28 Aralık 2016 Çarşamba

Türk Aydınında Kimlik Ve İdeoloji Karmaşası

Gerçek bir aydın, milletinin yüz akı bir yazar

“ Türk aydını” derken kastım, Türkçe konuşan, Türk Ulusu’nun sorunlarıyla hemhal olan, bir şekilde “Türk” diye tanınan okumuş insanlar.

Türk aydınında iki önemli sorun gözleyebiliriz. Bunlardan biri kimlik diğeri ideoloji sorunudur. Aslında kimlik sorunu da büyük ölçüde ideolojiyle ilişkilidir. Ve  fakat ideolojinin  kültürle yönelimini de kimlik sorunu belirler.

Türk aydını denen insanların farklı etnik kökenleri olabilir. En nihayetinde bizimle sorunsuz konuşabilen ve kültürümüzü paylaşan insanları, etnik kökenlerine bakmaksızın benimsemek kültürümüzün başlıca özelliğidir.

Kimlik sorununda öncelikle farklı etnik kökenlerden gelip de Türk kimliğinin kapsayıcılığını ve uzlaştırıcılığını alamamakta ısrar eden kabile okumuşlarının önemli yeri var. Bunların başında da Kürt okumuşları geliyor. Nüfus baskısına güvenerek toplumu silahla veya mahalle baskısıyla tehdit etmeyi benimsemiş Kürt  okumuşları kimlik sorununu, “şekillendirilmemiş bir iç savaş”  düzeyine taşımışlardır.

Bu durum Kürt kabileciliğinin eritilememiş olması ile anlaşılabilir. Kimlik sorununun bu yönü ontolojiktir.

Kimlik sorununun daha derine işlemiş ve daha bölücü olan kısmı ise ideolojiyle ilgili olan kısmıdır.

Ünlü köşe yazarlarında biri bir zamanlar, “ Eskiden  bütün solcular Kürtçü, bütün Kürtçüler de solcuydu” diye yazmıştı.

Ünlü televizyonculardan Enver Aysever de Celal Şengörle bir söyleşisinde “ Solcunun Türk’ü mürkü olmaz, solcu solcudur!” demişti.

Bugün aynı şeyi liberaller de söylüyor ve Türkiye’yi bölünme noktasına getiren İslamcı- Kürtçü koalisyonunun temellerini de onlar attılar.

O halde Türkiye’de ideoloji ile kimlik arasında, Türk Ulusal varlığı açısından  pek de “yapıcı” olmayan bir ilişki söz konusu.

Herhangi bir ideolojiye bağlananlar ideolojilerini derhal “kimlik üstü bir dine” çeviriyorlar. Daha sonra bütün dünyayı bu yeni iman çerçevesinden görmeye başlıyorlar. Bu  bir tür hamakat yani “ahmaklık” . bu hamakatin solcu basın organlarında hâlâ sürmesi özellikle ilginç. Mesela Bayram Yurtçiçek isimli bir yazar PKK’nın aslında antikomünist bir kontrgerilla örgütü olarak kurulduğu gibi bir komplo teorisiyle antikomünist düşüncenin insanlık dışı bir şekilde bütün solcuları katlettiğine kadar bir alay zırvayı köşesinde yazıyor ve dahası şerefli pek çok Türk milliyetçisini de militanlara jurnalliyor veya karalıyor.

İdeolojilerin dünyayı açıklama ve yeniden yapılandırma tasavvurları, onları, aydınlanma devrinin yeni dinleri haline getirmiştir. Dinlerin açıklayıcı ve düzenleyici işlevleri için Prof. Dr. Celal Şengör’ün ilgili bağlantıda yayınlanmış dersi izlenebilir.*

Türkiye’de “aydınlar” ideoloji sahibi olmayı akıl/fikir sahibi olmak için yeterli sanmışlardır. Bu sanının sebebi de “imandır”. İdeoloji dinine iman edenler onun yanılabileceğini asla düşünemez, bunu akıllarından bile geçiremezler. Bu bakımdan meselâ 2008 ekonomik krizini para arzı, kredi genişlemesi gibi gerçeklerle  değil de Marx’ın hurafeleriyle açıklayabileceklerini söyleyenlerle Muhammet’in dışkısının gül koktuğunu söyleyenler arasında hiçbir fark yoktur.

