En nihayetinde Amerikan halkının yaşam tarzına kim müdahale ederse, cezasını bulur. Bu noktadan bakıldığında halkının kişisel özgürlüklerini ve yaşam tarzını yasalarla güvence altına almış, ekonomik ve siyasi açıdan güçlü bir devletin bir parçası olmak, çok da imrenilesi gözükmüyor değil..



Bizde ki kadercilik bir gün nasıl olsa öleceğiz, şu ya da bu nedenle, anlayışı; anlaşılan terör saldırılarını daha kolay kabul edilir kılıyor.Aslında Ortadoğu coğrafyasında genel hakim inanç bu şekilde..Niçin, neden veya nasıl oldu; en önemlisi aksiyon almakta kim yetersiz kaldı, gibi soruları sormak yerine ampirik bir tavırla suçlayacak bir dış odak bulmak(Haklılık payı olmakla birlikte) hem kendini tebaa olarak görmekten bir türlü kurtaramamış halkın hem de hükümetlerin işine gelir. Bu coğrafya da aslında insan hayatının değeri yoktur dolayısı özgürlüklerin ve yaşam tarzlarının da.


Düşünmek, sorgulamak ağır işçilik.Sizin yerinize karar veren bir erk.Tebaa oldunuz mu her şey daha kolay..En nihayetinde ye, uyu, üre; münasip görülürse çalış yoksa sana verilenle yetin. Burada sıkıntı sen tebaa olmayı reddediyorsan çıkıyor. Benim bedenim, benim seçimim, benim yaşamım dediğinde..


Aslında her terör saldırısı, yaşam tarzına bir müdahaledir. Başta yaşama hakkı olmak üzere..Her saldırı özgürlüklerinizden birazı götürür. Önce haber alma özgürlüğünüz kısıtlanır, sonra sizin yerinize karar verenler, seçtikleriniz ya da tebaası olmayı kabul ettikleriniz, öncelikler listesi oluşturur. Saldırı amacına tam on ikiden ulaşır. Hayatta kalayım derken hayatta olmanızı değerli kılan ne varsa bir bakmışsınız elinizden uçup gitmiştir.


2 yorum:

Afşar Çelik dedi ki...

Ne zamandır blogda film anıtımı ve eleştirisi yoktu.

Gerçi bu yazıya film eleştirisi demek de saçma olur ama iyi bir gözlemci olan iyi bir entelektüelin film okuması demek belki daha yerinde olur.

Ama burada ben yazıyı eleştirmeyeceğim buna gereke de yok.

Derya Hanım hayata nasıl bakmamız gerektiğine dair güzel bir örnek vermiş, iyi bir saptamada bulunmuş.

Derya Hanım'ın "hayat tarzı" paradigmasını çok değerli buluyorum. Bu konuyu blogda daha sık incelemesini de gönülden arzuluyorum.

Lütfen okuyalım, okutalım; dahası yorumlayalım.

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Sayın Çelik, değerli yorumlarınız için teşekkür ederim. Ülkenin içinde bulunduğu süreci düşününce yazdıklarım, kifayetsiz kalıyor.