Aynı şeyi özelikle Marksistlerin etik romantizmleri için söyleyebiliriz. Marksistin  imanı o kadar güçlüdür ki  içinde normatif ahlâka dair tek satır barındırmayan ve bütün tarihi ahlakdışı bir tür otomatizm olarak gören bir yazarı bir tür ahlâkî peygamber haline getirebilir.

Bu din algısıyla ideolojinin müminleri için başka bir tür ümmet meydana gelir. Sosyalist Enternasyonal bu tür bir ümmet arayışından başka değildir. Kimliğinizi hayali bir tür ümmete bağladığınızda, artık kendi ulusunuzun da tarihinizin de bir önemi kalmaz. Bunlar size ancak geri kalmış insanların geri kalmış bağlılıkları olarak görünmeye başlar.

Kaldı ki bu aydınlar ciddi bir yazılı kültürel mirasa sahip değillerse karşılaştıkları daha büyük miraslar karşısında komplekse kapılarak kendi toplumlarına yabancılaşmaları da mümkündür. Bu durumda “kendi başına” ve özgün bir kültür geliştirmek yerine üstün kültüre taabi olmak geri ülke aydınına en  makul davranış gibi görünür. Bu fikir ona, ideolojinin yaratıcısı kültürün aşıladığı kompleksten kaynaklanır.

Türk aydını, Osmanlı’nın gerilik mirasını devralmış ve batılı bir  entellektüeli model almak yerine “iman sahibi” bir medreseli olmayı seçmiştir. Dolayısıyla da Atatürk’ün “Kendi başına düşünen, ulusal kimliğinden bütünüyle gurur duyan, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” genci olmak yerine  aşağılık kompleksli ikinci sınıf bir batılı haline gelmiştir.  Bir kere kendi kimliği hakkında yeterli psikolojik ve bilişsel donanımı olmadan unvan ve para kazanan “aydınlarımız” elbette “efendileri” olan batılıların ideolojilerine de birer “akıl dini” muamelesi” yaparak iman etmişlerdir.

Türk kimliğinin üstünlük duygusundan mahrum kalındığında , bu insanlar, ideolojilerini, üstün ve kendi başına var olan bir ulusun menfaatleri veçhesinden yorumlamak  ve uygulamak yerine mensup oldukları ulusu, kendi ideolojilerine göre şekillendirmeye kalkmışlardır. Bu sadece solcu ve liberal aydınlar için geçerli değildir.  Ülkemizde İslamcı aydınlar da  aynı sapkınlıkla maluldür.

Özellikle sol yayınları bu açıdan okumak önemlidir. Çünkü meselâ Marksizmin geri ülke aydınında meydana getirdiği kimlik kompleksi ortaya çıkarılmadıkça   Türkiye’nin içine düştüğü etnik vahşetin vs insani kökenlerini anlamak da mümkün olmayacaktır. Çünkü özellikle sol aydının köksüz  enternasyonalist imanı ve seçkinlik duygusu, ne yazık ki bütün ulusal gururun üstünde görünmektedir. İdeolojinin kimlikte yarattığı tahribatı gidermek  yalnızca ulusal bütünlüğümüzü korumak için gerekli değil. Bu aynı zamanda akıl sağlığımızı koruyabilmemiz açısından önemli. Çünkü ideolojik kimliksizliğin yarattığı yabancılaşma, geri ülke aydınında kendi ulusu hakkında öldürücü bir kayıtsızlık yaratıyor.

 *https://www.youtube.com/watch?v=I4dPPqXfksY





2 yorum:

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Sayın yazar, ellerinize sağlık. Bence aydınların değilse bile -daha dar anlamlı buluyorum- entelektüellerin siyaset üstü bir bakış açısı geliştirmesinde bir sakınca yok. Derler ya komünizm parayı buluncaya, ateizm uçak düşünceye kadarmış diye, umalım ki milli olan her kavrama karşı çıkış vatansız kalana kadar olmasın.

Afşar Çelik dedi ki...

Ağzınıza sağlık .Nefis bir tespit.